En son bir ilçemizde çiftçilere sertifikalı 42 bin domates ve 20 bin biber fidesi dağıttı bakanlık, maksat tarım arazilerinin kullanımının etkinleştirilmesiymiş, seracılık geliştirilecekmiş bu sayede…

“Yerel tohum” kimsenin derdi değil.

Nedir “sertifikalı tohum” ?..

Basit tarifle “yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından tarla ve laboratuar kontrolleri sonucunda fiziksel, genetik ve biyolojik değerleri belirlenmiş, çeşit saflığı sağlanmış, adı belirli olan belgeli tohum”.

Yerel tohum tarafında saf tutanlar “hibrit tohum ” der buna…

“Kısır tohum”.

“Ebter tohum” derler…

“Soyu kesik” anlamına gelir, yetişen ürünün tohumunu alıp diktiğinizde yeniden ürün vermez, zürriyeti yoktur.

“Melez tohum” derler…

Genlerine müdahale edilir.

Ektiği ürünün tohumunu alamayan çiftçi ne yapar?..

Yeni ekim için yeniden sertifikalı tohum almak zorunda kalır, her sene devir daim, göbekten bağlanır.

Oysa…

Yerli (geleneksel) tohumdan ekilen ürünün tohumu yeniden tohum olarak kullanılabilir.

Kastamonu ve hatta İstanbul pazarlarında yöremizin domatesi, biberi, kabağı, hıyarı ve diğer sebzeleri ne için kapanın elinde kalıyor biliyor musunuz?..

Yerli tohum olduğu için.

Sertifikalı tohumun verimi yüksekmiş, zirai ilaç kullanımı azmış, kullanılan gübrede maksimum fayda sağlarmış beh beh beh…

Laboratuar sebzesinden buyurun.

Söz konusu ilçemizde daha önceki yıllarda da sertifikalı sebze ve patates fide ve tohumları dağıtıldı…

Bu sayede seracılık, sebzecilik, tarım kalkınacak(mış).  

Başka ilçemizde sertifikalı çeltik tohumu dağıtılıyor ekim öncesi misal…

Destek ödemesinde “sertifikalı tohum desteği” var bizatihi.

Çeyrek asırdır ilimizde “yerel tohum” diyoruz diyoruz da…

Kaybettik mücadeleyi vesselam.

Endüstriyel tarım şirketlerine yenildik…

Sertifikalı tohum üreticisi şirket ha yabancı ha yerli olmuş hiç önemli değil.

Kaybeden Türk çiftçisi…

Yiten geleneksel kültür. 

Not: Çiftçinin tarımsal üretimde girdileri “gübre, ilaç, su, akaryakıt, tohum” şeklinde beş ana kalemde toplanabilir...

Yıllar içinde şöyle bir dönüşüm oldu çiftçi aleyhine, hayvan kemresinin yerini ithal gübre aldı, yanlış toprak kullanımının dermanı olarak zirai gübre sunuldu, vahşi sulamadan damlama sulama hatta susuz tarım tekniklerine geçişte geç kalındı, öküz gitti traktör geldi, yerli tohum “verimsiz” ilan edildi, sertifikalı tohum özendirildi hatta zorunlu kılındı.

Dönüşümün her klasörü çiftçiye yeni külfet getirdi…

Maliyet arttıkça arttı.

Tarımsal girdileri üreten şirketler kazandı…

Çiftçi kaybetti.

Yerel lezzetler kaybetti…

Aynı sertifikalı tohum kullanılmışsa, Kastamonu’da yetiştirilen domates ile Edirne’de yetiştirilen domatesin tadı da tuzu da aynı oldu, yerelin ayrı lezzetleri bitti gitti. 

Tarımı tüm bu “tek kültür” haline getirmek için verilen çabanın ayakta alkışlanması ise ayrı bir fecaat…

Ağlanacak halimize gülüyoruz.

Not 2: Geleneksel tohum ve kültürün gün gün yitmekte olduğu ilimizde “coğrafi işaret tescil seferberliği” ne anlama geliyor peki?..

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.

Hibrit domatesin özendirildiği ve desteklendiği yörede…

Yerli domatesin coğrafi işaret tescili alınsa ne fayda alınmasa ne zarar?

Kendimizi mi kandırıyoruz?..

Farkında mı değiliz tezadın?

Not 3: Kastamonu’nun gastronomi alanında UNESCO listesine girmesinden dem vuruyoruz…

Hangi domatesle yapılacak da yerel olacak yemek?

Sertifikalı tohumun girdiği yerde…

Gastronomi barınmaz.