Merhaba dostlar.
Geçtiğimiz hafta İstanbul’dan gelen bir doğa yürüyüş ve gezi grubuna mihmandarlık etme fırsatım oldu. 3 gün süren bu etkinlik boyunca gözlemlerim ve hissettiklerim ışığında birşeyler anlatmaya çalışacağım bu yazıda.
Takip eden dostlar biliyor. Birçok kez özellikle vurgulamaya çalıştığım şey; Kastamonumuzun doğal ve kültürel varlığını koruyarak ekonomik gelişim kaydedebilmemizin, en kolay, en güçlü yolu TURİZM’de.
Bu noktada da hep şu soru geliyor aklımıza. Turizm ama nasıl?
Ülkemizde “Turizm” adına katledilmiş, talan edilmiş birçok değerimiz, güzelliğimiz bulunuyor.
Bu nedenle çevresine, doğasına, kültürüne duyarlı insanımız, ister istemez bir ikileme düşüyor, tereddüt ediyor.
Oysa Kastamonumuzun, olumsuz yönlerinden etkilenmeden güçlü turizm modelleri geliştirmesi, uygulaması ve bu yolla şehrin ekonomik refahının yükseltilmesi o kadar kolay ki...
Bunun için önce bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor sanırım.
Gözlemlediğim kadarıyla nedense birçok kesim tarafından Turizm denildiğinde aklımıza çok büyük harcamalarla yapılacak yatırımlar geliyor, tesisler geliyor. Çok çok büyük kalabalıklar geliyor.
İşte turizme yönelik bu bakış açısı, aslında doğamıza ve kültürel varlığımıza yönelik en büyük tehdit.
Bu tehdidin en önemli sebebi, aslında bizlerin büyük sermayelerden yatırım bekleyen turizm anlayışımız, bakış açımız.
Bu anlayış, hem bizleri geciktiren, zaman kaybettiren, hem de uzun vadede doğamızı ve kültürel değerlerimizi tehdit eden bir anlayıştır.
Birincisi büyük sermayelerin yatırım yapması, hem karar verme, fizibilite aşaması, hem de bürokratik işlemler nedeniyle uzun zamana yayılan bir süreç gerektirir. Mesela benim son yirmi yılda onlarca proje duymuşluğum var. Muhtemelen sizin de öyle...
Kaç tanesi gerçekleşti..?
Bu bizi yıllardır geciktiren, oyalayan en önemli etkenlerden birisi...
İkinci husus ise diğerinden çok daha önemli, çok daha dikkat edilmesi gereken bir konu...
Büyük sermayelerin, büyük yatırımların girdiği alanlarda, doğal olarak doğallığın bozulması kaçınılmazdır. Bir alana, bir işe büyük para yatıranlar, haliyle çok çok daha fazlasını kazanmak isteyecektir. Bu iktisadi açıdan gayet normal bir durumdur. Ancak bunu sağlayabilmeleri için hem büyük kalabalıkları çekmeye çalışacak hem de çevresel, doğal açıdan aleyhimize olan bir takım uygulamalarda bulunmak zorunda kalacaklardır. Ve ekonomik dengeleri gözetmekle sorumlu olanlar da, bir takım tavizleri vermek, bazı şeylere göz yummak durumunda kalacaklardır. Bu yaklaşımın sonucu ise geleceğe doğal, güçlü kültürel bir miras değil, çöp ve enkazlar bırakacağımız gerçeğidir.
Gerçekten istediğimiz şey bu mudur?!
Bunu gerçekten tam da şimdi iyi düşünmek ve öyle karar vermek zorundayız...
Bu gün planlamalarımızı doğru bir şekilde yapmak ve bir an önce yola koyulmak zorundayız...
Yarın mı?
Yarın çok geç olacak!
Peki ne yapmalıyız?
Aslında oldukça basit!
Niceliğe değil niteliğe önem veren, noktasal değil genele yayılan bir turizm modeli ortaya koyacağız. Büyük yatırımlardan ziyade olabildiğince geniş bir alanda ve çeşitlilikte butik işletmeler kuracağız. Doğal ve kültürel açıdan bol çeşitli turizm ürünleri geliştireceğiz. Ki bu çeşitlilik zaten hazır bir şekilde var. Rabbim her şeyi vermiş. Akıl da vermiş...
Tek yapmamız gereken bu aklı bireyci, çıkarcı yaklaşımların ötesinde halka yayabilmek.
Halkımızın kendi değerlerinin farkına vararak yatırım yapmasını sağlayabilmek.
