Dev bir aynaya benzeyen Bafa Gölü, yeni bir güne gözlerini açıyor. Gün doğumuyla birlikte gökyüzü pırıl pırıl maviliğe bürünüyor. Güneşin göz kamaştıran ışığı göle dökülürken, bulutlar beyaz bir inci kolye gibi dizilmiş, sabahı selamlıyorlar.
Kuşlar ötüyor, ağaçlar fısıldaşıyor, balıklar yüzüyor. Bu anın sihirli huzuru her yeri kaplarken, kalplerde yalnızca doğanın şarkısı yankılanıyor.
Ege Denizi gibi girintili çıkıntılı olan kıyıları, göle ayrı bir güzellik veriyor. Eskiden Ege Denizi’nin bir parçası olan Bafa Gölü, Büyük Menderes’in taşıdığı alüvyonlarla, kıyıdan 17 km. içeride ve denizden 2 metre yükseklikte yer almaktadır.
15,4 km uzunluğunda, 4.5 km genişliğindeki Gölü’n ortalama derinliği 2 metre olmakla birlikte en derin yeri 19 metredir.
1978 yılına kadar bir ailenin mülkü olan Bafa Gölü, bu tarihte hazineye devredilmiş. Aydın ve Muğla arasında sınır çizen Bafa Gölü’nün bir tarafı Aydın’ın Didim İlçesi, diğer tarafı Muğla’nın Milas İlçesi’nde yer alıyor.
1994 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile Tabiat Parkı ilan edilen Bafa Gölü’ndeki küçük adalarda ve Dalyan Mevkii’nde çeşitli su kuşları bulunmaktadır.
Türkiye’nin önemli kuş cennetlerinden biri olan Bafa Gölü’nün batı kıyısı, sonbahar ve ilk baharda göçmen kuşların konaklayıp, üredikleri sığ bir alandır.
Serçin, Otluboğaz-Gölyaka kısmı ise; Flamingo ile Balıkçılların beslenme ve dinlenme alanlarıdır.
Levrek, çipura, gümüş balığı, kefal türlerinin avlandığı Bafa Gölü, Türkiye’deki yılan balıklarının en yoğun olarak yaşadığı alan olarak dikkat çekmektedir.
Yaklaşık yaşam süreleri 15-20 yıl olan dişi yılan balıklarının ilginç yaşam serüveni ise bilim adamlarının dikkatini çekmekte, bu konuda araştırmalar sürmektedir.
Bafa Gölü’nden Büyük Menderes yoluyla Akdeniz’e geçen dişi yılan balıkları, oradan da Cebelitarık Boğazı’ndan Meksika Körfezi’ndeki Sargossa Denizi’ne ulaşıp, derinliklerine yumurtalarını bıraktıktan sonra ölüyorlar.
Henüz larva halindeki yavrular, akıntıların da yardımıyla tersine göç etmeye başlıyorlar. Atlantik Okyanusu’nu aşan, Cebelitarık Boğazı’nı geçip, Akdeniz’e ulaşan yavrulardan bir kısmı, Ege Denizi’ne geçip, Büyük Menderes kanalından Bafa Gölü’ne ulaşıp, yaşam döngülerine devam ediyorlar.
6000 km. uzaklıkta bulunan Sargossa Denizi’nden 18 ile 36 ay arası yolculuk yaparak ulaştıkları Bafa Gölü’nde büyüyüp, üreme dönemine gelince, tekrar Sargossa Denizi’ne doğru yola çıkan balıkların bu göçü neden yaptıkları, yönlerini nasıl buldukları ve niçin aksatmadan sürdürdüklerinin gizemi henüz çözülebilmiş değil.
Beşparmak (Latmos) Dağlarının eteğine kadar uzanmış, eşsiz bir coğrafyası olan Bafa Göl’ü üzerindeki adalarda çeşitli dönemlere ait kalıtlar bulunmaktadır.
