2024 yılı verilerine göre 29 trilyon dolar gelirle ABD, Dünya’nın en büyük ekonomisi. Onun arkasından ise 18 trilyon dolarla Çin geliyor. Bazı ekonomistler 2035 yılında Çin’in ABD’yi ekonomik olarak geçeceğini iddia ediyor. Üçüncü sırada 4 trilyon dolar gelirle Japonya bulunurken beşinci sıradaki Hindistan’ın geliri de 4 trilyon dolara oldukça yakın. 2 trilyon civarı gelire sahip olan Rusya 11. sırada iken 1.8 trilyon dolar civarı gelire sahip olan G.Kore de 12. sırada yer alıyor. 16.sırada Endonezya ve 17.sırada ise Türkiye bulunuyor. Son on yıllık ekonomik büyüme rakamlarına bakıldığında ise Çin, Hindistan, G.Kore, Endonezya ve Türkiye’nin sıralamada daha yükseklere çıkma ihtimali yüksek gibi görünüyor. Yani bazı Asya ülkelerinin ekonomik açıdan atılım yaptığı sonucu net biçimde karşımıza çıkıyor. Gazetelerde bugünlerde çıkan bir haber de aslında bu tabloyu bize açıklıyor. Maddi açıdan zor duruma düşen ünlü Alman otomobil markası Volkswagen’i satın almakla Çin ve Türklerin ilgi duyduğu haberlerde çıktı. Bu yazımızda Çin, Hindistan, Japonya, G.Kore gibi ülkelerin ekonomisine biraz değineceğiz.

Japonya’yı düşündüğümüz diğer Asya ülkelerinden ayırabiliriz. Zira Japonya son dönemlerde diğer Asya ülkelerine göre daha düşük ekonomik büyüme performansı sergilemiştir. 1960’lı yıllarda Japonya ekonomik açıdan atılım yapmaya başlamıştır. 1990’lı yıllara kadar süren atılım sayesinde Japonya milli gelirini artırarak Dünya’nın en büyük ikinci ekonomisi olmayı başarmıştır. 2000’li yıllarda ise Japonya ekonomisi dinamizmini kaybetmiş ve eski büyüme oranlarını yakalayamamış, buna karşılık etkileyici büyüme oranlarını yakalayan Çin’in gerisinde kalmıştır. Japonya, tarım ve madencilik açısından dışa bağımlı bir ekonomidir ancak elektrik, elektronik, otomotiv, makine endüstrilerindeki yüksek performansı ile bu açığını kapatmaktadır. Ekonomiyi canlandırmak için uzun zamandır sıfır faiz vermelerine rağmen eski ekonomik büyüme performanslarını yakalayamamışlardır. En büyük sorunlarından biri de nüfuslarının azalmasıdır. Halen 125 milyon civarında nüfusu olan Japonya’nın nüfusunun 21. Yüzyılda 100 milyonun altına inme riski bulunuyor. Japonya’nın bir diğer ekonomik sorunu da borcunun milli gelire oranı açısından Dünyanın ilk ülkesi olması yani borcunun çok yüksek olmasıdır.

Bir diğer dikkat çeken ülke ise G.Kore. 1960’lı yıllarda G.Kore ile Türkiye’nin kişi başına milli geliri birbirine çok yakındı. Günümüzde ise Türkiye’nin yaklaşık dört katına ulaştı. Gösterdiği performansla Tayvan, Singapur ve Hongkong ile beraber Asya Kaplanları olarak tanımlanmaktadır. 2015 sonrasında Japonya’nın ortalama ekonomik büyümesi %1’in altında iken G.Kore aynı dönemde ortalama %2.5 oranla büyümüştür. Bu da Japonya’dan farklılaşan yanıdır. Bununla beraber Japonya ile ortak noktaları da bulunmaktadır. Her iki ülke de doğal kaynaklar açısından zengin değildir ama elektronik, otomotiv, teknoloji alanlarında karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptirler. Her iki ülkenin de Dünya çapında markaları bulunmaktadır. Japonya’nın Toyota, Honda, Mitsubishi, Sony gibi markalarına karşın G.Kore’nin Samsung, Hyundai, Daewoo gibi markaları bulunmaktadır. Her iki ülkede de eğitime, Araştırma ve Geliştirmeye (Ar-Ge), innovasyona ve verimliliğe önem verilmektedir. Her iki ülke de gelirinin %4 civarını Ar-Ge yatırımlarına ayırarak Dünya’nın Ar-Ge’ye en çok yatırım yapan ülkeleri arasında bulunmaktadır. Yine her iki ülke de milli gelirinin %10’undan fazlasını eğitime ayırıyor. Her iki ülke halkı da çalışkanlıkları ve tasarruf alışkanlıkları ile tanınıyor. Elbette farklılıkları var ama benzer yönleri de oldukça fazla.

