Gazetelerde Kurban Bayramı esnasında Bodrum’a 1 milyonun üzerinde kişinin giriş yaptığı, bazı yerlerde lahmacun fiyatlarının 1000 TL ve üzeri olduğu haberlerini okuduk. Bu hafta bu haberin üzerine bir yorum yazacağız. En önce yabancı özellikle de Siyonist markalar yerine Türk markaları alışverişte kullanmamız gerektiği konusunu hatırlatarak yazıya başlayalım.
Tatil yörelerinde fiyatlar ve talep üzerinde dikkat etmemiz gereken hususları madde madde yazalım.
1. Talep varsa kapitalist ekonomide fiyatlar düşmez. Kendinizi Bodrum’da bir lokanta yerine koyun. 50 TL’ya mal ettiğin lahmacunu 500 TL yapıyorsun ve mekanın dolup taşıyor. Fiyatı 600 TL yapıyorsun ve herhangi bir müşteri kaybına uğramıyorsun. 700 TL yapıyorsun aksine müşteri sayında artış görülüyor. Eee! Tabi vicdan bakımından bir sorun yaşamıyorsan lahmacun fiyatını 1000 TL da yaparsın, daha da pahalı yaparsın. Kitle müsait! Zam yapabildiğin kadar zam yaparsın. Gençliğimde rahmetli Hıncal Uluç köşesinde talep yasasını çok güzel anlatan bir yaşam hikayesi anlatmıştı. Yazar yurtdışında ünlü bir lokantaya gidiyor. Lokanta ünlü olmasına rağmen sadece bir iki masanın dolu olduğunu görüyor. Yedikten sonra hesabı istiyor. Hesabın oldukça pahalı olduğunu görünce garsona neden fiyatların pahalı olduğunu soruyor. Garson da “Eğer fiyatlar normal olsaydı sen burada boş masa bulamazdın” diyor. İşte bu aslında “diğer şartlar sabitken fiyatlar artarsa talep düşer” biçiminde özetlediğimiz talep yasasıdır. Bodrum’daki mesele şu! Fiyatlar oldukça yüksek ama talep düşmüyor. Muhtemelen lokantalar lahmacunu 2000 TL bile yapsa talep düşmeyebilir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında narh sistemi vardı. Kadı, mültezimler ve işyeri sahipleri bir araya gelir ve maliyetler hesaplandıktan sonra satıcıya uygun bir kar payı belirlenirdi (%10-%25 gibi). Sonra satış fiyatı da bu olurdu. Kapitalizmde fiyatlar firmaya bırakılıyor, firmalar da talebe göre fiyatı belirliyor. Talep düşmezse artırabildiği kadar artırabiliyor.
2. Kapitalizm, Kültürel Yozlaşmaya Neden Oluyor: Sosyal medyada Kastamonu Üniversitesi öğrencilerinin kurduğu çeşitli itiraf sayfaları var. Bunlardan birine bir hayırsever mesaj gönderiyor. Hayırsever dört öğrenciye burs veriyor, sonra burs verdiği öğrencilerin bu parayla lüks otomobil kiraladığını Kuzeykent cafelerinden çıkmadığını öğreniyor. Bursu kesiyor, verdiği bursları haram ediyor ve sosyal medya sayfasına da bunu yazıyor. Sayfa da bu yazıyı yayınlıyor. 100 TL’ya Kuzeykent’te kahve içen gençlerin bir kısmı “Ne yani! Çocuklar arkadaşları ile kahve de içmeyecek mi?” tarzında yorumlar yaptığını görüyoruz. Türk ve Müslüman bir toplumda böyle bir olay ve olaya yanlış diye bakmayanların oldukça yüksek olması kültürel bozulmayı gösterir. Hayırsever sana zorunlu ihtiyaçların ve eğitim masrafların için burs veriyor ve sen bunu lüks ihtiyaçların için kullanıyorsun ve bu durumu normal görüyorsun. Türk ve Müslüman toplumda şu aşağıdaki olayların yeri var mı?
