7. SINIF TÜRKÇE DERS KİTABINDAKİ ÖZÜR ADLI  ŞİİRİMİZ ÜZERİNE

 

               İnsan hayatında daima beklenmedik, sıra dışı olaylarla karşılaşmak, artık kimseyi kolay kolay şaşırtmıyor. Hele hele Türkiye’de yaşıyorsanız! “Vay canına! Aman Allah’ım! Bu kadarı da olmaz! Şaka gibi! Kel alaka!” gibi sözler durup dururken ortaya çıkmıyor.

               29 Haziran 2024 Cumartesi gecesi Ankara’daki Plaza Hotel’de, “Kastamonu Kız İlköğretmen Okulu Mezunları 2024 Buluşması”nı dakika, dakika, saniye saniye duygu seli içinde boğulurcasına yaşadık eşim Mefharet Tan’la. 1 Temmuz 2024 Pazartesi günü, her haftanın ilk gününde yaptığım gibi öğleden önce TDK Kitaplığına gittiğimde meğer beni bir sürpriz bekliyormuş. Kitaplık Müdürü Mehtap Hanım’ın büyük kızı Zeynep 7. sınıfı bitirmiş. Kitaplıkta kitap okuyor. Annesi, onu uyardı:” Kızım, bu yıl Türkçe dersinde şiirini okuduğunuz Nail Tan Bey geldi. “Zeynep’i nerdeyse beş yaşından beri görüyordum. Çok büyümüş. Elimi öptü. “Derste sizi gördüğümü söyleyince öğretmenim ve arkadaşlarıma da anlattım duygularımı.” deyince çok şaşırdım. Çünkü, Özür başlıklı şiirimin ders kitabında yer alıp Türkiye’nin bütün ortaokul 7. sınıflarında okutulduğundan hiç haberim yoktu. Ricam üzerine, öğleden sonra ilgili sayfaların pdf’lerini gönderdi. Sayfaları inceleyince hem çok sevindim hem de aynı derecede üzüldüm.

               Sevindim önce. Çünkü, bir şair, yazarın eserlerinin devletin eğitim bakanlığınca beğenilip eğitici bulunarak ders kitaplarına girmesi, milyonlarca öğrenci tarafından okunup yarınlara taşıması önemli bir başarı göstergesidir. Bu şiirim, daha önce birçok dergi, gazete, antolojide yer almış; okullara yardımcı ders kitapları, Ünite dergileri yoluyla girmişti. Çevre Haftalarında sıklıkla okunduğunu duyuyorduk. Ancak, bu kez durum çok farklıydı. MEB Talim ve Terbiye Kurulunca 18.04.2019 tarihinde 5 yıl için ortaokul 7. Sınıf Türkçe Ders Kitabı’nda (haz. Nihat Erdal) yer alması kabul edilmişti. Şanssızlığa bakınız, biz şiirlerimizin yayımlandığından ancak beşinci yılın sonunda haberdar olmuştuk. Bu sebeple de şiirin yayımında yapılan feci yanlışlara müdahale edememiştik.

               Ben Türkiye’nin önemli edebiyat dergilerinde şiirlerimin ve iki şiir kitabımın yayımlanmasına rağmen yazı hayatımda şairliği daima ikinci planda tutmuş, araştırmacı kimliğimle tanınmayı tercih etmişimdir. Şiir, bana bilim sanat kapılarını açan bir anahtar olmuştur. Hisar’da Mehmet Çınarlı ve İlhan Geçer, Türk Edebiyatı’nda Ahmet Kabaklı’nın, Varlık’ta Y. Nabi’nin şiir titizliğini bilmeyen yoktur. Benim şiirlerim onların terazisinde tartılmıştı ama gönlümde yatan arslan farklıydı.

               “Özür I” şiiri, çevre kirliliği ve sonuçlarının henüz felaket olarak algılanmadığı 1975 Türkiye’sinde Ankara’da yazıldı. İlk kez, Karınca dergisinde (S 463, 7/1975, s.38) yayımlandı. 1989’da Özür II geldi (Tarla, 6/1989, s.22). çevreyi koruma, sevme bilincini aşılamayı, geliştirmeyi amaçlayan  on  şiirden oluşan Acaba Biraz Maviniz Biraz Yeşiliniz Var mı? kitabımız ( 16 s.) 1990 yılında okuyucuya sunuldu.

