Kastamonu özellikle son on yılda turizm sektöründe yer almak için büyük çaba sarfediyor!

Bu sözü yıllardır çok sık duyuyorum…

Turizm sektöründe nasıl yer edinirsiniz?

Öncelikle tanıtımla…

Öyle ya, sizi bilmeyen size gelir mi? Öncelikle kendinizi tanıtacaksınız, anlatacaksınız, sevdireceksiniz, ilgi uyandıracaksınız…

Bunu yapabilmek için de öncelikle kendiniz tanıyacaksınız Kastamonu’yu…

İnsan bilmediğini anlatabilir mi?

Tanımadığını tanıtabilir mi?

Sevmediğini sevdirebilir mi?

Peki Kastamonu’nun tanıtımı için ne yapıyoruz?

Hatta bu sorudan önce “Kastamonu’yu ne kadar tanıyoruz?” sorusunu sormak icap ediyor…

İlk deniz aşırı fethi gerçekleştirenin Kastamonu fatihi Hüsamettin Çoban Bey olduğunu…

Candaroğulları Beyliği’nin son hükümdarı Kemalettin İsmail Bey’in Fatih Sultan Mehmet’in dayısı olduğunu…

Osmanlı Devleti’ne bu memleketin Baltacı Mehmet Paşa gibi bir sadrazam hediye ettiğini…

Anadolu’nun ilk lisesinin, ilk kız muallim mektebinin, ilk sanayi mektebinin Kastamonu’da açıldığını…

Dünyanın ilk kadın mitingine Kastamonu diyarının imza attığını…

Milli Mücadele’nin Mehmet Akif’in Kastamonu Nasrullah Camii’nden verdiği vaazla şaha kalktığını…

Kastamonu’da bir sahabenin yattığını…

Bilmeden Kastamonu tarihini ve kültürünü ne kadar anlatabilirsiniz?

Doğal zenginliklerini…

Folklorik ayrıcalığını…

Evliyalarını…

Ilgaz’ını…

Sarımsağını, pirincini, çekme helvasını, kuyu kebabını bilmeden, görmeden, tatmadan, yaşamadan ne kadar tanıtabilirsiniz?

Evliya ve şüheda yurdu olan tarih ve kültür şehri Kastamonu’yu öncelikle kendimiz tanımalıyız…

Tanımalıyız ki tanıtabilmeliyiz…

Durup dururken niye böyle bir yazı?!

‘Abi! Selamün Aleyküm. Buralarda Sahabe türbesi varmış, nerede biliyor musunuz?’

‘Valla senden duydum delikanlı, hiç bilmiyorum.’

‘Kusura bakma abi, sen de buralı değilsin sanırım!’

‘Yok, buralıyım. Hem de doğma büyüme. 40 yıldır Kastamonu’ da yaşıyoruz!’

Kastamonu’ da yaşanmış bir hadise!