2024’ü 2025’e devirmeye az vakit kaldı, suyun akışı dünya var olduğundan beri zerre değişmedi, “aynı suda iki kere yıkanmak olanaksız”…
“Değişim”.
Biz ise, Kastamonulular değil sadece, cümle ülkemiz aynı suyun berkemal olduğuna iman etmiş durumdayız adeta…
“Akarsu” değil “göl” sanki seneler senesidir içinde olduğumuz su.
Oysa kah “değişim” kah “dönüşüm” hız kesmeyen bir irade ile yol alıyor…
İnsan zihninin bu kat edişi anlamasını, yorumlamasını, pozisyon almasını da zinhar beklemiyor.
Uyum sağlayan kalır…
Kalan sağlar yeni değişimlerde sınanır daim.
Değirmen taşıdır “değişim”…
Dişine göre olanları un ufak eder.
1900’lü ve 2000’li yıllardaki değişimin hızına yedi düvel asır bir araya gelse yetişemez, her on yılına birer devrim ismi taksak çok rahat kaldırır 1900 ve 2000’ler, hey gidinin yüzlerce hatta binlerce yılı üst üste koyan “dönemleri, devirleri, çağları”…
Teknoloji için her nesne “fırıldak”, üflediğinde soluğunu, üflediği nesne “fırıl fırıl”.
Milyonlarca yıl süren devirler…
Teknoloji rüzgarıyla 1900 ve 2000’li yıllarla birlikte cetvel uzunluğunu 5’li, 10’lu, bilemedin çeyrek yüzyıl mesafesine indirdi.
İndirmek zorunda kaldı…
Teknoloji “bela”.
Evvel zamanın külliyatlı bilimleri, ilimleri, ideolojileri…
Bugünü ve yarını fark etmekte, anlamakta, yorumlamakta aciz ve naçiz.
Kitaplar “nafile”…
Yöntem “amenna”.
“Akıl yürüterek zıt kavramları birbiri ile çarpıştırarak doğruya ulaşma” yöntemi baki…
Lafım yok.
Geçmiş kabullerin epeycesini terk etme zamanı ne var ki…
Dünya çok hızlı dönüştü ve her geçen gün dönüşümünü hız artırarak sürdürüyor.
Dünya dönüyor…
Dünya dönüşüyor.
Değil 50 yıl…
5 yıl önceki yargı, tutum, kabul ile toplumsal yaşamı açıklayabilmek olanaksız hale geldi.
Her günü yeniden tartmak, ölçmek, anlamak lazım…
Aksi halde kurumuş derede balık tutmak için oltayı salla babam salla.
(X hesabında yayımlanan bir mesaj “gönderildi” kadim bir dost tarafından…
“Gör” istedi yaşadığımız günün toplumsal kimyasını.
Yazdıklarımın “konvansiyonel” kaldığının farkındayım…
Ormana en az ayak izleri yeniden düştü, peşinden gitmek gerek, aykırının sahiline varmak elzem.
Çıkınına, alfabesine, görüş açısına teknolojiyi koymayan ilimin, bilimin, irfanın toprağı kuru kalmaya mahkum…
Mürekkebi kurumadan değişen toplumsal ilişkiler yumağı günündeyiz çünkü.
Yapılan bir araştırma “nereden geldik nereye gidiyoruz” sorusuna cevap koklatır kıvamda…
Kendi yaşamlarımızda ispatını yapabildiğimiz için söz konusu araştırmanın güvenilir olup olmaması pek de umur edilecek durum değil.
1930’da insanlar vakitlerinin çoğunu “aile” ile geçiriyor (yüzde 22.70), ikinci sırada “okul” (yüzde 22.42), “arkadaşlar” üçüncü sırada (yüzde 18.72)…
O devirde “Online” terimi yok henüz.
“2024” yılında vaktin dağılımı nasıl?..
Birinci sırada “Online” var (yüzde 60.76), ikinci sıra “arkadaşlar” (yüzde 13.86), aradaki uçuruma bakar mısınız ilk iki sıra arasındaki.
Aile “yüzde 4.25”…
Okul “yüzde 3.33”.
Öğretimin yeri okul binası değil artık…
“Sosyal medya”.
“Youtube” videolarını izleyip…
Makine icat edilir hale geldi.
Sivil toplum örgütlenmesinin mekanı dernek binaları değil…
Sosyal medya ağları.
Hükümetler dernek binası mühürlemiyorlar…
İletişimi kesiyorlar.
Anne yan odadaki çocuğunu whatsapp mesajı ile yemek masasına çağırıyor…
Özel günleri kutlamanın da anmanın da meydanı sosyal medya.
Örnekler çoğaltılabilir…
Başınızdaki hal.)
(Hal böyleyken…
Günümüz müfredatları, gelenekleri, mevzileri “hikaye”.
Değişimi anlamayan her ideoloji, politika, örgütlenmenin istikameti “çıkmaz sokak”…
Duvara toslamak.
Teknososyoloji…
Teknofelsefe.)