Bir hayalim var “Beş şehir, beş şaheser sergisi… “

UNESCO Tescilli Dünya mirası Ankara Ahi Şerafettin cami…

Ben bir gezginin ruhuna sahibim, o yüzdendir ki seviyorum seyahat etmeyi.  Sadece gezmek değil elbette, görerek öğrenmek, çekerek kayıt altına almak, okuyarak da bilgilenmek en büyük amacım.

Gerek iş hayatı, gerekse zaman zaman çıktığımız tatillerde başta memleketim Kastamonu olmak üzere ülkemizin belli başlı tarihi doğal güzelliklerini görme fırsatı buldum.

Memuriyetim dolayısı ile birçok bölgede, farklı illerde çalışmak bana büyük bir görsel, kültürel miras bıraktı. Bunca yıl hep yaşadığım yerin farkına varmayı, onu tanımayı kendime düstur edinmeye çalıştım. Bu gezilerimde idolüm olan, gezi yazılarına hayran olduğum üstadımız; Ahmet Hamdi Tanpınar nereye gitsem yoldaşım olur benim.  

Bir şehrin eski sokaklarında, tarihi yerlerinde dolaşırken beş şehri anlattığı kitabı gelir aklıma. Onun gözüyle bakmaya çalışırım kente. “Bir şehirde hatıralar ve tarih yalnız kitaplarda yaşarsa, o şehrin kendi zamanlarını kaybetmiş olacağını söyler” usta.

Yolum düşmüşken, vakit bulmuşken, bir de bahardan kalma sıcak güne denk gelmişken: çıktım Ankara Kalesine. Şehri panoramik olarak seyrediyorum. Her noktasında ayrı bir hayatın yaşandığı büyük bir metropol. Düşünüyorum da Ahmet Hamdi Tanpınar; Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul şehirlerini anlattığı “ Beş Şehir” kitabında bu noktadan bakınca ne görmüş, ne hissetmişti.

Nesilleri terbiye eden mimari eserler, millî hayatın birer koruyucusudurlar. Çünkü onların hepsi bize, ömrümüzün bir devama bağlı olduğunu, zaman boyunca uzanan bir zincirin bir halkası olduğumuzu hatırlatır

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın beş şehri…

Tanpınar’ı anlamak için Prof. Dr. Şerife Çağın’ın : “Kaybolan Şeylerin Yanında Zamana Hükmeden Gerçek Saltanatlar: Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Eserlerinde Mimari Beş şehir” isimli makalesini okuyorum.

  “Bir gezi kitabından yahut bir seyahatnameden çok farklıdır. Çünkü sade tarihî bilgi, kuru gezi rehberi, bir şehir coğrafyasından farklı olarak his, sanat, estetik, kültür ve bilgi birikimi içerisinde yoğrulmuş bir yapıttır.”

Ahi Şerafettin Cami1

Tanpınar, eserinin konusunu "Beş Şehir'in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir." olarak ifade etmiştir.

Tanpınar, çelik zırhlarını giymiş, ortada dolaşan bir eski zaman silahşoruna benzettiği Ankara kalesi ve onun eteğindeki mahallelerde Türk velilerinin Roma ve Bizans taşlarıyla sarmaş dolaş yattıklarını söyleyerek Türk kültürünün kendinden evvelki medeniyetlerden kalan şeylerle canlı bir surette nasıl karıştığını pitoresk bir manzara içerisinde şöyle tasvir eder,

“Dedelerimizin mezarlarından çıkan yeşillikler, hangi itikatların etrafında yontuldukları belli olmayan çok eski taşları kendi rahmaniyetleri ile yumuşatırlar; burada kerpiç bir duvardan İyonya tarzında bir sütun başlığı veya arkitrav fırlar, ötede bir türbe merdiveninin basamağında bir Roma konsülünün şehre gelişini kutlayan kadîm bir taş görünür, daha ötede bir çeşme yalağında eski bir lahdin bakantaları gülümser.

Hacı Bayram Veli’nin, caminin altındaki çile odasının yanı başında “güneş vurdukça yaldızlı akislerle pırıldayan ve üstüne diz çöktüğü toprakta bir nevi iğva gibi gizlenmiş duran bu taştan dünya, kendisininkinden büsbütün ayrı zaferleri terennüm eden bu iyi yontulmuş mermerler, o sert ve kibirli Roma hemşerisi çehreleri” vardır.

Ahi Şerafettin Cami2

Ahi Şerafeddin’in türbesini asırlarca Greko-Romen arslanlar bir nöbetçi sadakatiyle beklerler ve bu yüzden Arslanhane adını alan caminin hakikaten eşsiz mihrabında, Etiler’in toprak ve bereket ilahesinden başka bir şey olmayan bir yılan son derece kuvvetli plastikliğiyle meyvalar arasında dolaşır ve caminin o kadar şaşırtıcı bir safiyetle boyanmış ağaçtan sütunları Bizans ve Roma başlıkları taşır.

Kastamonu Kasaba Mahmutbey2

Bir hayalim var…

Ülkemizin dünya mirası ahşap camilerini fotoğraflamak yazmak…

Tanpınar’ın anlattığı o muhteşem cami karşımda. Cami o kadar güzel ki sadece bizim için değil dünya için önemli bir eser olarak görüldüğünden, bizim Kasaba Mahmutbey camisinin de aralarında olduğu 5 cami UNESCO Dünya miras listesine alınıyor.

Önce bir bakalım Dünya Mirası ne demek?

