Adı kasaba kendi köy, camisi dünya mirası, kapısı sanat eseri…
Bizim memleket, dağı taşı toprağıyla bir cennet.

Sadece doğal güzellikleri değil kültürü sanatı ve tarihiyle de dünyanın gözdesidir.

Dünyaya armağanımız Pınarbaşı Horma Kanyonumuz, sanatın taşta hayat bulduğu Pompeipolis antik kenti, yerel kıyafetlerin Azdavay’da, Pınarbaşı’nda yüzlerce yıldır hiç değişmeden giyildiği bozulmamış insan kültürü, tek bir kayada binlerce yıllık öykünün anlatıldığı Taşköprü Donalar, Merkez ev kaya mezarları,

Cebrai̇l Keleş Köşe (8) (1)

 Kısaca Kastamonu’da nereye bakarsam farklı bir tarihten bize miras olarak gelen bir eser çıkıyor karşıma.

Bu pazar günüde her zaman olduğu gibi şöyle bir turlayım diyerek düştüm yola. Hazır hava ılık, gökyüzü masmavi sıcaklık da eh bahar sayılmasa bile kış da denilmez durumdayken azıcık gezelim dedim.

Daday yolunda buldum kendimi. Bir planım yok öylesine gidiyoruz. Bakkala diye çıkıp kendimi Çatalzeytin’de Doğanyurt’ta bulduğum çok olmuştur. İşte öylesine bir kısa gezinti diye çıktık yola. Benim de zaafım kahverengi tabelalar. Gördüm mü dayanamıyorum. Gölköy ve Subaşı ‘ndan sonra kahverengi levhaları görür görmez anında döndüm. Kim bilir kaçıncı kez gidip her seferinde ilk görüyormuşçasına severek heyecanla gittiğim Kasaba Mahmutbey yolundayız.

-Bak diyorum hanıma bu asfalt yol yapılırken de ben buradaydım.

Adı kasaba kendi köy, Kastamonu merkeze 18 kilometre uzaklıkta Daday ilçemiz yolu üzerinde çok güzel, şirin bir yerleşim yeri. Köy girişinde ve etrafa bol miktarda villa tipi bungalov evler yapılıyor. Burası gözde bir sayfiye yerimiz olmaya aday.

Tarihçesine kısaca göz atacak olursak;

Köy, Çobanoğlu beyliğinin ilk yerleşim yeridir. Eski adı Gaşgaba’dır. Günümüzde Kasaba köyü olarak isimlendirilmektedir. Buranın eski adı, Vakfiye kayıtlarına göre, «Ilısu» idi. Bu köyde daha başka bir büyük cami, bir mescit ile iki hamam harabesi ve birçok eski konaklar bulunduğuna göre, buranın, 14 üncü yüzyıldan 17 inci yüzyıla kadar, önemli ve halkı kalabalık, bayındır bir yurt parçası olduğu muhakkaktır.

Dünyada örneği çok az olan ve ahşap işlemeciliğinin en güzel örnekleri ile bezenmiş Candaroğlu  Mahmutbey camii bu köyde bulunmaktadır. Ayrıca Çobanoğulları döneminden kalan bir hamam kalıntısı da günümüze kadar ulaşmıştır. Candaroğulları döneminde önemli bir yerleşim yeri olan köyde çok eskiden pazar kurulduğu bilinmektedir.

Cebrai̇l Keleş Köşe (1) (1)

1-659 YILLIK (CANDAROĞLU) KASABA MAHMUTBEY CAMİ

Kastamonu Kasaba Köy Mahmud Bey Camii, Candaroğulları Beyliği Dönemi’nde 1366 yılında Adil Bey’in oğlu Mahmud Bey tarafından Cuma Camii olarak inşa ettirilmiştir. Kitabesinde “Merhum Adil Beyin oğlu büyük emir Mahmut Bey yediyüz altmış sekiz senesi ramazan ayında bu mübarek ve Şerif mescidin binasını emretti. Allah toprağını pak etsin.” Yazmaktadır.

Dış duvarları moloz taştan yapılan caminin içi tamamen ahşap olup yalnızca mihrap kısmında alçı kullanılmıştır.

Caminin ahşap çatısı bindirme tekniğinde yapılmış ve hiç metal çivi ve herhangi bir aksam kullanılmamasıyla Türkiye’deki ender örneklerden biridir.

