TÜSİAD’ın son açıklamaları sonrasında Türk özel sektörü konusunun kamuoyunda tartışılmaya başlandığını görüyoruz. Bu nedenle bu hafta Türk özel sektörünü hatta Türk özel sektörünün bir kısmını, büyük sermayeyi ele alacağız. 
İlk olarak bir ülkede bulunan herkes kanunlara uymalı. Bir kişinin çok önemli bir girişimci olması, çok sayıda kişiye istihdam sağlaması, ihracat yapması ona kanunlara uymama serbestliği vermez. Herkes kanunlara uymak zorundadır. Kimse “Ben zenginim, kanunlar önünde diğerlerinden daha eşit olmalıyım” diyemez. Bir kişi kanuna uymayan bir iş yaparsa hesap verecek. Yok öyle yağma! Artık eski Türkiye yok. Dolayısıyla mahkemelerimizin suç işlediği düşünülen kişileri sorgulaması ve suç unsuru olup olmadığını araştırmasından daha doğal bir şey olamaz. Mahkeme işini yapmaya kalkınca hemen birileri “yabancı sermaye Türkiye’ye gelip yatırım yapmaz” diye saçma sapan iddiaları dile getiriyorlar. Dünya’da en fazla yabancı yatırım çeken ülkeler Çin ve ABD. Çin’de insan hakları mı var? Her sene 1000’den fazla kişi idam ediliyor. Uygur Türklerine ne yapıldığı görülüyor. ABD’de Trump bile daha düne kadar mahkemelerde yargılanıyordu. ABD’de vergi kaçırdığı için hapiste yatan bir sürü zengin var. 
Türk özel sektörünün ihracat potansiyeli, istihdam sağlaması, üretmesi elbette takdir edilmesi gereken işler. Ama diğer yandan özel sektörün kayırmacılık, hata, suiistimal yaptığı iddiaları var. Son Kartalkaya’daki olaya bakın. Otel sahibi bir belgeyi almak için Bolu belediyesine başvuruyor. Eksikleri ortaya çıkıyor. Otel yönetimi başvuru dilekçesini geri çekiyor. Bolu belediyesi de aniden nedense bu olayı unutuveriyor (?). Yangın merdiveni, yangın alarm sistemi gibi önlemleri almanın maliyeti de Bolu’nun en zenginlerinden olan otel yönetimini zorlamayacak kadar küçük bir miktar. Eğer Türk kanunlarına göre bir suç varsa kim işledi? Mahkemeler araştıracak ve otel yönetiminin suç işleyip işlemediğine karar verecek. Otel yönetimi de Türk özel sektörünün bir elemanı. Araştırılması gereken ikinci sırada Bolu belediyesi geliyor. Diğerleri üçüncü ve sonraki sıralarda geliyorlar. Mahkemeler davayı araştırıyor. TÜSİAD’da yapılan konuşmada Kartalkaya yangınından, kayırmacılıktan bahsedilmiş ama Türk özel sektörüne ait herhangi bir özeleştiri görmedim. Tekrar söyleyeyim. Kartalkaya oteli devlete ait bir otel değil. Otel sahibi de TÜSİAD’ın kendisine yakın hissedebileceği bir kişi. 
Gezi parkı olaylarının Türkiye’ye ekonomik maliyeti çok yüksek oldu. Gezi parkı öncesinde enflasyon yıllık bazda %6,1’e; faiz oranları da %4’e kadar gerilemişti. Gezi parkı olayları sonrasında enflasyon ve faiz oranlarını halen bu seviyeye indiremedik. İşsizlik oranları gezi parkı öncesi %9 idi. İşsizlik oranı da bu seviyeye yeni indi. Gezi parkı olaylarının Türkiye ekonomisine doğrudan etkisi 1,5 milyar dolar iken dolaylı etkisi de 1 trilyon doları geçti. Bu kadar önemli ekonomik sonuçları olan olayların devlet tarafından incelenmesi gayet doğal. Aradan 10 sene geçmesi önemli değil. Türk özel sektörü özellikle de büyük sermaye Gezi parkı olaylarının araştırılmasını, arkasındaki bağlantıların ortaya çıkarılmasını istemiyor gibi görünüyor. Neden acaba?