Göl kıyısında yıkıntıları bulunan tarihi Herakleia Latmos kenti kalıntılarının üzerine kurulmuş olan Kapıkırı Köyü’nde, bu gün kullanılan evlerin yapımında antik sütunlar, taşlar görmek çok şaşırtıcı oluyor.
Kapıkırı Köyü, şimdiki zaman içinde yer alırken; sanki gizli bir geçmişte yaşıyor duygusu veriyor. Evlerin bahçeleri de, Antik Heraklia’nın Karya süslemeli bahçelerinden izler taşıyor.
Bafa Gölü’nün Miletos (Milet), Latmos Herakleia’sı, Priene, Myus ve Menderes Magnesia’sı Antik Dönemdeki kültür ve ticaret merkezleriydi.
Heraklia, komşuları Milet ve Priene gibi hippodamik sistemde, yani birbirini dik kesen caddelerin meydana getirdiği satranç tahtası gibi görünen bir plan üzerine inşa edilmiştir.
Meclis binası, Agora ve Tiyatrosu’nun yanı sıra limanın arkasında uzanan kayalık alan üzerinde yer alan Athena Tapınağı ile kendimizi çok uzak bir tarihte buluyoruz.
Milas’a bakan taraftaki yuvarlak kayaların arasından geçip, göl manzaralı muhteşem yürüyüş rotalarında, işaretleri takip ederek gezme olanağını sunan Bafa Gölü, sekiz bin yıl önce yapılmış kaya resimleri, mağara freskleri ile ziyaretçilerine eşlik ediyor.
Yabancı ülkelerden gelenlerin ilgisi gitgide artarken, gezmekle kalmayıp, buradan ev ve arsa alımına da yöneliyorlar.
Yüzyılların içinde oluşan ve yüzyılların içinden süzülerek gelen kültür, en önemli, en değerli hazinemiz.
Bafa Tabiat Parkı’nda; doğa yürüyüşü, kamp, piknik, olta balıkçığı, doğa sporları, botanik turu gerçekleştirilebilirken, manzara ile birlikte, kültür, tarih barındırmaktadır.
Türkiye’nin bir çok gölünde olduğu gibi küresel ısınma, kuruma ve kirlilik tehdidi ile karşı karşıya olan Bafa Tabiat Parkı’nın; bize tarihin ve doğanın hediyesi olduğunu unutmamalı, koruyarak, gelecek nesillere devretmeliyiz.
Bafa sadece su birikintisi değildir. M.Ö. 1000 yılından beri insanların yaşadığı, balıkların yaşam alanı, kuşların yuvası, tarım alanları, zeytin bahçeleri ve muhteşem gün batımı manzarasıyla önemli bir değerimizdir.
Vakit akşama dönünce, gün boyunca gökyüzünde yol alan Güneş, ateşten bir top gibi, kıpkırmızı bir küre halinde, yavaş yavaş iniyor.
Bafa Gölü’nün yüzeyi, hafif hafif esen rüzgarla titreşirken, dağların doruğundan, göle doğru renk ve ışık yağmuru dökülüyor.
Zeytin ağaçları, geceye kavuşurken, ay ışığının Dünya’ya ihtişamla yansıdığı Kapıkırı ve Heraklia Antik Kentleri ile muhteşem görüntü, içsel bir dinginlik verip, ruhu arındırıyor.
Bakış açısı dünyayı algılayışımızı belirleyen, aldığımız sonuçları etkileyen alışkanlık haline gelmiş düşünce biçimidir.
Biz görebilirsek doğa vardır. Araştırıp öğrenirsek tarih yaşamımıza değer katar.
Özümsersek kültürümüz devam eder. İstemedikten, önemsemedikten, görmeyip, öğrenmedikten sonra ne doğanın tadı kalır, ne de geçmişin adı...
Arkeolojik ve tarihi değerler açısından zengin, biyolojik çeşitliliği nedeniyle bilimsel araştırmalara konu olan, doğal güzellikleriyle etkileyen Bafa Gölü; bu özelliklerle bir çekim merkezi olarak; arkasında izler bıraka bıraka geleceğe doğru ilerliyor.