Açıklama: Bu röportaj, İTÜ Türk Musikisi Devlet Koservatutavarı sanatçısı Dr. Öğr.Üyesi Göktan Ay ile yapılmış olup, röportajın tamamı ilk kez 01.09.2020 tarihinde www.enpolitik.com internet sitesinde yayımlanmıştır.

HEDEFLERİMİZ VE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ

AY:Derdimiz ülkemize, milletimize, tüm insanlığa faydalı olmak, asli görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmekle birlikte, tecrübelerimizden hareketle, bu alanlardaki gelişmelere fikirlerimizle katkıda bulunmaktır...” diyorsunuz. Ama eleştiri yapanlar ötekileştiriliyor. Ülkemizde “eleştiri kültürü” neden gelişmiyor?

YERLİKAYA:

Milli ve manevi değerlerimiz arasında istişarenin çok önemli bir yeri vardır. İnsanlarla istişare etmek, inananlar açısından Allah’ın bir emridir (Bkz. Şura Suresi,38.Ayet; bknz. Hadis, Suyuti, Hasaisu’l K-Kübra s. 125). Galiba, bu istişare kültürümüzden uzaklaştık…

Yapıcı ve sorunlara çözüm önerileri getiren her düşünce ve her eleştiri değerlidir ve dikkate alınmalıdır. İstişareye dayalı böyle bir yaklaşım tarzı hem o topluma hem de o toplumu idare edenlere değer katar. İnsanları ötekileştiren bu tür insanlar iyi niyetli değildir. Maalesef, bazen işi siyasi ve ideolojik zemine taşıyan, art niyetli eleştiri ve yaklaşım içerisinde olanlar da olabiliyor. Bunların dertleri üzüm yemek değil bağcıyı dövmek oluyor ve bunların ‘insanların hayırlısı olmak için insanlara faydalı olmak’ gibi bir dertleri de olmuyor.

Güçlü bir Türkiye’nin yolu, bilim ve teknoloji alanındaki başarılardan geçecektir. Bu tür bilimsel ve teknolojik anlamdaki değişimi gerçekleştirecek olan kurumlar da üniversitelerdir ve biz akademisyenleriz. Üniversitelerin ve bizlerin toplumun tüm kesimleriyle ve özellikle sanayi kuruluşları ile gerçekleştirecekleri işbirlikleri önemlidir ve bu tür işbirlikleri başarıya ulaşmada belirleyici olacaktır.

Ülke olarak bunları başarabilirsek, gerçek dünyada keşfettiğimiz kadar özgür, ürettiğimiz kadar güçlü ve bağımsız olacağız. Bu kapsamda, ortak akıl ve istişare ile sorunlara çözüm üretecek bir yükseköğretim sisteminin gündeme getirilmesi ve bu sistemin daha etkili bir şekilde hayata geçirilmesi büyük önem kazanmıştır.

ALTERNATİF BİR ÜNİVERSİTE MODELİ

G. AY: Şeref Oğuz Bey; "Esasa geleyim; her kentte üniversite var ya. Artık bu üniversitelerin yerel kabiliyet eğitmeye odaklanması gerekiyor. Harran'da ziraat varsa ziraatın ülkedeki en iyisi olsun. Doğu'yu tekstil üssü yapacak isek okullarımızı da ona göre tasarlayalım" diye yazmış. Ben de yıllardır “Butik Üniversite olmalı, üniversiteler yöreleriyle iç içe olmalı” diye yazıyorum. Siz ne dersiniz?

Z. YERLİKAYA: Şeref bey çok takdir ettiğim, görüşlerinden çok şey öğrendiğim, insanlarımızın derdiyle dertlenen çok değerli bir insandır. Sorunların tespiti yanında çözüm önerilerini de gündeme getirmesi fikirlerini ayrıca değerli kılmaktadır. Şeref bey gibi yazılı ve görsel medyada takip ettiğim ve takdir ettiğim çok değerli araştırmacı ve yazarlarımız var, Allah hepsinden razı olsun…

Üniversite konusuna gelirsek, her ilimizde üniversitelerin bulunması ve sayılarının artması önemlidir ve doğru bir stratejidir. Fakat yukarıda da ifade ettiğim gibi, sadece niceliğe odaklanmak yeterli değildir. Kaynakların verimli kullanılması noktasında, bir üniversitenin fakülte, bölüm, meslek yüksekokulu ve öğrenci sayısını artırmaktan ziyade, bölgesel ihtiyaçlar, araştırma ve ihtisaslaşma alanları da göz önünde bulundurularak o üniversiteyi yapılandırmak lazım.

