Kastamonu şehri ne hazindir ki imar kimliği üzerinden ikiye bölünmüş vaziyette, “Ankara yolu-Çayboyu-Kuzeykent” biri, cemicümle kadim mahalleleri ile “eski şehir” diğeri…
Birinde ilkbahar, diğerinde sonbahar, beyaz ile siyah.
İlki harala gürele tam gaz heybesini dolduruyorken…
Diğeri peyderpey “dökülüyor”.
Kapitalizmin şehirleri böyledir…
“Böler”.
Kastamonu şehir merkezinin “Çayboyu” güzergahının iki yanındaki “ultra lüks” yapılaşma ile bu hattın hemen ardındaki yapılaşmanın hali kimsenin dikkatini çekmez mi?…
Kapitalizmin tam da resmidir.
Ki bu hal şehri imar olarak ikiye böldüğü gibi aynı zamanda “gelir durumu” olarak da ikiye bölüyor…
Varsıllar “öne”, yoksullar “arkaya”, “imtiyazsız bir millet” değil miydi kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyetimizin asli ve kati hedefi?
Kentsel dönüşüm mevzusu “bilkuvve” ortaya çıktığında sürecin şehir kimliği üzerinden ve her yurttaşın hakkına riayet edilerek ilerlememesi halinde “bilfiil” rantsal dönüşüm halini alacağı fotoğrafı kuş bakışı görenlerce hep yazıldı ve söylendi…
Tekil değil bütüncül bir kentsel dönüşüm talep edildi bu çevrelerce ama azgın liberal şehircilik akımı karşısında beyhude kaldı.
Kastamonu’daki kentsel dönüşüm ve şehirleşme mecrası da bu yenilgi cephelerinden biridir…
Şehir bölündüğü ile kaldı/kalıyor.
(Eski evler teker teker pirinç tanesi misali düşüyor…
Çuvalın deliğini diken irade yahut tazyik var mı?
Vaktiyle bir konak yan yatmıştı, sanırım belediye marifetiyle acısına ötenazi yoluyla son verilmişti, yıkım alanında kalan ahşap parçaları kucak kucak sobalara taşınmıştı vatandaşlarca…
Yoksula yakacak çıkmıştı bu sayede.
“Konak” vasfına ulaşamamış evvel zamanın yoksul hanelerini dönem özelliklerini koruyarak şehrin tarihini izlenebilir ve sürdürülebilir olarak geleceğe taşımanın fikri var mı günümüz Kastamonu kamuoyunda?...
Şehri tamamlayan sivil kesimlerin bu istikamette sözü var mı ya da?
Bir gün gelecek kadim Kastamonu ne mimarisi ne de ruhu ile buhar olmuş gidecek…
Tarihi süreç kendi kanunları içinde yürür ve süpürür.)
(Kastamonu Gazetesi’nde “Rize’de 4 bin 174 binalık rezerv alan” başlıklı 29 Ocak 2020 tarihli yazımda izah etmişim…
https://www.kastamonugazetesi.com.tr/rizede-4-bin-174-binalik-rezerv-alan/
“Kale” çevresindeki yerleşimin farklı bir yerdeki rezerv alan üzerinden “kentsel dönüşümü” söz konusu idi o vakitlerde…
Bakanlık ile atbaşı yürüyen bir süreçten söz ediyorum.
Kastamonu Belediyesi rezerv alan buldu ve bakanlık düzeyinde iletişimi sürdürdü ve her aşamasını köşeme taşımaya gayret ettim süreç boyu…
“Kaldı”.
5 sene evvelki o yazımda benzer süreci yürütmeye soyunmuş olan “Rize” örneğini verdim…
“Rize’de 173 bin metrekarelik dolgu alanında riskli duruma gelen 4 bin 174 bağımsız yapıda kentsel dönüşüm için düğmeye basıldı. Yıkılacak alandaki binalarda kalanlar Rize’nin Salarha Beldesi’nde 52 bin metrekare alan ile merkeze bağlı Yağlıtaş Mahallesi’ndeki 207 bin metrekarelik belirlenen alanlara taşınacak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülen proje ile kentin kültürüne ve mimarisine uygun ve daha az katlı yapılar inşa edilecek. Bu kapsamda Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından yeni rezerv alanlarının kamulaştırılması için çalışma başlatıldı.”
Merak ettim Rize’deki süreci…
Rize Belediyesi’nin 30 Ocak tarihli sosyal medya paylaşımı: “Rize Belediye Başkanımız Rahmi Metin beraberinde Başkan Yardımcısı Muhittin Aydın Bilsel ve Mustafa Arıcı ile birlikte 1. Etabının % 80’lik kısmı tamamlanan ve 2. Etap çalışmaları başlayan 2Yağlıtaş Kentsel Dönüşüm’ projesinde devam eden inşaat çalışmalarını yerinde inceleyerek teknik ekiplerden bilgi aldı.”
“12 Temmuz 2024” tarihli TOKİ ihale duyurusu…
“Rize İli Merkez İlçesi Yağlıtaş Mahallesi Kentsel Dönüşüm Projesi 2. Etap 201 Adet Konut, 1 Adet 4 Dükkanlı Ticaret Merkezi ve 1 Adet Cami İnşaatları İle Altyapı ve Çevre Düzenlemesi İşi yapım işi 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 19 uncu maddesine göre açık ihale usulü ile ihale edilecek olup, teklifler sadece elektronik ortamda EKAP üzerinden alınacaktır.”
Rize’de “şehirleşme” böyle…
Kastamonu’da ne durumda?)
(“Akmescit, Aktekke, Atabeygazi, Cebrail, Esentepe, Hepkebirler, Hisarardı, Honsalar, İsfendiyar, İsmailbey, Kırkçeşme, Topçuoğlu, Yavuz Selim” misali kadim mahallelerimiz ya eski yapı stoku ya doğal afet riski ya da tescilli varlıkları ile “baskı” altında…
Şehrin içinde kullanımını kaybetmiş öbekler her geçen gün sayısını artırıyor.
Kadim şehir elden çıkıyor…
Hükmünü yitiriyor.
Yerelde ne iktidar ne muhalefet partilerinden bu hazin hali gören ve Allah rızası için olsun bir kelam eden var mı?...
Oysa siyasettir asıl bu hale çözüm üretmesi gereken.
Mimarlar, akademisyenler, düşünce insanları odaları yahut dernekleri ya da şahsi olarak neredeler?…
“Nereye bu gidiş?” sorusunu soruyorlar mı?
Ormanı yitiriyoruz…
Tek ağacın etrafında dönüp duruyor kamuoyu.)