Her 10 Kasım’da Türk Milleti, naçiz vücudu toprak olan ancak kurduğu Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere cümle emeği daim payidar kalacak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ünü şükranla anar, izi üzerine düş(ürül)müş kömür taşlarını süpürür…
86 yıldır aynı zihin, 86 yıllarca daha aynı zihin hüküm sürecek, ilelebet.
Kadınlar, gençler, çocuklar başta olmak üzere Türk Milleti’nin kalbinden kalkan “sevgi, saygı, yemin” yüklü trenler…
Anıtkabir’in etrafını dolaşır durur 10 Kasım’da.
“Kalp” kalplere inat…
Hakiki kalplerin günüdür 10 Kasım.
“Türkiye Cumhuriyeti” Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün eseri olmasına rağmen “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun” yapmak zorunda kalan da aynı Türkiye Cumhuriyeti…
1951’den beri “ayıbımız”.
Büstleri kırılıyor okul bahçelerinde…
Heykellerine saldırılıyor şehir meydanlarında.
Neyin hıncı?..
Bir asırdı bitmedi bitmiyor.
(Gazi Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki İstiklal Harbi’nin İngiliz, Fransız, İtalyan’lar Anadolu’dan çekildikten sonra Yunanlılara karşı verildiği okunur geçilir…
Ya “içerdeki düşman”!
İçerdeki hainler kaç Yunan ordusu eder…
Hesap eden var mı?
Nutuk’tan okuyalım…
“Efendiler, 1919 senesi içinde, milli teşebbüslerimiz aleyhine başlayan iç isyanlar, süratle memleketin her tarafına yayıldı. Bandırma, Gönen, Susurluk, Kirmasti, Karacabey, Biga ve dolaylarında; İzmit, Adapazarı, Düzce, Hendek, Bolu, Gerede, Nallıhan, Baypazarı dolaylarında; bozkırda Konya, Ilgın, Kadınhan, Karaman, Çivril, Seydişehir, Beyşehir, Koçhisar dolaylarında; Yozgat, Yenihan, Boğazlıyan, Zile, Erbaa, Çorum dolaylarında; Ümraniye, Refahiye, Zara, Hafik dolaylarında; Viranşehir dolaylarında alevlenen karışıklık ateşleri, bütün memleketi yakıyor; hıyanet, cehalet, kin ve taassup dumanları bütün vatan semasını yoğun karanlık içinde bırakıyordu. İsyan dalgaları, Ankara’da karargahımızın duvarlarına kadar çarptı.”
Karargah ile şehir arasındaki telefon ve telgraf hatlarını dahi kestiler…
İhanet kol geziyordu Anadolu’da.
“Hilafet Ordusu” vardı misal…
Süleyman Şefik Paşa komutasında İzmit’te toplanmışlardı, Bolu’daki asiler ile işbirliğindeydiler, İstanbul’dan gönderilmiş subaylar caba, “Kurmay Binbaşı Hayri Bey, Tuğgeneral Suphi Paşa, Topçu Yarbay Senai Bey, Kurmay Albay Refik, Kurmay Yarbay Hayrettin Bey” bu asi ordusunun ileri gelen komutanlarıydı.
İlerleyen yıllarda Suphi Paşa’ya Gazi Mustafa Kemal Atatürk sorar neden Hilafet Ordusu’na komuta ettiğini…
“Size mağlup olmak için” cevabını alır.
(İnanmaz bu cevaba Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
“Hakikatte, komutayı üstüne aldığı zaman, kuvvetleri zaten mağlup olmuştu” notunu düşer Nutuk’ta.)
Sökülüp atılmaya doymayan Fransızlar Haziran 1920’de Şanlıurfa’yı yeniden işgale niyetlendi…
“Milli Aşireti reisleri Mahmut, İsmail, Halil, Bahur, Abdurrahman beyler güneyde düşmanla gizli temas ve irtibat kurduktan sonra Siirt’ten Dersim dolaylarına kadar bütün aşiretlerin reisleri sıfatını takınarak o bölgeye hükmetmek ve reislik etmek davasına kalkıştılar.”
Fransızlar Şanlıurfa’yı yeniden işgale kalkıştıklarında Milli Aşireti’nden destek buldu, “25 Ağustos 1920”, 3 bin atlı ve develi ve bin kadar yaya asi ile saldırdı Milli Aşireti…
Viranşehir’i işgal ettiler iyi mi?
Tam bir arkadan vurma…
5’inci Tümen iki hafta içinde hainleri dağıttı.
“Akrep sepeti”…
Bitmek bilmez, sürekli üreyen, başı kopmayan.
Nutuk’tan devam edelim…
“Efendiler, güneyde Milli Aşireti isyanını bastırmaya çalışırken, Afyonkarahisar bölgesinde Çopur Musa adında bir adam da başına topladığı kuvvetle askerleri ordudan kaçmaya teşvik ve millete askere gitmemeyi telkin ediyor. Çopur Musa 21 Haziran 1920 tarihinde Çivril’i bastı. Gönderilen kuvvetler karşısında kaçtı ve Yunan ordusuna katıldı.”)
Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
Nasıl çıktı bu kadar hainin içinden?
Asla nasıl oldu da yılmadı?..
Pes etmedi.
(Yukarıdaki ahval içinde nasıl olacaktı da İstiklal Mahkemesi kurulmayacaktı?..
Basma kalıp demokrasi cümleleri ile gelin de açıklayın sizi gidi demokrasi sevicileri.)
Aslolan…
Dün de, bugün de, yarın da “Kuvayi Milliye” zihniyetidir.
İdeoloji değildir Kuvayi Milliye…
Histir, özdür, kalptir.
Süresizdir…
Tükenmez.