Saç kabak, sakal sıfır, kaş yok, üst baş yarı çıplak, cep delik-cepken delik, ne kese ne cüzdan, ne ev ne bark…

Kalp temiz.

Uzak diyarlardan geldiler…

Sürgün-sürgece sürüldüler.

Gevura ne hacet…

İlk başta kendi mahallelerinden kovuldular.

(Şu satırları yazarken dahi tepemde sallanan kılıçtan tedirginim emin olun…

“Ürkek güvercin” misali.

Mevcut “handikaplarıma” bir de “kalenderilik” eklerler mi?

Akılları ermez o kadarına gerçi.)

Baba Tahir’e kulak verelim…

“Ben o pîrim ki adım kalender / Ne evim var ne barkım ne manastırım var ne tekkem / Gündüz oldu mu senin civârında döner dururum / Gece olunca da başımı kerpiçlere kor yatar uyurum.”

Baba Tahir, kalenderileri ile birlikte dağda münzevi bir hayat sürdü, zaviyesinde…

“Üryan” idi lakabı.

Not: Sadullah Gülten “Tahrir Defterlerine Göre Anadolu’da Kalenderîler ve Haydarîler” makalesinde der ki…

“Kastamonu’da bulunan Kalenderhâne zaviyesinin 1530 tarihi itibariyle 100 akçe hasılı vardı. 1582 tarihinde Emrullah zaviye şeyhi olup zaviyenin geliri yine 100 akçeydi. Zaviye gelirleri arasında nısıf dükkan, zemin ve 1 müdlük bağ kaydedilmişti. Fustâtu’l-Adâle isimli eserini 1284-1285 yılında Kastamonu’da yazan Muhammed b. el-Hatîb Kalenderîlerden geniş bir şekilde bahsetmektedir. Onları namaz kılmamak, oruç tutmamak, şarap içmek ve fısk u fücur işleyen ibâhîler olmakla, dolayısıyla zındıklığa düşmekle suçlayan Muhammed b. el-Hatîb burada Kalenderîleri yakından tanımış olmalıdır. Dolayısıyla Kastamonu’daki Kalenderîlerin daha Selçuklular zamanından itibaren bölgede oldukları söylenebilir.”

Görüldüğü üzre Kastamonu evvel vaktin Kalenderiye merkezlerinden biri…

Zaviyeleri var.

“Muhammed b. el-Hatîb” ismine Kalenderiye’ye dair literatürde epeyce rastladım…

Kastamonu’nun kayda girmesi “kapsam” ve “derinlik” namına fikir verici.

Kalenderiye Zaviyesi nerede idi?..

Bilinmiyor.

Kastamonu’da olmaları önemli…

Tarihsel açıdan kıymetli.

Not 2: Kalenderilik nedir?..

“Cavlaklar” ya da.

TDV İslam Ansiklopedisi tanımı veriyor…

“Dünyayı ve dünyevî değerleri umursamayan, içinde yaşadıkları toplumun, toplumsal düzenin inanç ve geleneklerine karşı çıkan, bunu kılık kıyafet, tutum ve davranışlarıyla gündelik hayatlarına da yansıtan sûfîlere kalender, bunların temsil ettiği tasavvufî zümrelere de genel olarak kalenderiyye veya kalenderîlik adı verilmiştir.”

En büyük hedefleri…

“Kalp temizliği”.

Moğol istilasından kaçarak Anadolu’ya gelen dervişler Kalenderiler… Şeyhleri “Cemaleddin Sâvî”.

Selçuklular devrinde Anadolu’dalar…

Osmanlı’da yönetim ile ilişkileri ile ilk zamanlar iyi.

Ardından “toz duman”…

İsyanların adresi oluyorlar.

“Baba” adamlar…

Zihinlerinin eri.

Not 3: Sagıp Atlı’nın “Kastamonu Taşköprü’de Velî Kültü” çalışmasındaki paragrafı okuyalım…

“Abdal Hasan’ın adının başındaki ‘abdal’ ifadesinden yola çıkarak Kalenderî tarikatına bağlı olduğu konusunda görüşler de vardır. Ahmet Yaşar Ocak ilgili çalışmasında Ömer Lütfi Barkan’ın makalesine atıfta bulunarak ‘… bazı tapu-tahrir defterleri ve vakıf kayıtları gözden geçirildiği zaman abdal, kalender, ışık ve torlak gibi münhasıran Kalenderîler tarafından kullanılan lâkap ve ünvanlarla yapılmış isimler taşıyan köy veya mezralara rastlamak hiç de zor değildir. Bu, asıl nitelikleri gezgincilik olan bu dervişlerin zaman zaman bir yere yerleşerek açtıkları zaviyelerinin, bir süre sonra köy hâline geldiğini gösteriyor’ şeklinde ifade etmekte ve Abdal Hasan isminde Kastamonu’da köyün bulunduğunu örnek olarak da vermektedir. Ardından neden bu köylere bu isimlerin verildiğini ayrıntılı olarak açıklamaktadır: ’Bütün bu köy isimleri söz konusu köylerin ya tek başına bir Kalenderî şeyhi yahut da muhtelif Kalenderî zümreleri tarafından kurulduklarını göstermektedir. Bu köylerin çoğu ya buradaki Kalenderî zaviyelerinin etrafında oluşmuş köylerdir veya bir kısım Kalenderî zümrelerinin zamanla, sürekli seyahat etmekten şu veya bu sebeple vazgeçmek yahut bizzat Osmanlı merkezî yönetimi tarafından iskâna mecbur tutulmak suretiyle yerleştikleri köyler olmalıdır.’”

Selçuklu ve Osmanlı’nın ilk döneminde yerleşmiş olanlar Kalenderiler var…

Osmanlı’nın sürdükleri caba.

Kalenderiler vardı…

Şimdi yok mu!