Ne demiştik...

Bu kutlu şehri, tüm değerleriyle birlikte koruyup kollarken, aynı zamanda iktisadi kazanım elde edebilmemizin tek yolu TURİZM’de...

Bu nedenle durmaksızın turizm konuşmalı, tartışmalı ve etkin adımlar atmalıyız.

Buna mecburuz.

Başka şansımız yok...

...

Bütün hatalarımıza ve bu şehre verdiğimiz büyük zararlara rağmen, sahip olduğu potansiyel ile birçok fırsatı hala güçlü bir şekilde koruyabilen, ve üstü örtülü de olsa birçok Anadolu kenti içerisinde özel ve seçkin konumunu muhafaza eden bir coğrafya bu şehir.

Eşsiz doğası, tarihi kimliği, kültürel varlığı ile zengin TURİZM çeşitliliğine sahip bir şehir.

Tek ihtiyacı, bu zenginliğin farkına varıp onu hakkıyla değerlendirebilecek insanlar.

Evet, bu şehrin akıllı, vefakar, duyarlı insanlara ihtiyacı var.

Hiç kusura bakmayın, biz öyle bir toplum değiliz.

Lafa gelince mangalda kül bırakmayız ama, iş yapmaya gelince...

Durum ortada...

Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz diye bir söz var ya hani...

Ben size söyleyeyim. Çok uzak değil. Manevi değerleri bilmem ama, maddi değerini bilen insanlar gelecekler ve bizlerin gözünün içine baka baka değerlerimizi alıp iktisadi işletmelere dönüştürecekler. Bizler de ya onların kapısında hizmetkar olacak ya da bu diyardan tamamıyle gideceğiz.

Hoş, gelenler eğer geçmişe vefa ile manevi değerin farkında olarak iş yaparlarsa çok da problem değil aslında, yok olacağına korunması, ayakta kalması evladır. Ancak her gelenin aynı şekilde olacağını sanmam. Sırf ticari kaygılarla yapılan girişimler ne vefa tanır ne değer.

İşte bu noktada, geçen yazıda bahsettiğim “Turizm Anayasası” önemini bir kez daha göstermiş oluyor.

Eğer bizlerin şehir olarak belli kriterleri, kırmızı çizgileri, derli toplu bir yol haritası olursa, önemli ölçüde değer kaybının önüne geçmiş oluruz.

Hem bunu başarabildiğimizde, kendi iç yatırımcımıza da güven vermiş, teşvik etmiş oluruz.

Bu şehir zengin tarihi değerleri ve kültürel birikimi ile harman olmuş muhteşem doğası ile kıymetli. Bu üç temel yapıyı bozmadan, ve hatta zamanla bozulanı da mümkün olduğu ölçüde geri dönüştürebilecek bir anlayışla yaklaşacak bir turizm bilincine ihtiyacımız var. 

Evet açıkça çağrıda bulunuyorum.

Bu şehri sevdiğini söyleyen, toplum içinde önder olmuş, olabilecek tüm insanlarımıza;

Bir araya gelmek ve bir sivil toplum hareketi olarak bu şehrin değerleri ışığında bir Turizm  Anayasası hareketini başlatmak zorundasınız.

Ben toplumsal bilinç ve birlik olmayan bir şehirde, Kamunun da istese bile faydalı işler yapabileceğine inanmıyorum.

Sen sahip olduğun değerin kıymetini bilmezsen, farkında olmazsan, onu koruyup kollayamazsan, en azından bunun için elinden gelen çabayı göstermezsen, başkalarından bunu yapmasını bekleyemezsin.

Evet dostlarım, eğer gerçekten bu şehri seviyorsanız lütfen düşünün ve adım atın. Kırıp dökmeden, sağa sola da sataşmadan, o yaptı bu yapmadı muhabbetlerine de girmeden, elinizden ne geliyorsa iyi niyet ve aklı selim ile harekete geçin.

Bu işin başka çözüm yolu yok...

Dostlar, sürekli, bıkıp usanmadan bu konuları konuşmaya devam edeceğiz. Sabırla, istikrarla...

Şimdi gelelim “Ürün” meselesine...

Turizm ürünsüz olmaz.

Kaliteli, sürdürülebilir, pazarlaması kolay ürünler olmalı.

Sanırım bilmeyenimiz yoktur. Önemli bir kültürel ve turistik bir ürünümüz “sarı yazma”.

Kastamonu tanıtım çalışmaları içinde mutlaka yer alır.

Peki “Sarı Yazma” nedir? Biliyor musunuz, merak ettiniz mi?

Ve “sarı yazma” bu gün turistik bir ürün olarak Kastamonu ekonomisine ne kazandırmakta?

...

Geçtiğimiz yılın sonlarında, İl Kültür Müdürlüğümüzün Somut Olmayan Kültürel Miras Komisyonu üyesi olarak bir çalışma gerçekleştirdik. Sağolsun Folklor Araştırmacısı değerli hocam Kamil Serhoşoğlu’nun önerisi ve İl Kültür Müdürümüz Fahrettin Şenoğlu’nun onayı ile beni de komisyona aldılar. Ben de elimden geldiği kadar az da olsa video kayıt desteği vermeye çalışıyorum.

İşte Kamil hocamın isteği ve şehirce değerini pek de farkedemediğimiz yazma ustası Veliye Martı hocamın desteği ile Cide ilçemizde Sarıyazma Kültürünün önemli bir parçasına dair çalışma yaptık.

Açık söyleyeyim! Hani yukarıda sordum ya; sarı yazma nedir diye...

Ben tam olarak sarı yazmayı bu çalışma sırasında öğrendim.

Tarihini, kültürünü, hikayesini, değerini...

Bu öğreniş beni bir taraftan oldukça mutlu ederken, diğer taraftan da aynı derecede üzdü.

Üzüntüm; değerlerimize verdiğimiz değer, kıymet nedeniyledir.

Size gelecek yazıda, tarihsel bir süreç içerisinde oluşmuş “sarı yazma” kültürünü Kastamonu ile sağlam bir şekilde bağlamak isteyen, bu amaçla Cide’ye bir fidan diken yazma ustası Mehmet Genç’in hayatını ve diktiği fidanın durumunu anlatacağım.

Bu hikaye bizlere, genel olarak değerlerimize karşı takındığımız durumun özetini, nerelerde hata yaptığımızı ve gelecekte ne yapıp ne yapmamamız gerektiğini önemli ölçüde anlatacak bence...

Gelecek hafta görüşmek umudu ile, sağlıkla mutlu ve başarılı günler diliyorum...