               Dört bölümden oluşan Özür I, serbest ölçüyle yazıldı. Bölümlerin son dizeleri/mısraları şöyledir:

               Topraktan özür dileriz/Sulardan özür dileriz/Havadan özür dileriz/Aydan da özür dileriz. 1990 çevre şiirleri kitabımızın ön sözünde şöyle yazmıştık: “ Bu  şiirler, bir İngiliz veya Fransız şairinin olsaydı, hemen Türkçeye çevrilip okul kitaplarında yer alırdı. Ne yapalım, suçumuz Türk olmak. Biz suçlu sayılsak da Türk olmanın gururunu daima taşıyacağız (Tan 1990:4).”

               Galiba birileri duymuş ki; yayım sırasında göre Karınca, Antoloji, Ajans Türk, III. Yeni, Tarla, Kemalist Ülkü, Çığ (Yugoslavya), Millî Eğitim, Türk Kültürü, Ana Sözü (Moldova)  dergileri; Akşam gazetesi (1994), Türk Şiirinde Tabiat (haz. Ş. Elçin), Şiirimizde Çevre  (haz. G.M. Uytun), Gönül Sohbetleri II (haz. F. Halıcı, A. Satoğlu) başta olmak üzere antoloji, belirli günler haftalar kitapları, ünite dergilerinden sonra bir ders kitabında (Türkçe 7) yer aldığını da tesadüfen 1 Temmuz 2024 tarihinde öğrendik. Dostlarımıza, öğrencilerimize görüntülerini gönderince başarılı  öğrencim Nuran Karayel sorular bölümündeki  iki yazım hatasının bildirince şiiri okumak istedik. Bir tuhaflık vardı.

               Kitabımızda yayımlanan şekliyle karşılaştırdık. Aman Allahım! Bu adının önüne dil uzmanı yazan hazırlayıcı neler yapmıştı neler? İşte şiir, işte yayımlanan şekli. Ders kitabındaki değişik şekli [     ] içinde gösterilmiştir.

ÖZÜR

Önce toprağı kirlettik

Ne geçtiyse elimize attık üzerine.

Kıydık canım ağaçlarına, çiçeklerine,

Çöpten görünmez oldu baharın sıcak [güzel] yüzü,

Topraktan özür dileriz...

Sonra suları kirlettik;

Sandık ki su temizler her türlü pisliği.

Sunduk zehirli atıklarını fabrikaların,

Yem niyetine balıklara.

Dereler ağıt ağıt [ağır ağır] aktı,

Haliç intihar etti üzüntüsünden,

Sulardan özür dileriz...

Derken temiz havaya takıldı bakışlarımız;

Kirli toprak ve suya

Hiç yakılır mıydı temiz hava?

Birden mavi göğümüzü, kaplayıverdi öldürücü bulutlar [3+3 ikiye bölmüş]

Zehir solumaya başladı çocuklarımız,

Hayvanlarda belirdi bin bir çeşit hastalık,

Havadan özür dileriz...[Kitapta yok]

Şimdi ayda [Ay’da yazmam gerekirdi] ayak izleri var, mikroplu,

Titriyor geceleri [gecelerin] ışığı.

Güzelim çehresi soldukça soluyor.

Aydan da [Ay’dan da, bu yazılış doğru] özür dileriz...

                                                                                         Nail TAN

               Editörlerin, hazırlayıcıların, yazarların gözlerinden kaçan yazım (imla) ve bilgi yanlışlarını düzeltme hakları vardır. Ancak, “Ben olsam bu şiiri böyle yazardım.” deyip duyguya, düşünceye, sanatsal yapıya müdahale edemezler. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre bu hareket suçtur. Hele hele “ağıt ağıt aktı”  sanatsal anlatımını “ağır ağır aktı” ya çevirmek gibi bir hakkı hiç yoktu. Editör Nihat Erdal’dan 2024 baskısında (yeni müfredattan etkilenir mi, bilmiyoruz.) düzeltme bekliyoruz.   Şiir, bugün Türkiye’de önemli ölçüde farkındalık yaratmıştır. Yeni nesiller ve yapay zekânın dikkatinden kesinlikle kaçmayacaktır. Yazarın, yayınevinin ve MEB’nin tavrına göre hukuki yola da başvuracağız. Bekleyelim görelim...