Sizin de zaman zaman vurguladığınız gibi, yükseköğretim alanında küçük ölçekli fakat yüksek bütçeli ve nitelikli “butik üniversite modeli”ne odaklanmak daha doğru bir strateji olacaktır.

Dünyada 2-3 bin öğrencisiyle, zengin altyapı ve araştırma imkânlarıyla, hem evrensel bilgiye hem de bölgesinin sanayileşmesine, ekonomisine ve sosyal sorunların çözümüne katkı veren ve ülkesin sorunlarına çözümler üreten nitelikli üniversite örnekleri çoktur. Bugünkü fotoğrafta, bazı üniversitelerimizde bunun tam tersi bir yapılanma var ve bu bakış açısının değişmesi gerekiyor. Bu nedenle, özellikle 2006 yılından sonra kurulan ve kurumsallaşmakta ve verimlilikte hala sıkıntı yaşayan üniversitelerimizde yeniden bir planlamaya gidilmesi kaçınılmazdır.

Özellikle 2010’lu yıllardan sonra, yükseköğretim sistemimizde ve kurumsal çalışmasını tamamlamış bazı üniversitelerimizin öncülüğünde bazı önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Devletimizin ilgili organlarının, TÜBİTAK, DPT, çeşitli bakanlıklar üzerinden bu tür işbirliklerini teşvik edecek maddi ve manevi destekler sağlaması neticesinde, bu tür üniversitelerimizde Ar-Ge, üniversite-sanayi işbirliği, teknokentlerdeki çalışmalar noktasında dikkat çekici ve insanlarımızı gururlandıran olumlu gelişmelerin de yaşanmaya başladığını da vurgulamak isterim. Bu olumlu çalışmaların daha da ivme kazanması ve tüm üniversitelerimizde yaşanması en önemli dileğimizdir.

ŞEYH EDEBALİ’NİN BİR SÖZÜ

G. AY:  Şeyh Edebali (1206-1326)* ;“Kötülerin çoğu kötü olduklarının farkında değildirler; cimri tutumlu, saygısız açık sözlü, dedikoducu nasihatçi, kibirli kendine güvenen olduğunu zanneder. ”Bu anlamlı paragrafı, günümüz toplumu ile karşılaştırır mısınız?

Z. YERLİKAYA: Günümüz dünyasında, madde ve mana âlemindeki dengenin bir türlü kurulamaması nedeniyle, insanoğlu bazen gaflete düşüp, Şeyh Edebali’nin (Allah ondan razı olsun) bahsettiği özelliklere sahip olabiliyor ve çelişkiler içerisinde hareket edebiliyor. Maddeyi daha fazla önemseyen insanlar olduk, herhalde…

Günümüz dünyasında da gafletten uzaklaşıp tekrardan kendimizi bulmanın, karşılıksız sevmenin-sevilmenin hazzına erişmenin yolunun madde ve mana âlemindeki sırları keşfedip bu dengeyi sağlamaktan geçeceğine inanıyorum.

İnsan ilişkileri ve iletişim konusunda, kibir, gurur, haset vb hoş olmayan davranışları terk edebilsek ve ilişkilerimizde karşılıksız iyilik yapma düşüncesinde hareket edebilsek hayat çok daha anlamlı ve güzel olur.

Irkı, dili, dini ne olursa olsun herhangi bir insana ve doğadaki herhangi bir canlıya zarar vermekten kaçınmak ve onlara faydalı olmak için gayret etmek, neticede onların mutluluğunu görmek kadar güzel bir duygu ve güzel bir kazanç yoktur herhalde…

Bu duygu ve düşüncelerden uzak hareket eden, makamdan güç alarak kibir, gurur ve aşırı bir güven içerisinde hareket edip çevrelerine zarar veren yöneticilerin çoğu Şeyh Edebali’nin ifadesiyle “kötü olduklarının farkında bile değillerdir”.

Allah, sevdiği insanlara ve yöneticilere, onlara doğru rehberlik edecek, yanlış tavır ve davranışlar içerisine girdiklerinde onları uyaracak hayırlı dostlar ve hayırlı yardımcılar nasip edermiş…

Bu tür sevilen insanlar ve kullar olmak dileğiyle…

G.AY: Teşekkürler...

Z. YERLİKAYA: Ben de teşekkür ederim. Tüm okuyucularımıza selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

*Şeyh Edebali: (1206-1326): Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında yaşamış bir İslam ilahiyatçısı-din bilgini, Ahi Şeyhi, Osman Gazi'nin kayınpederi ve hocası, Orhan Gazi'nin dedesi ve bir anlamda da sonradan imparatorluk olacak Osmanlı Devleti'nin fikir babasıdır.