Bu imkansız diyenleri duyuyor gibiyim...
Asla imkansız değil. Yeter ki isteyelim ve irade ortaya koyabilelim...
Evet dostlar. İstanbul’dan gelen on kişilik Doğa ve Macera grubumuzu ilk gün Ersizlerdere’de Emin Abinin yerinde Ecevit Çorbasıyla karşıladık. Ardından İstiklal Yolumuzun Çuha Doruğu ile Yukarı Çaylı arasında kalan ve yer yer makadam özelliği ile doğallığını korumuş, muhteşem manzaralı 11 km’lik bir bölümde yürüyüş yaptık. İstiklal yolu yüryüşümüzü anlamlı kılabilmek için şehir içi rotayı da yürütmek istedim. Bunun için İnebolu Jandarma Karakolu’nun üst kısmından eski yola girip eski ve yeni askerlik şubesinin önünden İnebolu çarşı içine kadar yürüdük.
Şimdi burada can alıcı bir şey söylemek istiyorum. Şehre girdiğimizde misafirlerimizin ortak tepkisi; O kadar güzel manzaralı ve tarihi anlamı olan bir yolda yürüyüş yaptık, gele gele bu biçimsiz beton yığınları arasına mı geldik?..
Evet, yürüyüş boyu İstiklal Mücadelemizdeki rolü ile anlattığım İnebolu’nun zihinlerinde oluşturduğu resim, gördükleri ile o kadar büyük tezat içindeydi ki, şehre girdiğimizde gördükleri onları hayal kırıklığına uğratmıştı.
İkinci hayal kırıklığı ise Milli Mücadelede sevkiyat organizasyonunda çok önemli görevler ifa etmiş Tarihi Askerlik Şubesi binasının hali oldu ne yazık ki?
Neyse ki, askerlik şubesinden şehir merkezine inen yolda tarihi İnebolu Evlerimiz ile bir nebze olumsuz izlenimi giderebildik. Evet, bu cadde İnebolumuzun hala en güçlü fırsatı. Anlam veremediğim bir şey var... Bu güzelim tarihi yapıların arasına o kazulet gibi apartmanların dikilmesine kim izin verdi?!.
Çarşı içine inip Palmiye’de yemek yedikten sonra, ülkemizde asli varlığı ile çalışmaya devam etmekte olan tek tarihi yağ fabrikasına, Korupınar Köyümüzde yer alan Bezirhane’ye gittik.
Sanırım bu bir miladdı!
Bir tur organizasyonu olarak Bezirhaneye gelen ilk ziyaretçi grubu...
İnebolumuza dair önemli hayallerimden birisi; Bezirhane ve Dibek Köyü Bıçakçılar Mahallemizin müze statüsüne kavuştuğunu görmek...
Gözlemlediğim kadarı ile ziyaretçilerimiz Bezirhaneyi görmekten oldukça mutluydular.
Ardından İnebolu Kent Müzemizi gezdik. Ne yalan söyleyeyim, bu gün İnebolumuza dair şehir merkezinde gönül rahatlığı ile önerebileceğimiz bir yer Kent Müzemiz.
Kent Müzemizden çıktıktan sonra bir alışveriş ve kahve molası, sonra da Türk Ocağı’nın önünde yalıya ve tarihi merdivenlere dair bilgilendirmeden sonra Pınarbaşı ilçemize doğru hareket ettik.
İkinci gün etkinliğimiz Ilgar Mağarası idi. Ilgar muhteşem bir yer. İlk gördüğüm günden beri beni kendisine çeken bir yapısı var. İnşallah bir gün en derinlerine de ulaşmak nasip olur. Bir de Ejder var tabi. Kısmet olursa oraya yakında bir iniş gerçekleştireceğiz.
Üçüncü gün de Valla Seyir Terası ve Horma Kanyonu parkur yürüyüşü ile tur programını tamamlamış olduk.
Misafirlerimizi uğurlamadan Aydın Abi’nin mekanında Kara Çorba ve yöresel yemekler eşliğinde yaptığımız sohbette, hemen tüm misafirlerimizin gözlerinde ve sözlerinde bu geziden duydukları mutluluk ve memnuniyet vardı.
Ve sordukları soru; bir dahaki sefere nereleri gezeceğiz sorusu idi...
Lütfen bakış açımızı değiştirelim. Bu şehrin gelişimin tek yolu, aynı zamanda doğal ve kültürel birikiminin de korunması, akıllıca planlanmış bir turizm anlayışındadır...