Sosyalizmi “yerelleştirme” gayretinden olsa gerek, Alman sakallılardan önce Anadolu’nun sakallısı sol ideolojinin kaynağı olarak kayda alındı, hala da alınıyor…

Şeyh Bedreddin’in 1400’lerin başında “kamu mülkiyeti” üzerine fikir ortaya konduğu söylenir durur.

Solun “şeyhi”…

Doğru mu?

Nazım Hikmet olmasa, Türkiye solu Şeyh Bedreddin’i keşfedebilir miydi, zor…

Sol aydınların “Taşköprizade” okuyacak halleri yok.

Üzerine şiirler, kitaplar, tiyatro oyunları…

Yerel tarih yazıldı.

1402’de Ankara Savaşı ile Osmanlı Devleti’nde “Fetret Devri” başladı, şehzadeler birbirine girdi, devlet yıkılmanın eşiğine geldi…

Yıldırım Beyazit’in çocukları arasındaki savaşlar neticesinde taht bir ona bir buna geçti, Musa Çelebi, kardeşi Süleyman Çelebi’yi mağlup etti, kazasker makamına Şeyh Bedreddin’i atadı.

Kardeşlerden Mehmet Çelebi Musa Çelebi’yi yendi, Şeyh Bedreddin İznik’e yerleşti, daha doğrusu göz hapsine alındı…  

Şeyh Bedreddin’in iki öğrencisinden Börklüce Mustafa Aydın’da, Torlak Kemal Kütahya’da isyan çıkardı, Şeyh Bedreddin kapana sıkıştı İznik’te.

Çareyi 1416’da Kastamonu’ya kaçmakta buldu Şeyh Bedreddin…

İsfendiyar Bey’e sığındı.

Destek peşindeydi…

Aradığını bulamadı.

Sinop’tan deniz yoluyla Zağra, Silistre, Dobruca ve Deliorman istikametine gitti…

Ok yaydan çıkmıştı.

TDV İslam Ansiklopedisi’nden okuyalım…

“Şeyh Bedreddin ve müridlerinden Börklüce Mustafa, Torlak Kemal gibi ihtilâlcilerin başarılarından kaygılanan Çelebi Sultan Mehmed şeyhin üzerine büyük bir kuvvet gönderdi. O sırada Karaburun’da bulunan Börklüce ve Manisa’da bulunan Torlak kuvvetleri mağlûp edildi. Bayezid Paşa kumandasındaki devlet güçleri şeyhin adamlarını dağıtmaya ve kendisini de ele geçirmeye muvaffak oldular. Şeyh Serez’de bulunan padişahın huzuruna götürüldü. Padişah, onun aynı zamanda bir din âlimi olduğunu ve hareketinin de bir yönüyle dinî nitelik taşıdığını göz önüne alarak hakkında hüküm vermek üzere ilim adamlarından bir heyet kurulmasını emretti. Bu heyet şeyhin faaliyetlerinin ve görüşlerinin dinî hükümlerle bağdaşmadığına, isyan sayıldığına, malı ve ailesi korunmak şartıyla kendisinin idam edilmesi gerektiğine karar verdi. Heyet üyelerinden Mevlânâ Haydar Acemî tarafından açıklanan bu kararın isabetli olduğunu bizzat şeyhin de kabul ettiği rivayet edilir. Bu fetva üzerine Bedreddin Simâvî 1420’de Serez’de idam edilerek burada defnedildi.”

Mevzunun “siyasi” tarafını kapatalım…

“Tasavvufi” yönüne bakalım.

Şeyh Bedreddin’in “Varidat” kitabını okudum, “Vahdet-i vücud”cu olmasıydı ilgimi çeken, hala da çeker…

Tarafımda “İbnü’l-Arabî” ile başlayan bir yolculuk aslında.

Biraz daha dibini eşelersek…

“Yok musun sen Spinoza?”

Aynı hedefe varmasalar da…

Güzergah andırır.

Şeyh Bedreddin konusunda ilim çevreleri iki zıt kutba ayrılmış durumda…

Öven de var yeren de.

Şurası kesin ama…

Şeyh Bedreddin’den bir “sol” anıt imal etmek pek olası değil.

Zorlamanın alemi de yok…

En azından zannımca.

TDV İslam Ansiklopedisi’nden okuyalım…

“Taşköprizâde de onun mâsumiyetine inandığını ‘...yakalandı ve haksız yere öldürüldü’ şeklindeki ifadesiyle dile getirmiştir (Miftâḥu’s-saʿâde, II, 289). Bursalı Mehmed Tâhir ise şeyhe yöneltilen ithamların Vâridât’ı iyi anlayamamaktan kaynaklandığına işaret etmektedir (Osmanlı Müellifleri, I, 39). Özellikle siyasî emelleriyle ilgili isnatların asılsız olduğu görüşü bazı son dönem araştırmacıları tarafından da savunulmaktadır.”

Ahmed Güner Sayar “'Velayet'ten 'Siyaset'e Şeyh Bedreddin” isimli kitabındaki açıklamasında der ki…

“Bu kitapta, ‘Peygamber’in şerîatının baş güneşi, Mustafa yolunun Bedr’i, Muhammed’e mensup hakîkatin mazharı, ulaşan ve ulaştıran irşad ıssı kişilerin övüncü, Hakk’ı bir bilen arif ve gerçeği gerçekleştirmiş erlerin seçkini, olgunluğa erenlerin en olgunlarının olgunu, gerçek ve yakîyn mertebesine varanların en ileri olanı, Allah’a mensup âlimlerin, ilimde samimiyet ve gerçeğe varanların sultanı, Hakk, şerîat ve takvâ ve dînin Bedr’i’nin, Fetret Devri gayyası içinden yükselen sarsıcı çığırına tanık olacaksınız.”

Varidat’ı yeniden okumak elzem hale geldi…

Gerçi, ilim dünyasının net ifadelerle karşı saflara düştüğü bu konuda fikir yürütebilmek mesele, olanaksız.

Benim hatta bizim için altı çizilmesi gereken konu, Şeyh Bedreddin’in Kastamonu’ya sığınmış olması ve destek bulamamasıdır, bu kadarını bilmek evvela şart…

İsfendiyar Bey neden destek vermedi?