Merhaba dostlar. Nerede kalmıştık geçen hafta?
Kar evimizin çöken çatısını hızlıca yenilemiş, tam anlamıyla çatıyı kapatmaya zaman bulamadığımız için de içeriye çadır kurmaya karar vermiştik.
Hava durumu raporları gece yoğun bir kar yağışı gösteriyordu Ilgaz için.
Kuru bir uyku tulumunun içinde kaldığımız sürece sorun yok ancak, tulum ıslanırsa sağlıklı bir şekilde geceyi geçirmemiz imkansız olacaktır.
Yaklaşık 3 metre çapındaki kulübemize iki çadırı biraz sıkışık vaziyette de olsa sığdırabildik. Bu arada kar da hafif hafif atıştırmalara başlayarak gece için ilk sinyallerini gönderdi. Hava durumu da zaten 20-50 cm aralığında kar öngördüğünden sabaha iyi bir sürprize uyanacağımız kesin.
Biz kulübenin inşaatıyla uğraşırken Nazmi hocam çoktan ateşi yakmıştı zaten. Çalışırken hareketin verdiği hararetle herhangi bir üşüme hissi duymamama rağmen çalışma sonrası hareket durunca hafif bir üşüme hissetmeye başladım. Soğuk ortamda içinizi ısıtacak iki şey. Bir kap çorba, bir bardak çay.
Metin hocam sağ olsun, toprak güveç kabını almış gelmiş yine. Odun ateşinde muhteşem bir tarhana çorbası pişiriyor. Yanıma kupamı almayı unutmuşum. Termosun bardağında üç bardak çorba içiyorum. Herkes evden poğaça börek getirmiş. Seriyoruz ortaya. Valla tek kelime ile muhteşem.
Hani dışarıdan baktığınızda sefil bir durumda görünüyor olabiliriz o an. Ateşin etrafına kümelenmiş 5 kişiyiz. Zaman zaman üşüdükçe ateşe sokuluyoruz. Rüzgâr yön değiştirdikçe is ve duman yüzümüze gözümüze doluyor. Aksırıyor, öksürüyor, gözümüzü ovuşturuyoruz. Buna rağmen muhabbetimiz, neşemiz yerinde.
Doğa böyle bir şey ve bu bizim doğayla olan iletişimimiz.
Çorbanın ardından çay ve muhabbet eşliğinde poğaça, börek ve kekleri de afiyetle yedikten sonra Rıfat hocam hadi diyor bir yürüyüşe çıkalım. Bu arada kar da şiddetini ağır ağır artırmakta.
Hava da iyice soğudu.
Ben iyiyim. Üşümüyorum aslında. Üzerim sağlam. Ancak ayaklarımda sorun var biraz. Botlar su geçirmez. Pantolon da öyle. Ancak botun boğaz kısmından az miktarda da olsa ayağıma giren kar eriyerek çoraplarımı ıslattı. Bu yüzden hareketsiz kaldığım an ayağım üşümeye başlıyor.
Ah çizmelerim olsaydı şimdi iyiydi. Ne üşür ne de ıslanırdı ayaklarım. Geçen yıl Araç Kış Festivali kampında döner tezgahı gibi ateş başında dönüp dururken fark etmeden çizmeleri yakmışım. Mübarek öyle bir soğuk vardı ki, ateşin içine girsem bile ısınamamıştım. O çizmeleri uzun süre aradım ama aynılarını bulamadım.
Aksi gibi yanıma yedek ayakkabı da almayı akıl edememişim. Ama bir çözümüm var yine de. Çok iyi olmasa da beni idare edecektir.
Kanyonda kullandığım neopren çorap var arabada. Malzeme çantamın içinde onu buldum. Neopren kumaşlar su geçirmez ya da daha doğrusu suyu emerler. Normal kumaşlar gibi diğer tarafa çok hızlı bir sıvı transferi olmaz. Bu sayede içine emdiği suyu vücut ısıyla ısıtır ve bir nevi az da olsa yalıtım sağlamış olur.
