Evet... Daha önce, şimdi ve bundan sonra da sürekli söylediğimiz ve söyleyeceğimiz gibi, bu muhteşem coğrafyanın bozulmadan, yok olmadan korunması ve aynı zamanda da bağrında yaşayan biz insanlar için iktisadi katma değerler sunmasının tek ama tek yolu TURİZM.
Etkin, planlı ve akılcı bir şekilde uygulanacak olan TURİZM...
Noktasal değil Kastamonu coğrafyasının bütününün dikkate alındığı, genel ekonomik koşullar içerisinde sorunlarla boğuşan tarım ve hayvancılığın da turizm penceresinden değerlendirildiği, yok olmuş veya yok olmakta olan geleneksel üretim modellerinin bu çerçevede yeniden işlevsel kılındığı bir “Turizm” modeli, Kastamonu için ütopik bir hayal değildir...
Evet dostlar. Yeniden merhaba. Bahara adım atmışken biz de hayli hareketlenmiş olduk. Yoğun bi koşuşturmaca içine girdik. İstiyoruz ki bu yaz, bu sezon farklı olsun. Çok uzun bir sürecin meyvesi olan REHBER 37, bu yaz sizlere, coğrafyamızın ziyaretçilerine hakkıyla rehberlik etsin, fayda sağlasın.
Bu amaçla son hazırlıklarımızı, son düzenlemelerimizi yapma ve ivedi eksikliklerimizi giderme çabasındayız.
KASTAB ve UZUNLAR Ana Sponsorluğunda coğrafyamızı adım adım dolaşıyoruz. İnşallah havaların biraz daha ısınmasıyla birlikte hızımız daha da artacak.
Uzun zamandır yapmayı planladığım, bir vlog şeklinde bu süreci sizlere aktarma düşüncesine de yakında başlamayı umuyorum. Yani Rota37, vlog olarak Youtube kanalımızda çok yakında sizlerle olacak...
Şimdi son günlerdeki birkaç faaliyetimiz ışığında yaşadıklarıma, gördüklerime ve düşündüklerime dair değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Amacım, azıcık da olsa bakış açımızı genişletebilmek ve doğru noktalara odaklanmamızı sağlamak. Bu kadim coğrafyada, geleneğe, kültüre, tarihe, doğaya zarar vermeden nasıl gelişim kaydedebiliriz sorusuna cevap arayışı bir bakıma.
Önce çılgınca görünen kamp hikayemizden başlayalım...
İlk iglomu yaptığımda sanırım 10 yaş civarlarındaydım. Köydeki evimizin bahçesinde, içine anca kendim sığabileceğim bir şekilde kardan kulübe yapmıştım. Sonra da bir - iki saat kadar içinde öylece oturmuştum. Tabi o zamanlar bunun adının bir iglo olduğunu bildiğimi sanmıyorum. Nenemin de üşütüp hasta olacağım konusunda endişeli bir tepki verdiğini anımsıyorum.
Yani doğada olmak, karda yaşamak isteği, daha küçüklüğümden benliğime işlemiş bir şekilde.
Bir dost grubumuz var. Macerayı seven. Onlarla bir etkinlik yapalım dedik. Anadolu’nun yüce dağı Ilgaz’da bir kar kampı. Ya bir iglo yaparız, ya da çadırda kalırız. Anlaştık ve bir tarih belirledik.
Zaman geldi toplandık, bir Cumartesi sabahı vardık Ilgaz’a. Aslında niyetim Yıldıztepe’nin üst kısımlarına, vericinin olduğu konuma yakın bir yere çıkmaktı. Ancak baktık o yol üzerinde bir kayak pisti oluşturulmuş ve öğrenciler çalışma yapıyor. Bu nedenle yukarıya çıkmadan hemen vericiye çıkan sapağın başlangıcında biraz aşağıda uygun bir yer bulup yerleşme kararı aldık.
Zeminde kar kalınlığı 50 cm kadar. Ancak bunun yaklaşık 30 santimi sıkışmış kar. Sapaktan itibaren kamp yapmayı düşündüğümüz yere 150 metre kadar eğimli bir mesafe var. Araçları burada bırakıp malzemeyi taşısak mı diye düşünüyoruz.
Biz Suzi ile ne maceralara atıldık. Ben bir deneyeyim diyorum Rıfat Hocama. Duruma göre sen de gelirsin. Ben kalırsam vinçle filan bir şekilde çıkarım. Suzi ile beraberliğimizin yaklaşık 13. senesi. Oldukça fazla kar maceramız var.
