“Yavuz Ballık, Yavuz Yaman, Ali Dikmenli, Mehmet Haseki, Tahsin Pideci, Yılmaz Yaman, Muzaffer Tümer (Kabadayı), Muzaffer Kaşoğlu”...
“Babalar Gecesi” geleneğinin “kök” ekibi.
1950’lerde Kastamonu’da başlattılar...
Yavuz’ların (Ballık ve Yaman) İstanbul’a taşınmaları ile 1960’larda gurbette de “şube” açtılar.
İstanbul’daki “Babalar Gecesi” Yavuz Yaman’ın icadı ile “Babalar ve Göbeller Gecesi” halini de aldı zaman zaman...
Yarım asrın üstünde tevellüt.
İstanbul’da toplanılacak mekan ve zamanı Yavuz Ballık ayarlar, Yavuz Yaman telefon zincirine komuta ederdi, “Gecemiz var; geliven”...
“Bir Kastamonu geleneği”.
Yavuz Yaman ebediyete erdi...
Yavuz Ballık “Babalar Gecesi” kavuğunu Latif Çilingiroğlu’na devretti.
Gelenek sürüyor...
Kastamonu’yu sinesinde kor alev gibi taşıyan son “Baba” ve “Göbel” kalana kadar ocak tütecek.
(“Babalar Gecesi” Kastamonu müfrezesi toplandı...
“Yavuz Ballık, Adnan Başak, Lütfi Keskinbıçak, Hilmi Omuzluoğlu, Tekin Mühto, Muhsin Altındağ, İhsan Yalınkılıç, Can Ozanoğlu, Sedat İşeri, Turhan Dinçaslan”.
Babaların yaş kemale erdi, evvel zaman “ayran” içilirdi yemekte, şimdi iş sodaya döndü...
Kelle paçanın dahi dibi zor bulunuyor.
Ne bakıyorsunuz midevi dünyaya?..
Akıl da yerli yerinde, zihin de, memleket sevdası da.
“Babalar Gecesi” tek gündemle toplanır daim...
“Kastamonu”.
Yalan dünyadan göçen babaların anıları tazelenir...
Yad edilir evvel zaman.
Bu kez de öyle oldu...
“Kastamonu, Kastamonu, Kastamonu”.
Kastamonu’yu “göbeller” de konuşsa keşke...
Memlekete “babalar gibi” sahip çıksalar.)
(Düşünür ve sanatçı İhsan Ozanoğlu’nun Kastamonu Postanesi kabininden TRT’ye kaydını yaptırdığı “Çanakkale Türküsü” hikayesini anlattı Yavuz Ballık...
Bir kez daha dolu gözlerle dinledik.
Kastamonu’yu Kastamonu yapan kıymetlerden biridir İhsan Ozanoğlu...
Yazdığı da söylediği de kaynağı kesilmez bir nehir.
Ansak da anmasak da...
O nehir bizim nehirimiz.)
(İlimizde çekilen bir sinema filmini eleştirmem üzerine “Kastamonu hamalı” Atıf Uğurlu “Madem beğenmedin, o halde Kastamonu’yu anlatan bir senaryo sen yaz” dedi...
Haddimi aşmayayım da, eğer bir gün dellenirsem, yazacağım senaryonun konusu “İhsan Ozanoğlu” olacaktır.
Kastamonu’dan girer...
Çanakkale’den çıkarım.
Gözden iner...
Kalpte kalırım.
Haydi Kastamonu’nun münevverleri...
Fakirden önce asılın küreklere.)
(Can Ozanoğlu sazı, sözü, adabı ile babası İhsan Ozanoğlu’nun anısını getirdi toplantıya...
Bağlamanın telleri ağladı.
Zahidem’den gir, Sepetçioğlu’nu dolan, Hozurduyor Aşağıimaret Arısı’ndan dön, Mapushane Çeşimesi’ne sırtını ver...
Karşında “Kastamonu”.
Gece iş güç ettim...
Ozanoğlu’nun “Mapushane Çeşmesi” türküsünün youtube arşivindeki envai yorumlarını dinledim.
“İsmail Hakkı Demircioğlu” yorumunda takılı kaldım...
Defalarca başa aldım videoyu.
“Tüm türküler yarıştı, birinciliği Mapushane Çeşmesi’ne verdiler”...
Gönlümde.
Aklıma gelmedi de değil hani...
Bu çeşmenin mapushanesi nerede?
Gerçi...
“Mapusluk bir şey değil, yanıklar var bir yandan”.)
(İlk duydum Sepetçioğlu türküsünde, “Zileliler mahkemeye dolmuşlar / Anamı babamı mahkemeden kovmuşlar” mısralarını, belli ki “çırak” bile değilim henüz...
Devam ederiz “Türkü türkü Kastamonu” ile.)