Kasaba Köy Mahmud Bey Cami'nin iç mekânı, dört farklı kotta düzenlenen mahfil ile hareketlendirilmiş. Günümüze ulaşan örnekler içinde bu özelliği taşıyan tek camidir.

İbn-i Batûta'ya göre; Devlet erkânı, kadı fakihler ile önde gelen askerler sahında (alt katta) namaz kılıyormuş. Efendi olarak anılan şehzade ve hademeleri, adamları ile şehir halkından bazı muteber kişiler orta katta kılıyormuş. Sultan'ın oğlu ve veliahdı olan Şehzade Cevad ise genç köleleri, hizmetkârlar ve halk ile üst katta Cuma namazını eda edermiş.

Caminin göz alıcı ve en önemli öğelerinden biri de Ankaralı Nakkaş Mahmut oğlu Abdullah tarafından yapılan kapısıdır. Türkiye’de çok az örneği bulunan bu kapının orijinali güvenlik nedeniyle Kastamonu Etnografya Müzesi Liva Paşa Konağında bulunurken, orijinali yerine Kastamonu'nun en eski ahşap oymacılık ustalarından Hikmet DEĞİRMENCİOĞLU tarafından 65 günde yapılan benzeri yerleştirilmiştir.

Cami içindeki tüm ahşap yüzeyler kökboyasıyla kalem işi süslenmiş ve tüm bu süslemeler hala orijinal haliyle durmaktadır.

650 yıllık dönemde zaman zaman geniş tadilatlardan geçmiş.

1943 depreminde hasar gören minaresi, 1945 yılında sökülerek yeniden yapılmış. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi kayıtlarında 1985–87 yıllarında Ankara’daki Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi ile Kastamonu İl Özel İdaresi’nin maddi yardımlarıyla camide onarım yapıldığından söz edilir.

Kastamonu Kasaba Köyü Mahmutbey Camii (1366) çizimleri. Ressam ve arkeolog Mahmut Akok, 1944 yılında bu önemli camiyi de mükemmel şekilde kayda geçirmiş.

Cebrai̇l Keleş Köşe (3) (1)

Kastamonu’nun tarihî eserlerinden olan ve 2023 yılında, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren Mahmut Bey Camii için, Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü tarafından hatıra parası bastırıldı.

Mahmut Bey Camisi, Anadolu’nun Orta Çağ Dönemi Ahşap Hipostil Camileri olarak 2023 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kaydedilen beş camiden biridir.

2023 yılında 45. UNESCO Dünya Miras Komitesi toplantısında alınan kararla Dünya Mirası ilan edilmiştir.

Kasaba köyünün kırsalında kış güneşine aldanan sarıçiğdemler, mor renkli öksüz oğlanları fotoğraflıyorum. Gelip geçen araçlar korna çalıp selamlıyorlar, Bu köyde epey dostum, arkadaşım var. Hayati Hamzaoğlu köyün akil insanlarından, Muhtar Adnan Mezgerdek hem iş arkadaşım hem de eski dostumdur. Kenan hoca, Muammer, Şenol özel güvenlik Ayhan daha da adını unuttuğum birçok yaren.

Muhtar arayıp caminin önündeyiz dağda bayırda oyalanma fazla gel diye telefon ediyor.

Bu muhteşem caminin önüne park edip eski dostlarla sohbete başlamışken bana müsaade diyor camiyi fotoğraflamak için müsaade istiyorum.

Burası sadece bir cami değil bir sanat eseri. İçinde gezerken o desenlere, nakışlara hayranlıkla bakarken adeta nefesim kesiliyor.

Atalarımız inşa etmemiş, ibadet etmişler. 600 yıldan bu yana bozulmadan gelen süslemelere, çivi kullanmadan yapılan çatıya, kalem işlerine ahşapla yazılan bu kitabı okumaya çalışıyorum.

Ne diyordu Şair Sezai Karakoç''Cami, mihrabıyla bir tapınak, minberiyle bir toplum ve devlet, kürsüsüyle bir okuldur.''