Neyse ben arabada çorapları değiştirip ateşin başına döndüğümde Rıfat ve Metin hocamı yürüyüşe hazır vaziyette bekliyor buluyorum. Nazmi ve Muhammet hocam yürümek istemiyorlar.
Biz üçümüz üst yola çıkarak dağ yoluna girip ilerlemeye başlıyoruz. Yanıma hala oğlum Recep Çakıroğlu’nun modifiye ederek bana hediye ettiği projektör feneri aldım. Maşallah oldukça uzun bir mesafeyi etkili bir şekilde aydınlatıyor. Yolda ilerlerken ara ara yakıp etrafı kolaçan ediyorum. Ne olur ne olmaz, sinirli bir ayıya çatmayalım gece gece.
Bir ara sol yamaca doğru feneri tuttuğumda bir şeyler hareket ediyor gibi geliyor bana. Sanki bir domuz sürüsü gibi.
Biraz daha dikkatle o noktayı inceleyip tam Rıfat ve Metin hocama göstermeyi düşündüğüm anda etraf öyle bir aydınlanıyor, öyle bir gümbürtü kopuyor ki...
Sanırsınız yukarıdan dağ koptu üstünüze doğru geliyor.
İlk şokun ardından ilki kadar ürkütücü olmasa da yine oldukça güçlü tekrarları Ilgaz’ın yamaçlarında birkaç kez yankılanıyor.
Bu arada benim fener ilk şok ile birlikte iptal oluyor, yanmıyor. Biraz kurcalıyorum, bu sefer yanıyor ama 10-15 saniye sonra sönüyor. Tekrar yakıyorum, aynı şekilde yine sönüyor. İlginç, şimşekle ne ilgisi olabilir ki? Neden bozuldu şimdi bu? Tabi sonradan anladım derdini. Açma kapama düğmesinin dibinden su sızmış. Kısa devre yapıyor. İyi de bu durumun şimşekle birlikte aynı anda olması insanda anında senaryo yazımlarını da birlikte getiriyor.
Fener iptal olunca geri dönmeye karar veriyoruz. Kafa fenerleri pek fazla aydınlatmıyor. Gece gece sakata gelmeyelim.
Bu arada ayaklarım eskisi kadar olmasa da yine de üşüyor. Tek çare çorapları çıkarıp uyku tulumuna girmek. Dönüşte öyle de yapıyorum. Kar şiddetini de epey artırıyor bu arada. Nenem kışın gök gürlediğinde kar koparıyor derdi. O şiddetli gümbürtüye bakacak olursak oldukça büyük bir parça koparmış olmalı.
Nihayet tulumun içindeyim. Ayaklarım ısınmaya başladı. Gece fena geçmedi. Sık sık uyansam da yeterince uyuyabildim.
Sabah kalktığımda çadırın önünde beni harika bir sürpriz bekliyordu. Çatıdaki aralılardan düşen karlar botların içine yağmış. Zaten ıslaktı şimdi iyice ıslanmış oldular. Sorun yok. Neopren çoraplarla bu günü bir şekilde kurtarırız diyorum.
Kulübenin dışına çıktığımda ise asıl sürprizi fark ediyorum. Gece yaklaşık 30 cm kar yağmış. Dünden kalan izlerimizin tamamı silinmiş dümdüz olmuş. Ortalığa sadece berrak kar beyazının muhteşem temizliği hakim.
Aslında şu an tam da doğada doyasıya vakit geçirilecek zaman. Bu kadar emekten sonra bir gece daha burada kalmalı insan. Ama yorgunuz ve üşüdük. Hani zorda kalsak bir şekilde çözüm üretir kalırız ama, iki geceyi hesap edip ona göre hazırlanmadığımızdan eksiklerimiz var. Hoş bir gece için bile gerekli bazı şeyleri unutmuşum ya! Neyse, insan deneyimleyerek öğreniyor.