a) Kurban bayramında kurban kesmek ve büyükleri ziyaret etmek yerine Tatil yörelerine gitmek
b) Sosyal medyada hava atmak için pahalı olmasıyla ünlü bir yere gidip 100 TL’lık lahmacunu 1000 TL’ya yemek ve bunu sosyal medyada yayınlamak
c) Nasıl olsa talep azalmıyor. 50 TL’ya mal ettiğim lahmacunu 1000 TL’ya satabilirim mantığı.
d) Hayısevere kendisini acındırıp burs almak ve bu bursla lüks arabalar kiralayıp kafelerde arkadaşlarıyla yemek
Bunlar da yerli ve milli eğitim sisteminin gerekli olduğunu ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın son maarif Modelinin önemini gösteriyor.
3. Eğer İkame Arayışımızı Geliştirmeliyiz: Yıllardır halkımız yazın Ege ve Akdeniz’e gidiyor. İnsan vücudu için en uygun sıcaklık nedir? 15 ile 25 derece arası. Buna göre kışın Ege ve Akdeniz’e; yazın ise Karadeniz’e gitmek daha uygun… Oysa yıllardır halkımız 40-45 derece sıcaklık varken yani insanı rahatsız eden sıcaklık varken Ege ve Akdeniz’e gidiyor. Sonra Bodrum’da 100 TL’lık lahmacunu 1000 TL’ya yiyoruz. Oysa hayatımızda her ekonomik malın bir alternatifi, ikamesi var. A marka yerine B marka mal kullanabiliriz. A markası ürün kalitesini değiştirmeden fiyatını çok artırdıysa B markasını kullanabiliriz. Pahalı marka yerine ucuz olan ikamesini kullanınca ne mi olur? Markalar kolay kolay zam yapamaz. Bilirler ki zam yaparlarsa müşterisi diğer markayı satın alacak. Birinci maddede lokanta sahibinin vicdanlı olması gerektiğini yazdık ama şu noktayı da ihmal etmemek gerekli. Eğer lokanta sahibi lahmacunu 1000 TL değil de 100 TL yapsaydı muhtemelen kapısının önünde kuyruk olacaktı ve lokanta sahibi bir de kapı önündeki kuyrukla uğraşacaktı. Kafelerde 100 TL’ya kahve içebilirsin ama aynı kahveyi evde 10 TL’ya da içebilirsin. Bodrum, Çeşme, Antalya yapıp sadece lahmacun için bile 1000 TL ödeyebilirsin ama Sinop, Cide, İnebolu, Abana’da aynı parayla 10 lahmacun yiyebilirsin. Siyonist falanca markaya dünya kadar para verebilirsin ama aynı parayla yerli markadan 2-3 tane ürün alabilirsin.
4. Ekonomide Tasarruf Açığımızın Nedeni Bireylerin Yanlış Davranışlarıdır: Avrupa ülkeleri yaklaşık 300 senedir bizden daha zengin ama bizden daha az gıda israfı yapıyorlar. Toplumda neredeyse tasarruf eden kişi kalmadı. Toplumun büyük çoğunluğu da israf ediyor. Manavdan 10 kiloluk karpuz alıp yarısını çöpe atan bir toplumuz. Bizden daha zengin toplumlar ise karpuzu dilimle; elmayı taneyle alıyor. Tabi israf etmiyor, çöpe yemek atmıyorlar. Covid19 pandemisi ve sonrasındaki dönemde halkımızın büyük çoğunluğunun (abartıldığı kadar olmasa da) alım gücü düştü ama AVM’lerde, tatil yörelerinde, cafelerdeki müşterilerde herhangi bir azalma görülmedi. İnat eder gibi daha fazla alışveriş ediyoruz. Talebin düşmediğini gören firmalar da fiyatları düşürmüyor, aksine artırıyor. Bugün otomobil yerine otomobili yapan firmanın hisse senedini alan kişi 5 sene sonra 10 tane otomobil alacak güce sahip olabiliyor. Ama toplum ille de tüketim yapacak, Bodrum’da reels çekerek tanıdıkları çatlatacak. Toplum tasarruf yapmayınca da yatırımlar için finansman bulmak zorlaşıyor, yeni işyerleri açılması zorlaşıyor.