Eczacı Edip Nazlı illa tünedikleri ağaçların altından yürütüyor beni, tepemize “defi hacet” edecekleri riskini her akşam ne diye aldığımız meçhul, seslendirdikleri o emsalsiz senfoniyi tam da sahne önünden dinlemek için olsa besbelli…
Enseden isabet aldı geçen akşam, sıcağı ile hissetmemiş, eve varınca aymış haliyle.
Ben henüz “temizim”…
Mayın tarlası misali kaldırımda isabetli sekiyorum demek.
Evvel zamanlarda eski eğitim fakültesinin önündeki ağaçları mekan tutardı bu sığırcıkların ecdadı…
Belediye az uğraşmadı “üfelemek” için.
Sülalenin bir kısmı da Sinanbey Camisi’nin dış duvarındaki ağaçları yurt tutmuşlardı…
Bilmeden, tünedikleri ağaçların altına otomobilini çekenlerin vay haline, Eczacı Edip Nazlı arabasının başına varınca “Benim araba nerde?” diye sormuş bir keresinde.
Boyarlar…
Temizlenmez de.
Satıp kurtulacaksın iyisi mi?..
Başka çaresi yok.
Bir keresinde belediye ile sığırcıklar arasındaki sıkı bir meydan hava muharebesine denk gelmiştim…
Sığırcıklara ürkütücü bir ses silahı ile saldırıyordu belediye güçleri, sığırcıklar geri durur mu, basıyorlardı gübreyi.
Belediye güçleri yoruldu çok geçmeden…
Sığırcıklarda tek ses “daha yok mu, daha yok mu?”.
Doğayı yenemezsin…
O tüfek icat olmadı henüz.
Çakır keyif dakikalarca izlemiştim bitişikteki konağın penceresinden bir akşam vakti bu dillere destan muharebeyi…
Hedefi bulan her sığırcık füzesinde “oley” çekerek hem de.
Şimdilerde Belediye Köprüsü ile Çengeller arasındaki ağaçlara kurulmuş durumdalar…
Akşamdan sabaha bitmeyen şarkı.
Sabah olduğunda kar tutmuşçasına kaldırım bırakmıyorlar mı artlarında, vallahi helal olsun, modern ressam alayı…
Renk curcunası.
Her sabah belediye ekipleri temizle babam temizle…
Arazöz, deterjan, fırça.
(Deterjanlı suyun ağaç dibine süpürülmesi durumunda…
Ağaçların kuruyacağı iddia ediliyor.
Aklımızın bir köşesinde olsun…
Mümkünse ters istikamete süpürelim.)
Sığırcıklar bu şehrin kimliğinin kıvrımlarından biri…
Bırakın “etsinler” tepemize, hiç şikayet etmeyelim, şansımıza yanalım sadece.
Ve yurt tuttukları o ağaçlara gözümüz gibi bakalım…
Anadan yavruya geçiyor çünkü lokasyon kodu, vakti geldiğinde yavru sığırcık eliyle koymuş gibi ecdadından kalan o ağacı buluyor, nokta atışı.
Doğanın dengesi…
Gen gizi.
Not: İlimize atanan yeni memurların gözü niye hemen en kısa sürede tası tarağı toplayıp terki diyar eylemekte?..
Hekiminden akademisyenine, amirinden memuruna, erkeğinden kadınına.
E güzel kardeşim devlet işine kapağı atana kadar ne dirsek çürüttün, hatta yerine göre torpil peşinde ne koştun, az mı çırpındın?..
Dakika bir, ne bu şehir beğenmezlik, ne bu afra tafra?
Cehennem olsa çalışırdın hani?..
Yeter ki devlet bordrosu olsundu.
Hiç mi “Fakir Baykurt” okumadın…
İdealist köy öğretmenleri kuşağından bihaber misin?
Köyü cennet kıldı eskiler…
Şehri cehennem belliyor yeniler.
“Okumuş” gençlerden bahsediyoruz…
Ülkemizin geleceğini emanet alacaklar “güya”.
Adam toprağı toprak olarak görüyor…
Oysa “vatan” o.
Bir de Türkiye’yi beğenmeyenler var…
İlla “yurtdışı”.
Kendi memleketine faydası olmayanı…
El ne yapsın?