Cebrai̇l Keleş Köşe (2) (1)

2- 672 YILLIK KASTAMONU MERKEZDEKİ İBNİ NECCAR CAMİ

“Kastamonu Kalesi’nin güneydoğu tarafında İbn Neccâr Mahallesinin Eligüzel sokağının köşesinde yer almaktadır. Cami harim ve son cemaat mahallinden oluşmaktadır.

Cami kare planlı olup tamamen kesme taştan inşa edilmiştir. Harimi örten tek kubbeye köşelerden sade tromplarla geçilmiştir. Son cemaat yerinin zemini taşla döşenmiş olup, üzeri üç küçük kubbe ile örtülmüştür. 

Caminin en dikkat çekici kısmı ahşap kapısıdır. Ahşaptan çift kanatlı tamamen oyma olan kapı orijinaldir. Cami giriş kapısının her iki tarafında ahşap mahfiller vardır. Tavanında daire şeklinde İhlâs suresi yazılı olan kubbe çevresi ve pencere kenarları kalem işi bitki motifleriyle bezenmiştir. Cami bütün bu özellikleriyle birlikte Anadolu mimari tarihinde tek kubbeli camilerin ilk örneklerinden bir tanesidir.”

Kapı binisinin üstündeki başlıkta, sülüs yazı ile "Amel-i Abdullah bin Mahmudelnakkaş-üiEngüriye" yazılıdır. Kapı binisinin altında, bu defa kaide kısmına doğru genişleyen bir başlık içinde, sülüs yazı ile "758 yılı Zilhiccesi'nin 9'unda bu mübarek kapının yapılması emredildi" yazılıdır ) Anlaşılacağı üzere, kapı 23 Kasım 1357 Perşembe günü inşâ edilmiştir.

İbn Neccâr Cami; bütün bu özellikleriyle, Kastamonu ve çevresinde bugün de önem taşıyan ahşap işçiliğinin gelişmesinde ilk ve önemli örneklerden bir tanesi olmuştur. Bu nedenle caminin korunması ve tanıtılmasına yönelik çalışmalar yapılması kültür ve İslam sanatları tarihimiz açısından önem arz etmektedir. 

Ve ANKARALI BİR NAKKAŞ…

Bu iki caminin eşsiz kıymette kapısını yapan usta eserine imzasını atıp adını kayda geçirmiş.

Ankaralı Nakkaş Mahmud oğlu Abdullah…

"Amel-i Abdullah bin Mahmudel nakkaş-ül  Engüriye" imzası sanatkârın kendini nakkaş olarak tanımladığını ve Ankaralı olduğunu anlatmaktadır.

Öncelikle bu nakkaş sıfatı kimlere veriliyor ne demektir. "nakkaş" o dönemde eseri yapan, muhtemelen projelendiren kişilere verilen bir unvan. Usta Sanatçının bilinen 3 eseri var.  1 Sanduka ve 2 cami kapısı.

“14.yüzyılda yaşamış ve Ankara'da Ahi Şerafeddin'in sandukasını yaparak) ustalığını göstermiş olan nakkaş Abdullah bin Mahmud'un iki büyük eseri de Kastamonu’da bulunuyor.

Ankaralı nakkaş Abdullah bin Mahmud'un Kastamonu ve Kasabaköy'de iki eserine rastlamamız çok yönlü bir dönem arz etmektedir.”

Bir rivayete göre Nakkaşımız Kastamonu’ya yerleşmiş ama kesin bilgi yok.

Dd3A760D 9445 4542 Bc3B 24E81F3C5E15

SANAT ESERİ KAPILARIMIZA SAHİP ÇIKALIM…

Ankaralı Nakkaş Mahmud oğlu Abdullah iki kapı yapmış 600 yıl evvel. İkisi de dünya mirası. Biri şehrin merkezinde yüzlerce yıldır olduğu gibi 5 vakit açılıp ibadet için gelenleri karşılıyor. Diğeri müzede camekân arkasında uzaktan bakıyoruz.

1945 yılında buraya gelip gören inceleyen üniversite hocalarımız yazmış ki;

-Yapı Müze-Eser özelliği kazandırılarak en özenli şekilde korunmalı!

-Basın ve yayın kanalıyla ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtılmalı! .

-Yapının ahşap ve bezeme sanatı özellikleri İlk Öğretim düzeyinden itibaren öğrencilere tanıtılmalı ve "El Becerileri" derslerinde uygulamalı olarak öğretilmeli!

..