İller Bankası Bölge Müdürlüğü binası olarak yapıldı, yeni binasına taşınınca İller Bankası Bölge Müdürlüğü, Vali Enis Yeter binayı İl Özel İdaresi’ne kazandırdı…

Butik otele dönüştürüldü bina.

TUREM’in işletmesine verildi…

Mevcut binanın yetmeyeceği görülünce ek bina yapıldı, mutfağı ve restoranı ile ortaya ciddi bir otel çıktı, şehir turizminin amiral gemisi oldu.

TUREM işletmeyi bıraktı, KATSO devraldı oteli, epey süre başarıyla işletti…

Amiral gemisi yol aldı.

Özel sektöre devroldu…

Amiral gemisi yol aldı.

Valilik karar verdi, oteli kapattı, bina boşaltıldı…

Muhalif yazılar yazdım, “etmeyin gitmeyin” dedim, kimse dinlemedi haliyle.

Devlet Hastanesi’ne “ek bina” yapıldı…

“Nükleer tıp” vesaire.

E hadi bu da olur…

Ha turizm ha sağlık.

Kuzeykent’e taşınınca devlet hastanesi…

“Ek bina” da boşaltıldı.

Üzerindeki bina yıkıldı…

Arsa haline getirildi.

Eylül 2018’de “kamudan çıkarılmaya” davranıldı…

E yine karşı cepheden yazılar yazdım, demek ki bir iki karşı çıkan daha olmuş olsa gerek ki, “hazine ve belediye” üzerinden örnek verilip “Biz satınca ne fark ediyor?” denildi.

“4 milyon 850 bin TL” muhammen bedel ilan edildi…

Alıcı çıkmadı.

2020 yılında bir kez daha…

Bu sefer “sudan ucuz”, “2 milyon 920 bin TL” bedelle satışa çıktı, hafızam elvermiyor ya ihale iptal oldu ya da alıcı çıkmadı.

İddia odur ki…

Yine satışa çıkarılmaya hazırlanılıyormuş.

Devlet elbette mülk satar, ancak karşılığında o mülkün ederi ile hangi projenin gerçekleştirileceği kamuoyuna duyurulur, artısı eksisi tartışılır…

Ortada bu yönde bir niyet olduğu gözükmüyor.

Yol mu yapılacak?..

Yapılsın.

(Bir diğer satışa çıkacak iddiası olan İl Özel İdare mülkü de İnebolu yolu üzerinde bir zaman tavuk çiftliği olarak kullanılan arazi…

Orası da satılsın.

“Yol olsun” İl Özel İdare mülkleri…

Mazot parası yapılsın.)

Not: 25 Aralık 2021’de yazmışım “Ne afetler ne afetler” başlığıyla, o günlerde yapılan “İl Afet Risk Azaltma Planı” (İRAP) toplantısından dem vurup, afetlere karşı korunaklı hale gelmenin ehemmiyetini belirtmişim…

Bizimki çokça da “suya yazmak”.

Laf ola…

Beri gele.

İRAP dosyasında ilimizin risk altında olduğu felaketler zinciri kayda alınmış durumda…

“Deprem, sel ve su baskını, heyelan, kaya düşmesi, çığ, fırtına, deniz kabarması, yangın, aşırı kar yağışı, dolu”.

“10 felaket”…

“Tsunami” yok sadece.

Maziye bakınca…

“Deprem” yaşadık, “Tosya depremi” unutulmaz, sel ve su baskını “aman Allah” başımıza geldi, heyelan başımızdan hiç gitmedi ki, “kaya düşebülü, ayu çıkabülü” ulusal tanıtım sloganımız, az çok da olsa “çığ” oluyor mu oluyor, çatıları az mı uçurdu fırtına, memleket yangın yeri, köy yollarımızı kapatan kar yağışı ile her sene tanışığız, yediğimiz dolunun ardından otomobil kaportalarını düzeltmek için Brezilya’dan ustalar akın etti ilimize.

“Deniz kabarması” eksik kalmıştı…

Önceki gün sahilimizi buldu.

Anayolu ortadan bölecek seviyede…

Ne tuzmuş?

Deniz kabarmasına kabarır da…

Yerleşim alanlarını niye tahrip eder?

Denizin mi boyu uzadı?..

Sahil bandı mı denizin karasularına girdi?

Doğanın bir hafızası var…

Hatırladığında doğa elinden alınanları, asabiyeti patlıyor, buna da biz insanlar “doğal afet” diyoruz.