“Dünya Miras Listesi, UNESCO Komitesi tarafından belirlenen ve bulunduğu devlet tarafından korunması garanti altına alınmış ve üstün evrensel değere sahip anıtlar, binalar, sitler, fiziksel, biyolojik ya da jeolojik oluşumlar gibi kültürel ve doğal miras listeleri olarak tanımlanır. İlk kez 1978 yılında oluşturulmuş olan Dünya Miras Listesi’nde 2022 senesi itibariyle 1154 kayıtlı varlık bulunmaktadır.”

Anadolu’daki pek çok örnek arasından mimari ve sanatsal özellikleri, korunmuşluk ve bütünlük durumuna göre Türkiye'nin beş farklı ilinde bulunan beş tarihi ahşap cami, Anadolu’nun Orta Çağ Dönemi Ahşap Hipostil Camileri olarak 2023 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştır.

İslam mimarisinin gelişmesinde önemli bir yere sahip olan; düz bir ahşap tavanın mukarnaslı veya devşirme sütun başlıklarına sahip ahşap direklerle taşındığı, benzersiz bir ahşap taşıyıcı sistemle inşa edilen bu beş cami;

 1-Afyonkarahisar’daki Ulu Camii,
2-Ankara’daki Ahi Şerafettin Camisi,
3-Eskişehir’deki Sivrihisar Ulu Camii,
4-Kastamonu’daki Mahmut Bey Camisi,

5-Konya’daki Eşrefoğlu Camisi’dir

 

Bir hayalim var, bu beş camiyi fotoğraflamak, sergiyle paylaşmak küçük bir kitapla anlatmak…

Memleketimdeki Kasaba Mahmutbey camisini karış karış fotoğraflamışımdır. Bir zaman yolum düştü Eskişehir-Sivrihisar’a Ulu camiyi de çekmek nasip oldu.

Ankara Ahi Şerafettin camiyi de çektim.

Geriye 2 tane kaldı.

Afyon ve Konya tarafına yolum düşerse mutlaka gidip çekeceğim.

Ahi Şerafettin Camisi ile izlenimlerime gelmeden önce bu muhteşem yapı hakkında biraz bilgi verelim.

“Arslanhane Camii, Anadolu'ya 11. yüzyılda Türklerle geldiği ve daha önce yaşadıkları bölgelerdeki yapılardan esinlenmelerle geliştiği düşünülen ahşap direkli camilerin günümüze kadar koruyabilmiş bir örneğidir.

Ankara Ahiler eşrafından Ahi Hüsameddin ve kardeşi Ahi Hasaneddin tarafından hayrat amaçlı olarak yaptırılmıştır. Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde 13. yy. başlarında yapıldığı tahmin edilmekte ve minber kitabesine göre 1289-1290 tarihlerinde yenilendiği bilinmektedir. Ahi Hüsameddin’in oğlu Ahi Şerafettin camiyi 1290 yılında ahşap ustası Dülger Ebubekir oğlu Mehmet’e onartarak büyütmüştür.

Ceviz ağacından yapılmış ayakları ve ayakların üzerinde bulunan devşirme mermer başlıkları göze çarpmaktadır. Ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan minberi, çantı tekniği ile yapılmış tavanı ve alçı işçiliğiyle çininin muazzam birleşmesinden oluşan mihrabıyla dikkat çekmektedir.

Cami içinde Anadolu çağı mihraplarının en özgü çini mozaik örneği yer alır. Mihrap cami ekseninde doğuya kayıktır. Çini mozaik işçiliği ile alçı kabartma süslemenin birlikte yapıldığı ilk Anadolu örneği olarak dikkat çeker. Alçı kabartmalar İran’da 12. Yüzyıl ve 13. Yüzyıl başlarında Büyük Selçuklu dönemi alçı işçiliğinin özelliklerini yansıtır.

Mihrabı taçlandıran tepelikte alçıdandır. Rûmi zemin üzerinde süzgeç gibi delikli gövdeli, soyut ejder motifine benzer şekillerle bezenmiştir. Soyut ejder şekilleri etrafındaki alçı kabartmalarda rûmiler ve oldukça gerçekçi şakayık motifleri dikkat çeker.”

Bir kere daha dış duvarlarından itibaren bir yaşanmışlık, devam eden tarih size yoldaşlık etmeye başlıyor. Kapıdan girince aniden karşınıza tavanı tutan insanüstü varlıklar misali direkler karşılıyor. Tepelerindeki roma dönemi sütün başlıkları bu görüntüyü daha da pekiştiriyor.

24 direk 24 Oğuz Boyunu mu simgeliyor?

İnsan burada müthiş bir huzur duygusuna kapılıyor.

Sonra o muhteşem mihrabın önünde büyülenmiş gibi kalıyorum. O desenler, o şekiller inanılmaz güzellikte.

Mimari ya da sanatsal detaya girmeye bilgim yetmez sadece sıradan bir vatandaş olarak gördüklerimi anlatmaya çalışayım.

Bu cami içine girdiğiniz andan itibaren sizleri bu toprakların tarihiyle baş başa bırakıyor. Roma dönemi sütün başları başınızı döndürüyorken, ahşap direkler yetiştikleri toprakların öyküsünü saklıyorlar. Mihrabın her ayrıntısında; Orta Asya’dan göç ederken yanımızda taşıdığımız kültürel bir dokunuşa rastlıyoruz.

Kısaca bir cami değil adeta canlı bir tarih kitabı okur gibiyim, benim için mistik bir yolculuk oluyor.

Tanpınar üstadıma rahmet ve şükranlarımla camiden çıkıp yokuş yukarı kaleye doğru çıkıyorum.

Nereye diyor hanım,

Beş şehirde beş şaheser adlı sergim için hazırlık yapmaya diyorum.

Neden olmasın…

Cebrail Keleş/Balıkçı Şef
10 Mart 2025-Ankara

Balıkçı Şef