Kastamonu Üniversitesi’nin ortağı olduğu 7. Uluslararası Anadolu Tarım Kongresi’nin açılışını izledim, kongrenin alt başlıkları “gıda, çevre ve biyoloji”,  şehrimizde her ne kongre düzenlenirse düzenlensin en baştan “helal olsun”…

“Baş tacı”.

Ev sahibi ekibin heyecanını, enerjisini, samimiyetini olanca sıcaklığıyla hissettim…

İşini aşkla yapmak da “baş tacı”.

Üniversitemizin “ihtisas” alanı ile de ilgili ucundan kıyısından kongre konusu…

“Ormancılık ve Tabiat Turizmi” ya üniversitemizin omzundaki ağır yük ve sorumluluk, görev.

Tarım ile ilgili meslek odalarının temsilcileri de hazırdı açılış töreninde…

Bu da “baş tacı” bakın.

Akademisyenler vardı…

Öğrenciler keza.

Kurum müdürleri ilgili “ilgisiz” hazır kıta…

Protokol tribünü boş kalmıyor ne yaparsan yap, mesai nerede, “panik yapma işler yetişir”.

Hayra vesile olsun kongre…

Tebrik.

(İyimser bu kadar satırın ardından…

Birkaç satır da kötümser kelime tedavüle çıkarayım.

“Efendim tarımın çevresel etkileri”…

Tarımın nihayetinde çevreyi kirletici çıktısı da var malum, “Önüne geçilmeli” vesaire, “Keşke” dedim, “Kastamonu tarımı öyle bir ivme yakalasa da çevreyi kirletse!”, tarım istatistikleri ne söyler bilmem, gördüğüm şu ki; tarım, ilimizde ivme kaybediyor. Bu tespit beni bağlar, hele kimi “stratejik” ürünlerde ok yönü zemini gösteriyor.

Efendim “Tarımsal Üretim Planlama” dönemi başladı…

Kaç yıldır ne yapılıyordu, “plansız üretim” mi yapılıyordu, topa gelişine mi vuruyordu çiftçi milleti?

“Havza Bazlı Üretim Planlaması”…

Kastamonu’ya ne düştü?

“Siyez” misal…

Filmin sonu mutlu mu bitti!

Kulak kabarttım koridorda, ilimizde evveliyatı olmayan ürünlerin ekiminden ve dikiminden bahsediliyor, kadim ürünlerimizden umut niye kesildi?..

Bit pazarı ölmez.)

(Kongrenin “açılış” sunumunu dinledim…

Yonca ekimi ile ilgili “pratik” bilgiler, keşke takım elbiseliler ve öğrenciler değil de “çiftçiler” dinleyebilseydi sunumu, yeri değildi orası.

Kongre sunumları bilimdeki “yeni” görüşleri mi içermeli?..

“Bilindik” bilgileri mi?

“İcat çıkarmayacak” ise kongre…

Neye fayda?

İlimiz adına hatta bölgemiz adına bir diğer ilginç ayrıntı…

“Yonca” branşında Kuzey Anadolu’nun esamesi okunmadı sunumda.

Diğer yandan, kongrenin ismi siyasete meyletmiş bilim insanlarına ithaf edilir mi, bilmediğimden soruyorum…

Yayıncı firma temsilcileri protokol konuşmacısı olur mu?)

(Yazının başlığına gelelim…

Takım elbiseli çiftçi olmaz, takım elbiseliye güler tarla, kaşını kaldırıp “Bey, sen kimdin?” diye sorar.

Takım elbiseliler elbette tarımı konuşsunlar da…

Sahadaki pratik bambaşka.

Tarla…

Gülmekten ölür.)

(Kongre afişindeki köy evi…

Türkiye’deki köy mimarisini mi andırıyor yoksa İsviçre mi?

Traktöre lafım yok…

Son model.)

Not: Muhaliflikte son nokta…

“Mıhlamaya karşıyız”.

“Soğanlı yumurta” safındayız…

Soğan gayri nizami olarak halka haline getirilir, 10 dakika soğuk su içinde bekletilir, kalaylı bakır sahan lazım, idmanlısı tercih edilir, kızgın tavaya soğan halkaları bırakılır, başka bir kapta “fifti-fifti” tereyağı ile ay çiçek yağı harman edilir, kızmakta olan soğanın üzerine dökülür, soğan “kararıncaya” olana kadar yağ içinde karıştırılarak pişirilir, tahta kaşık ile tavanın ortasında boş alan açılır, yumurtanın beyazı dökülür, pişmesine yakın beyazın göbeğine yumurtanın sarısı ilave edilir.

Lezzet ayrıntıda gizli…

Sahanın kapağı ürün ilaveleri haricinde kapalı olacak.

Soğanlı yumurta yiyen…

Mıhlamanın yöresinden geçmez bir daha.