Son dönemde en dikkat çeken ülke ise Çin. Trump bile baştan beri Çin aleyhinde görüşlerini sık sık dile getiriyor. Çin mallarına gümrük vergileri getirmeyi planlıyor. Trump politikaları bile 2030-2040 arasında milli gelir açısından Çin’in ABD’ni geçmesini engelleyemeyebilir. Son on senede Çin ortalama %5’in üzerinde büyüdü. Covid19 pandemisinde bile %2 ekonomik büyümeyi gerçekleştirebildi. Çin en başta kalabalık nüfusu ve ucuz işgücüne dayalı malların üretimine yönelerek ekonomik büyümesini gerçekleştirmiştir. Ancak özellikle son on senede ekonomik yapısında önemli değişimler gerçekleştirmiştir. On sene önce Çin malı denince insanların aklına ucuz, daha az kaliteli ve markasız ürünler geliyordu. Günümüzde ise Çin mallarının Avrupa ve ABD markaları ile kalite açısından rekabet edebilir hale geldiği görülüyor. Chery veya BYD marka otomobillerin Alman otomobillerinden kalite açısından geride kalmadığı görülüyor. Elektrik enerjisi ile çalışan otomobil teknolojisinde Çin markalarının artık önemli avantajı mevcut. Çin de aynı Japonya ve G.Kore gibi eğitime büyük kaynak ayırdı. Geniş bir coğrafyaya sahip olmasına rağmen tüm ülkeyi saran demiryolu ağını kurmayı başardı. Avrupa’ya ihracatı güven altına almak için Kuşak Yol projesini geliştirdi. Chery, Alcatel, BYD, Lenovo, Asus, Geely, Oppo, Vivo gibi Dünyaca ünlü teknoloji markalarını geliştirmeyi başardı. Çin, kalkınmanın ilk aşamalarında Batı sermayesini düşük maliyetle üretim imkanları sunarak ülkeye çekti ama günümüzde kendi sermayedarlarını geliştirmeyi de başardı.

Hindistan da son on senede %6 civarında ekonomik büyümeyi başarmış bir ülke olarak göze çarpıyor. Bilgisayar yazılımı alanında Hintli yazılımcıların öne çıktığı görülmektedir. Kişi başına milli geliri 7800$ civarında olması itibariyle Japonya, G.Kore ve Çin’in arkasında kaldığı görülüyor. Çin’in daha önceki dönemlerinde olduğu gibi ucuz işgücüne dayalı üretimde uzmanlaşmaya başladığı görülüyor. Ancak nükleer enerjiye ve kalifiye yazılımcılara sahip olan Hindistan’ın da zamanla yüksek teknolojiye dayalı endüstrilere geçiş yapması sürpriz olmayacaktır. Bu arada Çin nüfusunda artış durmuşken Hindistan’da nüfus artmaya devam etmektedir.

Son yıllarda ekonomik güçleri ve performansları ile dikkat çeken Japonya, G.Kore, Çin ve Hindistan ekonomilerini kısaca anlattık. Ülkeler arasında farklılıklar ve benzerlikler var. Ancak kalkınma açısından dikkat edeceğimiz nokta şu. Ülkeler önceleri ucuz işgücüne dayalı üretime yönelerek orta gelirli ülke haline gelebiliyor. Düşük gelirli ülkeden orta gelirli ülke statüsüne bu biçimde ulaşmak mümkün. Ama orta gelirli ülkeden yüksek gelirli ülkeye ulaşmak için markalar geliştirmek, Ar-Ge yatırımları ile kaliteli ve yüksek teknolojili ürünler üretmek gerekiyor. Eğer düşük gelirli ülkeden orta gelirli ülke haline gelmek için izlenen ekonomi politikalarına devam edilirse ülke uzun süre orta gelirli ülke olarak kalıyor ki buna literatürde “orta gelir tuzağı” ismi veriliyor. Orta gelirli ülke haline gelen Türkiye’nin son dönemde Savunma sanayine, İHA-SİHA gibi yüksek teknolojili ürünlere önem vermesine, yazılım için yatırımlar yapmasını, TOGG gibi kendi markalarını geliştirmeye çalışmasını bu açıdan değerlendirmek gereklidir. Birkaç sene içerisinde Türkiye’nin yüksek gelirli ülkelerden biri olması da sürpriz olmayacaktır.