Saçları bir yanda Ilgaz, diğer tarafta Küre Dağları’ndan esen rüzgarla savrulan Kastamonu; sırtını yemyeşil yaylalara dayamış, ayak ucunda uçsuz bucaksız Karadeniz …

Sonbahar güneşi, tepelerden kente doğru akıyor. Kastamonu’nun her köşesinde binlerce yıllık tarih ve kültür iziyle karşılaşma olasılığı var. Yüzümüzü hangi yöne çevirsek; gözümüz ya bir tarihi esere değiyor ya da taş işçiliği, ağaç oyma, taş baskı, el dokuması gibi sanatlar yüreğimizi titretiyor.

Ahmet Haşim; "İnsan, hayatının tatsızlığından ve etrafında görüp bıktığı şeylerin o yorucu alelâdeliğinden bir müddet kurtulabilmek ümidiyle seyahate çıkar.  Bu itibarla seyahat 'harikuladelikler avı' demektir” diyor.

Harikuladelikler avına çıkanları, Kastamonu; konaklar kenti, evliyalar şehri olarak mistik havasıyla ve dağı, denizi, şelaleleri, yaylalarının güzellikleriyle sarmalıyor…

Çevresinde delişmen rüzgarların dolaştığı Valla, Horma kanyonları ve Ilgarini mağarası; Kastamonu’nun el değmemiş doğasını keşfe davet ediyor. Kastamonu – Bartın Küre Dağları Milli Parkı, Dünya Doğa’yı Koruma Vakfı tarafından Avrupa’da korunması gereken en sıcak 20 nokta arasında gösteriliyor.

1212 metre yüksekliğindeki Oyrak Geçiti’nin ardından göz alabildiğince Küre ormanlarının güzelliği nefes kesiyor.  Bitki örtüsündeki varsıllık ile etkileyen Küre Dağları, ilkbahara kavuştuğu anda açan orkideler, zambaklar ile çiçek bahçesine dönüşüyor.

Bin kadar bitki çeşidine sahip belde, yaban hayatı açısından da önemli özelliklere sahip. Ormanlarının büyüklüğünün yanı sıra ağaçların yaşlılığı ve doğallığı ile de önem kazanıyor.

Bitki zenginliği bakımından Türkiye’de yetişen 9250 türün 1/10’u Ilgaz Dağı’nda yer alırken, yaban hayatı açısından da önemli türleri barındırıyor.

Yılın altı ayı karla kaplı olan Ilgaz Dağı’nda, kışın kayak sporu yapılabildiği gibi, bahar ve yaz aylarında da doğa yürüyüşleri düzenleniyor.

Antik dönemde Olgassys olarak adlandırılan Ilgaz Dağı ile ilgili Amasyalı coğrafyacı Strabon, dağın her tarafının Paflagonyalılar’a ait tapınaklarla dolu olduğundan söz ediyor.

Kastamonu’dan yola çıkıp, Karadeniz’in her dalgada değişen mavisini takip ederek 347 adet tescilli kültür varlığı, balık restoranları ile turizme hizmet sunan İnebolu'ya, kültür sanat festivallerine kucak açan Abana ilçesine ve Çatalzeytin Ginolu Plajı'na ulaşılıyor.

12 km kumsalı ile Cide ilçesi; Rıfat Ilgaz’ın “Sarı Yazma”, “Halime Kaptan”, “Karadeniz’in Kıyıcığında” gibi kitaplarına da konu olmuş.

Bu mavi-yeşil beldede yer alan Gideros Koyu’nda; balıklarla, yaban ördekleri eşliğinde yüzmek kadar, gün batımını izlemek de yaşamımıza unutulmaz deneyimler katıyor.

Çarpıcı güzelliğinin yanı sıra Gideros koyu Homeros’un İlyada adlı eserinde de yer alan Antik dönemde Kytoros kentinin bulunduğu arkeolojik sit alanı olmasıyla dikkat çekiyor.

