Kıymetli ağabeyimiz Gündüz Temizdal ile “bir çay içimi” sohbet ettik, 1958’lerin Kastamonuspor’undan girdik, aynı dönemin “Lise” basketbol erkek takımından çıktık…
“Yürüyen Kastamonu Tarihi” Gündüz Temizdal.

Eşek mezbahasını da yad ettik…
Aygır damızlık merkezini de.

12 Eylül’den de konuştuk…
Vaktin yüksek kültüründen de.

“Ermeni futbolcularımızı sayıver” dedim…
Uzun mu uzun listeden aklımda kalanlar “İstiphan, Varcan, Onnik, Arsen…”.

“Ne teknikleri vardı” diye lafı sürdürdü Gündüz Temizdal…
Kardeştik, yerliydik, Kastamonuluyduk.

“Kastamonu Lisesi basketbol takımı Türkiye şampiyonasında Antalya gibi zorlu rakiplerini yenerek grup şampiyonu oldu 1960 yılında” dedi…
“Öztürk, Sami, Orhan, Ülkü, Safter, Turan…”. 

Lise’nin “etiketi, referansı, kimlik kartı” idi basketbol…
Sadece “öğretim” kurumu değildi “Lise”, “eğitim” kurumuydu, yurda irfan meşalesiydi.

(1958…
“Kastamonuspor”.

Kalede “Şütük; savunmada “Arsen, Tuğrul”; orta sahada sağ haf “Teğmen”, merkez haf “Erdem, sol haf “Zoti”; forvet hattında 7 numara “Ulvi”, 8 “Ünal”, 9 “Cahit Balı”, 10 “Laz Mehmet”, 11 “Yılmaz Eröz”.

“Yılmaz Yücebıyık”, “İlhan”, “Erol Erdem”, “Muammer Karaali”…
Kadro genişliği olabildiğince.

Gündüz Temizdal bir dönem gerçeğinin altını çizdi…
Kastamonuspor’un bu kadrosunda müsteşarlar, genel müdürler, ateşeler çıktı ileriki yıllarda.

Sporcuydular…
Yüksek kültürlüydüler.

“Spor” ile “kültür” birleştiğinde ortaya “akıl, estetik ve kolektif” çıkıyor…
Taşlar yerli yerine oturuyor.   

Kültürsüz spor olmaz…
Doğasına aykırı sporun.)

Not: Dün sabah yürüdüm kuzeyden güney istikametine şehirde, düşük yoğunluklu yağmurun göl haline çevirdiği kaldırımlarla cebelleştim, terazisi bozuk yoldan üzerime su boca eden taşıtlarla meydan muharebesine giriştim…
Ne mazgalı mazgal, ne gideri gider, ne işçiliği işçilik.

Kastamonu’nun yaya yolları mühendislik bilimine “isyan”…
Ne “alaylı” ne “mektepli” yapıcıların elinden çıkmış.

Konut sundurmaları bile yok mimarinin…
Çatı altı yoktur halkımızın başını sokacağı tipide boranda.

Kaldırımda su birikir mi?...
Şehri muazzamımızda birikiyor işte.

Hafriyat atığı “melhe” olmuş…
“Akıyor”.

Güya dilimizde “sünger şehir” yapılaşması, imarı, mimarisi…
Sünger değil, lavabo açıcısı elzem, kireç çözücü.

Hangisi olursa olsun belediyeci milleti dilinden düşürmez “Master plan, master plan, master plan”…
“Mazgal Master Plan” ile işe başlanabilir?

Bir bardak yağmurda “felç” şehir…
Yaya vatandaş mahsur.

Not 2: Hasta olduğum bir mevzu…
“Kamuda çift maaş”.

Kamu kurumlarında ve yerel yönetimlerde “çift maaş” uygulamasına şahit oluyoruz hatta daha fazla katında maaş…
Kurumun iktisadi teşekkülünde yönetim kurulu üyesi (vesaire) olup, maaşının üstüne, bir de buradan gelen geliri ekliyor kamucu.

Kadayıf üzerine…
Kaymak.

“Zorunlu” üye olmak öyle mi yönetim kuruluna?…
Alınan “huzur hakkı” pekala kamuya bağışlanabilir.

Huzur hakkı!…
Kime huzur, kime hak?

Muhalefet partileri senelerdir bu “ek” maaşları dillerine dolamış durumdalar malum, vatandaş tepkili, tek kamu maaşını bulamayan var… 
Şehrimizde “çift maaş” alan kamu yetkilileri var mı?