Nereden aklına geldi bilmiyorum, o an zihninde fırtına bulutları belirdi kesin, bardağı ağız tarafından avuçlayıp masaya vura vura usulca söyledi…

“Eşen köyünde karpuz çekirdeği sayarak yola çıktık”.

“57. Alay” diye devam etti…

“O sancak hiç yere düşmedi ve düşürmeyeceğiz” diye sürdürdü sözlerini gök gürlercesine.

“Gönümüzden değil gönlümüzden konuşuruz”…

Nokta.

Evvela altını çizeyim…

Her çocuğa aklıselim hale geldiğinde ilk anlatılması gereken ders 57. Alay’dır.

Attila İlhan’ın ifadesiyle…

“Adını mıh gibi aklımda tutuyorum” demeli ki çocuk, vatan berkemal olsun daim, bayrak dalgalansın.

Vatanperverlik yoludur 57. Alay…

Sonu yoktur.

Eşen köyündeki o günü hatırlıyorum…

Osman Bektaş’ın “glayör” bahçesine gitmiştik, gözlerime inanamamıştım gördüğüm emek ve ürün karşısında, insan eliyle olanca sahiciliği ile karşımızdaydı estetik.

Bir çiçek yaprağında “Nereden geldik nereye gidiyoruz” sorusuna cevap aradınız mı hiç?..

Yahut, evrendeki varlık sebebine kafa yordunuz mu, çiçek sapının “gerek şart” olmasına tutunarak.

Renklerin curcunasında kaybolmak bir faninin başına gelebilecek en şanslı kaza…

Yokuş aşağı kayıp da sarmalında kırmızının, hiç çıkmamayı dilemek; ben yaptım işte.    

Çiçek bahçesinin yan tarafında serası vardı Osman Bektaş’ın…

“Yerli karpuz”.

“Kastamonu’da karpuz ne gezer?”…

Dedim mi, demişimdir, karpuz güney yörelerin işi ya zannımızca.

Kastamonu karpuzunun tadı nede var?..

Her insan doğduğu toprağın ürünü ile beslenmeli, “iki kere iki dört”, ilerisi yok.

Doğduğun yörenin havası…

Suyu.

Ne karpuzdu…

Küçük ama cilve kutusu.

Bu kadar küçük ebatlı karpuz mu olur?..

Asıl karpuz o işte.

Afiyetle yedik…

“Çekirdeklerini ayırın” dedi erbaş.

57. Alay’da hepimiz er’iz…

Rütbeli yok.

Hem karpuz ye hem çekirdek ayır…

Zor iş.

O elden az daha büyük kütleli karpuzdan arta kalan çekirdekleri saydık…

Sayıyı hatırlamıyorum haliyle.

Her bir çekirdeğin yeni bir karpuza beden vereceğini düşündük…

Bereket karşısında hem hayret ettik hem de umutlandık.

Misal…

Bir karpuz onlarca karpuza ebeveynlik ediyor.

(Yerli yahut diğer deyişle geleneksel tohum olması halinde illa…

Hibrit tohum ise geçmiş olsun.

İşte bu yüzden “yerli” de “yerli” tutturuyoruz…

Hayat zincirini sürekli kıldığı için.)

İşte tam da o günlerde adımızı koymuştuk…

“57. Alay”.

O gün zihninde ansızın belirdiği için Serdar İzbeli’nin…

Bardağın dibini masaya vura vura gönünden değil günlünden konuştu.

Bardağı her vurduğunda masaya…

İçindeki vişne tanesi dalgalı denizdeki sandal gibi sallandı.

Kastamonu’nun vişnesi de yiğittir…

Tepetaklak gelmez az buz dalgalı denizde.

Eşen köyünde karpuz çekirdeği sayarak yola çıktık…

Hala sayıyoruz çekirdekleri.

Nerede yerele dair hayat kıpırtısı varsa…

Elek ile su can suyu taşıyoruz.

Yılmak yok…

Er geldik er gideceğiz.