Yolu hafif hafif yoklayarak ilerliyorum. Zemin çok yumuşak değil. En fazla 20-25 santim kadar kara gömülüyor. O da Suzi için hiç sorun değil. Ben kamp alanına sorunsuz iniş yapıyorum. Rıfat Hocam da peşimden geliyor. Çok fazla rüzgar almayacağını düşündüğümüz bir yeri gözümüze kestirerek bir iglo yapmaya karar veriyoruz.
Çevre kontrolünde, az ilerimizde yakın zamanda bir koca ayağın yukarıdan gelererek aşağıya orman içine doğru indiğini farkediyoruz.
Tabi böyle bir kampın anlamı da, vahşi doğaya komşuluk etmeden olmaz elbette. Her ne kadar kendisini görmesek de izlerine tanık olmak, hem de, belki de biraz önce oradan geçtiğini düşünmek bile yeterince heyecan verici.
Beş kişiyiz. Ben, Rıfat Çakır, Metin Abdürrezzak, Muhammed Cebecioğlu ve Nazmi Şahin hocam.
İglo yapacağımız noktayı belirleyip hemen işe koyuluyoruz. Niyetimiz büyükçe bir iglo yapmak. Daha önce küçük iglo yaptım ama büyük bir iglonun kubbesini yapmak hiç de kolay değil. Üstelik kar yapısı da çok iyi değil. Fazla kristalleşmiş tutuculuğu zayıf. Kolay dağılıyor. Zaten duvarlar yükselmeye başladığında, bu şartlarda kubbe yapmanın imkansız olduğu çıkıyor ortaya. Biz de çatıyı kar ile değil de, çevrede bulduğumuz yıkılmış ağaç dalları ile kapatmaya karar veriyoruz.
Kapatıyoruz da... Güzel de oluyor...
Eğer, çatıda hava boşluğu kalmasın diye dalların üzerini kar ile sıvarken, Metin hocam çatıya bir darbe indirmeseydi bitirmiştik kulubeyi.
Şimdi şöyle oldu olay; Biz çatıyı bitirdik. Metin hocam elindeki son kar kütlesini çatıda boşluk olduğunu düşündüğü yere atacak. Dedim hocam bekle, bu anı çekelim. Bir anlamda kulübemizin açılış töreni olacak. Kamerayı açtım başladım çekime. Metin Hocam kar bloğunu çatıya fırlattı...
Ve açılış törenimiz yeni bir başlangıç törenine dönüşüverdi. Yani çöktü. Hepimiz de bir şok hali. Sanki zaman o an durdu ilerlemiyor. Kaç saatlik emek.
Bu durumdan önemli bir ders çıkarıyoruz tabi. Hayat bir deneyim ve öğrenme sürecidir. Ben deneyimlediğim ve öğrendiğim sürece mutluyum.
Ne diyorduk?
Bu durumdan çıkarılacak ders demiştik!
Bütün yükü taşıyacak ana taşıyıcıyı dikkatsiz seçmek. Ya da bütün yükü tek bir noktaya vermek.
Ağaç çürükmüş. Zaten çökmeye bahane arıyormuş. Metin hocam da son darbeyi vurunca çöküverdi.
İyi mi oldu? Kesinlikle!
Düşünsenize biz içerisindeyken çöktüğünü... Hele uyku tulumunun içindeyken çökse mazallah, çöküntüden çıkamazdık da...
Neyse. Vakit akşama dayandı. Zaman yok. Hızlıca enkaza girip temizliyoruz ve daha dikkatli bir şekilde çatıyı hızlıca kapatıyoruz. Tabi kısa zamanda tam istediğimiz gibi olmuyor. Hava durumu yoğun kar yağışı uyarısı veriyor. Çatımızda delikler olduğundan, doğrudan kulübenin içine tulumları sermek pek akıllıca değil. Bu nedenle içeriye çadır kurmaya karar veriyoruz...
Evet dostlar, ben lafı fazla uzatmışım. Yerim doldu. İzninizle maceramıza haftaya devam edelim.
Lafı sonlandırırken bir hatırlatma yapayım.
Bu memleketin gelişimi için hepimizin ortak fikri TURİZM. Yıllardır biz turizmi konuşuyoruz. Ancak artık toplumsal anlamda, idaremizle, halkımızla, iş insanlarımızla ciddi adımlar atmak zorundayız.
Lütfen bu konudaki düşüncelerinizi bana yazın. Hep birlikte düşünelim ve ciddi, anlamlı birşeyler yapalım artık...
Gelecek hafta görüşmek üzere hoşçakalın...