Türk özel sektörüne eleştirilerimizi de burada sıralayalım. Bazen önemli işadamlarının aylık gelirlerini resmi kurumlarda beyan ettiklerini görüyoruz. Aşağı yukarı aylık 1 milyon TL kazandığını beyan edenler var. Sonra aynı işadamlarımızın 10 milyon TL değerinde otomobile binerek en az 100 milyon TL değerindeki yalısına gittiğini görüyoruz. Türkiye’de yaşıyoruz ve herkes Türk halkının vergi ödeme ve beyan etme alışkanlığı hakkında bilgisi var. Etrafımda gözlemlediğim kadarıyla memurlar haricinde herkesin devlete beyan ettiği gelir ile harcamaları arasında müthiş bir dengesizlik var. Sanki en küçük esnafından en büyük işadamına kadar herkes vergi kaçırıyor gibi. Geçenlerde bakanımız Mehmet Şimşek; Kuyumcu, doktor, avukat gibi mesleklerin beyan ettikleri ortalama gelirleri paylaşmıştı. Meğerse hepsi asgari ücret düzeyinde gelir elde ediyorlarmış. Verdikleri konserler karşılığında çuvallar dolusu döviz alan sanatçılarımız bile açlık sınırında yaşıyormuş. Yazık! Elbette en büyük vergi kaybı büyük Türk özel sektöründen kaynaklanıyor. Halbuki yurtdışında çoğu ülkede vergi kaçırmak en büyük suç. Vergi söz konusu olduğunda ABD’de “ben şöyle istihdam sağlıyorum, böyle yapıyorum” diyenlerin bile gözünün yaşına bakılmıyor.  Türk özel sektörü bu konuda bir özeleştiri yapıyor mu? Tabi ki hayır. Bu arada “Vergilerin şu kadarını biz ödüyoruz” demek vergi kaçırılmadığı anlamına gelmez. Bunu şöyle izah edeyim. Küçük esnaf 10 TL kazanıyorken vergi kaçırıp 5 TL kazandığını beyan edebilir (%50 vergi kaçırma). Büyük işadamı da 1000 TL kazanırken 50 TL kazandığını beyan edebilir (%95 vergi kaçırma). Tabi haliyle diğerinden daha fazla vergi verirsin ama ödemen gereken verginin büyük kısmını ödememiş olursun. 
Bir ülkenin kalkınmasında önemli unsurlardan biri de teknoloji kullanımı ve kapasitesidir. Bunun için de Ar-Ge, innovasyon gibi unsurlar önem taşır. Eğer Montaj sanayi olursan yani başkasının tasarladığı ürünleri üretip satarsan iki sonuçla karşılaşırsın. Birincisi; gidebileceğin yer, elde edebileceğin kazanç sınırlıdır. İkincisi; hep başkasına bağımlı kalırsın, başkası isterse senin yerine başkası ile anlaşır. Kalkınması ile örnek ülke olan G.Kore, GSYİH’nın %4.9’unu; ABD %3.5’ini; Avrupa ülkeleri de %2 ile %3 civarını Ar-Ge yatırımlarına harcıyor. Türkiye 2000 yılında %0.0005’ini ayırırken 2024 yılında %1.4’ını Ar-Ge için ayırıyor. Yani 2000 yılında Türkiye neredeyse hiç Ar-Ge yapmıyormuş. Ar-Ge yatırımları konusunda biraz ilerledik ve Avrupa ülkelerine yetişmeye çalışıyoruz ama halen gerideyiz. Şimdi dikkat çekici istatistik geliyor. Türkiye’de Ar-Ge yatırımlarının %72’sini kamu kurumları yapıyor. Yani özel sektör Türkiye’deki Ar-Ge yatırımlarının sadece %28’ini yapıyor. Bu %28’inin de büyük çoğunluğunu da Baykar gibi savunma sanayi şirketleri, devlete yakın işadamları yapıyor. Kısaca büyük Türk sermayesinin, büyük işadamlarımızın Ar-Ge, innovasyon falan gibi dertleri yok. Büyük çaplı Ar-Ge yatırımlarını sanayi’de motor tamir eden Mehmet usta yapacak değil. Büyük firmalarımız yapacak. Merak ediyorum, TÜSİAD yönetimi acaba Türk özel sektörünün Ar-Ge yatırımlarını yeterli görüyor mu? G.Kore, Japon, ABD özel sektörü Ar-Ge, yapay zeka, innovasyon gibi konulara kafa yorarken bizim büyük sermayemiz sağda solda konuşmakla meşgul oluyor. Doğanın kanunu şudur. “Çalışan ilerler, konuşan olduğu yerde kalır.”
Malum, Türkiye şu anda enflasyonu düşürmeye çalışıyor. Bunun için de daraltıcı politikalar uygulanıyor. Türk özel sektörü özellikle de büyük sermaye ne yapıyor? Marketlere gittiğimde özellikle büyük sermayeye ait markaların ortalamadan daha yüksek zam yaptığını görüyorum. Neden acaba? 
Büyük Türk işadamları muhatabı belli olmayan konuşmalar, eleştiriler yapabiliyorlar. Sizce özeleştiri yapma vakitleri de gelmedi mi?