Bizler toplumsal güdülenme açısından sorunlu bir halkız. Nedense toplumsal anlamdaki güdülerimiz, büyük çoğunlukla olumsuz, zayıf düşürücü, dağıtıcı, engelleyici...
Ne demek istiyorum?
Doğru bir iletişim ve düşünce için öncelikle kavramların anlamlarına tam olarak vakıf olmamız gerekir ki, sağlıklı bir şekilde düşünebilelim ve birbirimizi tam olarak anlayabilelim.
O nedenle önce “güdü” ve “toplumsal güdü” kavramlarının anlamına kısa bir açıklama ile bakmamız faydalı olacak...
Güdü; bilinçli ya da bilinçsiz davranışları doğuran, davranışların sürekliliğini sağlayan ve onlara yön veren herhangi bir güç.
Toplumsal Güdü (Sosyal güdü); insanları, fiziksel gereksinmeleri ile doğrudan ilişkili olmayan, toplumsal, siyasal, kültürel nitelikteki amaçlara ulaşmak için çabalamaya götüren itici güç.
...
Merhaba dostlar, nasılsınız? Bu hafta da yeni bir yazı ile birlikteyiz. Bu yazıda, bir sosyal medya paylaşımı üzerinden gelen tepkileri inceleyecek, davranış biçimlerimizi ve bakış açılarımızı sorgulayacağız. Bu sorgulama üzerinden, yakınıp durmakta olduğumuz sorunların, bir anlamda temeline inmeye çalışacağız. Toplumsal gelişimimizin önündeki gerçek engellerin ne olduğunu bir bakıma anlamaya çalışacağız.
Önceki gün sosyal medya hesabımdan, bir hayalimden bahsederek Kastamonumuzun sahildeki incilerinden birisi olan Ginolu Koyu’nun fotoğrafını paylaştım. Oldukça ilgi gören bu fotoğrafa, ilginç de tepkiler geldi. Bu tepkileri üç temel çerçevede gruplandırıp analiz etmeye çalıştım. Bu sayede, yakınıp durduğumuz sorunların çözümsüzlüğü ve gelişimin önündeki engellerimize dair fikirler edindim.
Evet bu üç temel yaklaşımı şu şekilde sıralayabilirim.
- Sakınma (Engelleme)
- Zayıf Bulma (Yetersizlik)
- İsteme (Destek)
Sakınmayı da kendi içinde iki gruba ayırdım.
Çevresel etkiler nedeniyle korumacı sakınma. Kişisel (egoist) menfaat nedeniyle korumacı sakınma.
Afedersiniz; paylaşımdaki yazıyı belirtmedim değil mi?
Hemen not olarak düşeyim buraya.
“Doğal limanı ile bir zamanlar önemli bir yerleşim yeri olmuş olan GİNOLU... Kastamonu’nun sahildeki iki incisinden birisi. Bu şehre dair en büyük hayallerimden birisi, Gideros ve Ginolu arasında tarihi geleneksel formatta yapılacak tekne turları... Çok güçlü turistik bir ürün... İnşallah bir gün farkedeceğiz... “
Fotoğraf da yukarıda.
Evet ne diyorduk; korumacı yaklaşım...
Çevresel etkiler nedeniyle korumacı yaklaşım, benim de hassas olduğum, endişe duyduğum bir konu. Ancak sizi temin ederim, kesinlikle değerlerimizi korumanın yolu bu değil, sakınmak değil. En azından artık bundan sonrası için değil.
Bugüne kadar zamanında güçlü bir farkındalık oluşmadığı için kültürel anlamda kaybettiğimiz çok şey var. Bu sürecin tek iyi yanı, doğal değerlerimizi önemli ölçüde sömürücü zihniyetin farkındalığından uzak tutabilmiş olmak. Ancak dediğim gibi kültürel değerler anlamında kaybettiklerimiz de, göz ardı edilemeyecek kadar çok.
O halde bunun doğru tek bir çözümü var, sağlıklı bir farkındalık. Bu durumda yapacağımız şey nedir, ne olmalı?
Tanıtım ve bilinçlendirme...
Diğer sakınma sebebi neydi; egoist sakınma. Bu kesinlikle insancıl ve ahlaki bir yaklaşım değil.
Kamusal bir yerin ya da bir şeyin yalnızca kendisine özgü kalmasını istemek...
Bölgemiz etkin ekonomik, iktisadi gelişmeyi sağlayamadığı için yaşadığımız yığınla toplumsal sorun...
Bir tarafta işsizlik, fakirlik; diğer tarafta yalnızca ego...
Kimse gelmesin, buralara birşey yapılmasın. Ben yılda 15 gün, bir ay gelip kafa dinleyeyim...
İkinci temel yaklaşım neydi; zayıf bulma, yetersizlik.
Aslında bu durum, konuya nereden, hangi açıdan baktığımız ile ilgili. Bölgeyi tam olarak okuyamamak ile ilgili. Bulunduğumuz konumun coğrafi şartları gereği, deniz-kum ve güneşi merkeze alarak yapacağımız bir proje elbette kesinlikle başarılı olamayacaktır. Bazı dostlarımız konuyu bu çerçevede değerlendirdikleri için itiraz ediyorlar.
Ginolu - Gideros arası çok uzun, Karadeniz’de deniz havası çok kısa...
Dostlar böyle bir projede bizim ana merkeze almamız gereken şey deniz - kum ve güneş değil, kültür olmalıdır.
Bu iki koy, antik dönemlerden günümüze bölgede denizciliğin en önemli noktalarından birisi. Kaç millet yaşamış, gelmiş - geçmiş bu sulardan.
Dahası bu iki koy arasında, kültürel ve tarihi anlamda çok önemli istasyonlar, noktalar, hikayeler var. Antik döneme dair var, millet olarak bize dair var.
Bizler zannediyoruz ki, İstiklal Yolu sadece İnebolu - Ankara arasındaki kara yolundan ibaret. İstiklal Yolu’nun deniz etabı var. Bizim Rahime Kaptan’ımız var. Nice kahraman leventlerimiz var. Dünya denizcilik literatürüne girmiş bir kıyı gemimiz, İnebolu Yelkenlimiz var.
Doğa ve Kültür turizmini Kastamonu coğrafyasında etkin bir şekilde canlandırabildiğimiz takdirde, bu iki inci değerimiz, tarihi koyumuz arasında kültürel hikayelerimiz üzerinden yapacağımız bir projenin, başarısız olma ihtimali yok.
E Karadeniz diyenleri duyar gibiyim. Siz İstklal Madalya’sının hikayesini bilir misiniz? O madalya yiğit usta denizcilerimizin kahramanlıkları için verilmiştir. Çok değil 50-60 yıl önce bu iki koy arasında ulaşım ve taşımacılık küçücük Karadeniz Tekneleri ile yapılıyordu. Hem de kar, yağmur, fırtına demeden. Karadeniz’in tehlikeli azgınlıkları bellidir. Usta denizciler bunu bilir. Bu zamanları takvimden çıkardığımız taktirde bile, yılda en az 200-250 gün, bu iki koy arasında bir kültür turu gerçekleştirmek mümkündür.
Gelişimin olmassa olmazı; ezberleri bozmak, bakış açısını genişletmektir.
İnanmış bir toplumun başaramayacağı şey yoktur...
Devam edeceğiz dostlar. Kalın sağlıcakla...