Kadim medeniyet diyarı Kastamonu’dan kimler geldi, kimler geçti, kimler iz bıraktı?..

Her birini hatırlamak, anmak ve hatıralrını geleceğe taşımak “Kastamonululuk” sorumluluğu.

“Vefa” ötesinde…

Medeni olmaya dair “gerek” ve “yeter şart” bu.

Hüsrev-i Rum’u hatırlayacağız misal…

Yarım bin yıl sonra şükran ve minnet ile anacağız, Kastamonu’ya kattıkları için teşekkür edeceğiz, adını yaşatacağız.

Diğer ismiyle…

“Necati Bey”.

1400’lerin ikinci yarısının şairi…

Gazel üstadı.

Edirne’de doğdu…

Yolu Kastamonu’ya düştü zaman içinde.

Kastamonu’da şiir yanı sıra “hat” ile de ilgilendi…

Hey gidi evvel zamanın “sanat şehri” Kastamonu.

Kastamonu’da ünlendi…

“Döne döne” redifli gazeli ününe ün kattı.

“Çıkalı göklere âhım şereri döne döne

Yandı kandîl-i sipihrin ciğeri döne döne

Ayağı yer mi basar zülfüne berdâr olanın

Şevk u zevk ile verir can ü seri döne döne

Sen durup raksedesin karşına ben boynum eğem

İne zülfün koça sen sîm-beri döne döne

Sen olasın deyü yer yer asılıp âyineler

Gelene gidene eyler nazarı döne döne

Ey Necâtî yaraşır mutrıbı şeh meclisinin

Raksedip okuya bu şi’r-i teri döne döne”.

(Çığlıklarımın kıvılcımı, döne döne göklere çıkalı gökyüzü kandilinin -güneşin- ciğeri, döne döne yandı.

Saçlarına asılanın ayağı yere mi basar ! Şevkle, zevkle döne döne canını da verir, başını da.

Sen ayağa kalkıp oynamaya başlayasın; saçların dökülüp döne döne gümüşe benzeyen bedenine sarılsın; ben de boynumu büküp karşıdan bakayım; reva mı bu?

Yer yer asılan aynalar, belki sensin diye, döne döne gelene gidene bakarlar.

Ey Necati; padişah meclisinin çalgıcısı oynayıp döne döne bu taze güzeli okusa yaraşır.)

 “Döne döne”…

“Pervane misali mi?” desek.

“Yanmak” ne büyük nasip…

“Yananları külde bulmak” da nasip.

Nasipten ötesi yok…

Gayret nafile.

Fâtih Sultân Mehmed’e ulaştı şiirleri…

Kastamonu’dan ayrılması bu şekilde olmuş olabilir.

Devlet adamlığı görevi de başladı bu süreçte…

“Divan katibi” oldu.

Fatih Sultan Mehmed sonrası dönemde de ünü, saygınlığı ve devlet görevleri sürdü…

Vatan toprağının farklı şehirlerinde görev yaptı.

Kendi isteği ile emekli oldu ve Vefa semtine yerleşti…

17 Mart 1509’da vefat etti.

Şiirinin büyük tutkunları oldu, bunlardan biri de Kastamonulu Behçet Necatigil’dir, “vefa” aynı zamanda şehrimiz namına…

İddia odur ki, asıl adı “Mehmet Behçet Gönül” olan şair, 1951 yılında mahkemeye başvurarak resmen “Necatigil” soyadını alarak “Mehmet Behçet Necatigil” oldu.
 

Kastamonu’yu Kastamonu yapan isimlerden biridir “Hüsrev-i Rum” ya da diğer adıyla “Necati Bey”…

Adı baki.

Not: Bir gazel daha okuyalım mı?..

Okuyalım “hemşerimizi”.

“Dil sevdi yine cân ile canan olacağı

Bîçâre bilir derdine derman olacağı

Gün yüzü tulû’ eyleyicek subh-i safâdan

Besbelli idi âfet-i devrân olacağı

Dil leblerinin şevki ile düştü şarâba

Sâkî içelim sun beri şol kan olacağı

Dil zülfüne dolaştı dedim güldü dedi yâr

Benzer ki yine geldi perîşan olacağı

Genc-i ruhu katında gönül halini anma

Billâh Necati ko şu vîrân olacağı”.

(Gönül yine o sevgili olacağı candan sevdi; zavallı, derdine derman olacağı bilir.

Gün yüzü safâ sabahından doğunca, dünya âfeti

olacağı besbelliydi.

Gönül, dudaklarının arzusuyla şaraba düştü; saki!

şu kan olasıyı getir, sun da içelim.

“Gönül saçına dolaştı” dedim, sevgili güldü, dedi: “Yine perişan olacağı gelmişe benziyor.”

Yanağının hazinesi önünde gönül halini anma; Necati! Allah aşkına şu viran olacağı (olasıyı) bırak.)