Kar aralıksız yağmaya devam ediyor. Arkadaşlar ateşi canlandırmak için bir kaç kez sonu başarısızlıkla biten girişimlerde bulunuyorlar. Sonunda çadırları kulübenin içinden kaldırıp çayı da kamp tüpüyle yapmaya karar veriyoruz. Yarı titrek vaziyette bir yandan sohbet ediyor bir yandan da çayı bekliyoruz.
Bir yandan da aklım yolda hani. Dün geldiğimiz iz tamamen kapanmış. Yukarıdaki yol ayrımına kadar 150 metre kadar bir rampa yolumuz var. Bu yolun ilk 50 metresi ise, şu anki şartları dikkate aldığımızda oldukça dik durumda.
Geçen hafta da demiştim. Suzi ile oldukça fazla kar maceralarımız var. Çok yerden çıktığı da oldu, kaldığı da.
Yolda kalabildiğim sürece Suzi’nin buradan çıkacağına eminim. Şu aşamada yaklaşık 30 cm taze yağmış kar var önünde engel. Bu bir şey değil. Sorun, sıkışmış karla kaplı ana yol hattının sağına ya da soluna saparak gevşek kar zemine saplanmak. Yeni yağan kar ile birlikte 80 cm kadar bir kar yoğunluğu var. Aracınız istediği kadar arazi aracı olsun, şase kara oturduğunda ya da saplandığında 4 çekerin yapabileceği bir şey kalmıyor.
Neyse, çay oldu. Düşüncelerden sıyrılıp kahvaltıya odaklanıyorum. Kısmet artık. Başa gelen çekilir.
Kahvaltı sonrası toparlanıyoruz. Suzi’nin patinaja düşmemesi için lastik havalarını indiriyorum. Kullandığımız arazi lastikleri, düşük hava seviyelerinde kullanılabilecek lastiklerdir. Bu nedenle normal lastiklerde düşük hava zararlı olsa da, bizim kullandığımız arazi lastikleri belli bir basınç seviyesine kadar düşük hava ile kullanmaya uygundur. Lastiğe herhangi bir zarar vermez. Sert lastiğin zemine tutunduğu alan çok dar olacağı için patinaja düşmesi çok daha kolay olur. Ancak düşük hava seviyesinde zemine basan alan ne kadar büyük olursa o kadar tutunma da fazla olacaktır.
Lastik havalarını ayarladıktan sonra ileri arazi modunda yola koyuluyorum. Kalkış ve ilk tırmanışa geçiş sorunsuz. Problem yok gibi, Suzi rahatça çıkıyor.
Ancak yaklaşık 30 metre kadar ilerlemişken korktuğum şey oluyor ve Suzi sola, şarampole doğru kayıyor. Dolayısıyla da kara saplanıyor. Bir kaç deneme de başarısız olunca tek çare vinci kullanmak oluyor. Allahtan çevrede yeterince ağaç var. Sorun yok. Metin hocam vincin halatını yakındaki uygun bir ağaca bağlıyor. Böylelikle bu engelden kurtuluyoruz. Buradan sonra yukarıya kadar sorun yok. Ancak yukarı da kavşak noktada yolu kestiremediğim için Suzi’yi yine boş zemine düşürüyorum.
Oradan da vinç yardımıyla kurtulup Suzi’yi ana yola çıkarmayı başarıyoruz.
Evet, macera bitiyor mu? Tabi ki hayır. Haftaya size, hem maceranın sonunu anlatacağım, hem de bu etkinlik sürecinde hayal ettiğim bir projeden bahsedeceğim.
Aranızda girişimci ruhu olanlar varsa, haftaya mutlaka görüşelim...
Sağlık ve mutlulukla kalın, hoşçakalın. Allaha emanet olun...