Kastamonu’nun görsel ve işitsel zenginliklerinden biri olan sığırcıkları senelerdir yazar dururum şehrimize her tünediklerinde, her seferinde de safımın onların yanı olduğunun altını çizerim, sayısız defa tepeme “etseler” de…

Gülü seven dikenine katlanır.

Kime karşı sığırcıkların safındayım…

İlla ki insanlara karşı.

Estetikten haz etmez insan milleti…

Derhal züccaciye dükkanına fil misali dalar.

Oysa gözünü bir kaldırsa, kulak verse, zihnini az bir hareket ettirse…

O ne büyük bir sığırcık festivalidir.

Senfoni…

Bale.

“Yağmur kuşları” onlar…

Bereketin müjdecisi.

“Dans kuşları”…

Gökyüzünde o dansı sergilerken binlercesi, aralarında bir iletişim olmadığını düşünüyorsanız, fena çuvallarsınız.

Bu devir “duyuların yitirildiği devir”…

“İnsan merkezli dünya”.

İnsanın doğanın bir bileşeni, hatta zerresi, varlıktan kopan bir parçası olduğunu akıl edebilsek keşke…

Sığırcıklara tepelenmesi gerekli “kuş” olarak bakmaz mıyız?

(Gönül diyor ki “Sığırcık yazılarını topla, üzerine ekle, sığırcık yazarı ol” çık…

Kıskanır diğer zerreleri hayatın.

Belki 15 seneden fazla oldu ilk sığırcık yazım…

Ondan evvel “karga” yazmışlığım var.

Tam sayfa “karga”…

Kim hak etmiş tam sayfa gazeteye bağdaş kurmayı?

Bir akşam Sinanbey Konağı’nda oturuyordum, pencere kenarına yan gelmişim, yayık ayranı içiyorum…

Bir hengame koptu, zabıta ekipleri Sinanbey Camii içini bastı, ellerinde ses bombaları.

Ağaç dallarında sığırcıklar…

Nasıl güzeller.

Ardı ardına bombaladılar…

Sığırcıklar her defasında toplu olarak kalktılar ve bir tur attılar ve indiler.

Dakikalarca “çarşı karıştı”…

Öylece seyrettim muharebeyi.

Zabıtalarda cephane bitti…

Cepheden çekildiler.

Sığırcıklar kazandı…

Derin bir “oh” çektim.)

(Belediye, belediyenin karşısına, çay üstüne bir ağ gerdi…

Üzerine yem dökülüp bu sayede sığırcıklar ağaçlardan indirilip cadde temiz tutulacak(mış).

Sığırcıklar “kuşbeyinli” ya…

Yutacaklar zokayı.

“Gen” kavramını bilmeyen belediyeci olmasın…

Sığırcıklar tünedikleri o ağaçların konumunu hangi pusula aracılığı ile buluyor?

Asırlardır Kastamonu’yu nasıl mekan tutuyorlar?..

Hangi çılgın onlara zincir vuracakmış şaşarım.

Bilim yok…

Felsefe yok.

Ağ var…

Yenileceksiniz siz de sığırcıklara.) 

(En güzel akşam yürüyüşünün şaşmaz adresi…

“Çayboyu”.

“Yıldızların altında” değil ama…

“Sığırcıklar” altında.

Epey zamandır Eczacı Edip Nazlı ile yürüyemedik…

Hatırlayacaktır, “Senin tepene mi edecekler benim tepeme mi” iddialaşmalarımıza, kurşun yemeden bitirdiğimiz yürüyüşümüz çok oldu.

Mantığı var mı kuş def-i hacetine maruz kalma riski altında yürümenin?..

Keyif almanın üstüne üstlük.

En son isabeti Pazartesi akşamı aldım…

Namussuz kazağın kapüşonundan sıyırttırıp montu da halletmiş.

Sığırcığın böyle nişancısı makbuldür…

Helal olsun.

Sonbaharın vurduğu yaprak cesetleri kaldırım üstünde…

Aralarında sığırcık izleri.

Resmen “tablo”…

“Sanat”.)