Yıllar içinde değişen turizm anlayışı, dört mevsim tatil yapılabilen beldelere ilgiyi artırdı. Betonla sarmalayan yıldızı bol otellere; doğanın kalbinde yer alan çok daha mütevazi evler ya da tarihi dokusunu korumuş kentlerdeki ahşap konaklar alternatif oldu.

MÖ 3000 yıllarına uzanan tarihi kalıtları ile uygarlıklar denizinin ortasında olan kentin, çağlar boyu nice medeniyete, farklı kültürlere analık etmiş topraklarında yaşanmışlıkların izleri günümüze ulaşıyor.

Kastamonu; doğa yürüyüşü, kayak sporu, Karadeniz’in serinleten suları, medreseleri, camileri, külliyeleri ve konakları ile yaşamınıza yeni bir renk katacaktır.

Kentsel sit kapsamına alınmış olan Kastamonu, Taşköprü, İnebolu, Küre ile Abana'nın eski mahalleleri ve yapılarını gezerken etkilenmemek olanaksız.

Paleolitik devirden bu yana yerleşme merkezi olan Kastamonu’nun kültürel varsıllığını oluşturan binlerce yıllık birikiminin yanı sıra; Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde idari merkez konumunda olması nedeniyle birçok kentten gelen memur, asker ve zanaatkarların kendi kültürlerini getirmeleri bölgenin geniş kültür mozaiğinin oluşumunda önemli rol oynamış.

Karadeniz'e 170 km'lik sahil şeridi bulunan Kastamonu’da; Cide, Doğanyurt, İnebolu, Abana, Bozkurt ve Çatalzeytin ilçelerinde doğal plaj, liman ve dalış alanları bulunuyor.

Daday ilçesi; konakları ve atlı spor terapi merkezleri, Ilgaz Dağı; kayak pistleri ile spor olanağı sunuyor. Sahilleri, ormanları, tarihi ve manevi değerleri yansıtan eserleri ile turizmde yeni bir durak olmaya hazırlanan Kastamonu’da; karşılaştığım her kapı birbirinden farklı olağan üstü serüvenlere doğru açılıyor.

Kimi yerde yemyeşil dağların arasından fışkıran yalçın bir kaya karşımıza çıkıyor, başka bir kıvrımda sarı kahve ve kızıl yapraklarla bezenmiş ağaçlara takılıyor gözüm.

Doğaya kulak verdikçe sesler ayrışmaya başlıyor. Önce hafif esen rüzgâr çalınıyor kulağıma. Ardından kuşların kanat çırpışları ve çiğ damlarının ağaç dallarından yere düşüşünü duyumsuyorum.

Denize dik yalçın bir kayanın arkasından yükselen dağ, kimi zaman da 1600 m. yükseklikteki yaylanın baş döndüren güzelliği şaşırtıyor.

 İnebolu ilçesinden ayrılırken, usuma Kastamonulu halk şairi İhsan Ozanoğlu’nun tümceleri düşüyor:

Karadeniz’in pırlantası: Güzel İnebolu… Yüksek bir mimarın elinden çıkmış orijinal bir eser: Mütenasip ve zarif bir toprak yapısı... Doğudan batıya ve güneye doğru dalgalar resm ederek yükselen bir sath-ı meil... Arkası dağ, etekleri bağ... Yeşillikler içinde pırıl pırıl köşkler ve konaklar, her biri irili ufaklı elmas oturtmalar gibi... Kasaba tabii güzellikleri ve modern bünyesi ile pek cazip bir manzara arz etmekte.”

 

Kastamonu İl Halk Kütüphanesi’nde dikkatimi çeken, okuyup notlar aldığım “Turistik Kastamonu” adlı kitabında şair, yazar, halk bilimci Ozanoğlu, ilçeyi böyle anlatmış.

Tanık olduğu değerleri geleceğe aktararak; tarihe not düşenlere saygıyla…