Her ne kadar “tarım ve hayvancılık merkezi” desek de Kastamonu’ya, bu ligin saha kenarında top toplayıcısı olmaktan ileri gidemediğimiz ortada, ne sürdürülebilir bir girişimimiz ne de istihdamımız var…

“Gün ola harman ola” bizimki.

Tarım ve hayvancılık aslında bir nevi “dönüşüm” mekanizması…

“Otu et, süt, mamule çevirmek”.

Sihirbazlık değil elbette…

“Gerçeklik”.

Ot giriyor…

Et ve süt çıkıyor.

İnsan aklı, cesareti ve imecesi devreye girerse…

Peynirden tutun da dönüşümün rengi, pastörize süt vesaire, hayal deryasında ada ada geziyor.

Kastamonu’da durum ne?..

“Canlı hayvan” satıyoruz, “süt sağıyoruz”, “mamul” yapmıyoruz.

“Yapmıyoruz” şeklinde kesip atmayayım…

İlla yapıyoruz “peynir” vesaire ama yeterli ve gerekli ölçüde değil.

Aslında bu satırları yazmak artık “bayıyor”…

Senelerdir yazılır mı aynı satırlar?

Yazılıyor işte…

Demirlemiş bir gemi Kastamonu’da tarım ve hayvancılık.

Karaya oturmuş durumda hatta…

“Yan yatmış”.

(Yeniden niye yazdım?..

Ekonomim gazetesinde Ali Ekber Yıldırım’ın “Afgan Çobanlara Muhtaç Olmak”  https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/afgan-cobanlara-muhtac-olmak/754707 başlıklı yazısı yayımlandı dün, lütfen okuyun, Kastamonu’yu okuyacaksınız emin olun satır aralarında.

Giriş kısmını aldım…

“Son dönemde hayvancılıkla ilgili en önemli tartışma konusu Afgan çobanlar oldu. Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın ‘Afgan çobanlar olmasa tarım, hayvancılık yapılamaz’ sözleri üzerinden kırsalda tarımda çalışacak işçi bulunamaması sorunu gündeme geldi… Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın sözleri uzun bir süreden beri hayvancılık yrapan işletmelerin yöneticileri tarafından da dile getiriliyor. Afgan çobanlara adeta muhtaç, mahkum bir ülke haline geldik. Türkiye, bu noktaya nasıl geldi, nasıl getirildi? Biz neden Afgan çobanlara muhtaç hale geldik?”

Yıldırım’ın yazısını özellikle alandaki meslek odaları ve sivil toplum örgütü temsilcileri okusunlar…

Neden bu hale geldik?)

Kastamonu tarım ve hayvancılık sektörünün “küçük işletme, kamu desteği, markalaşma” üzerinden yürümesi gerektiğini 20 küsur yıldır yazıyorum…

Her 3 başlıkta da yol alamadığımızın canlı şahidiyim.

Küçük işletme (aile işletmesi) kalmadı denecek kadar kırıma uğradı…

Genç nesil “özel güvenlik görevlisi” oldu.

Kamunun desteği, hevesi, güveni hep “büyük yatırımcı” üzerine oldu…

Bilmem kaç başlık hayvancılık işletmeleri göklere çıkarıldı.

“Yatırımcı çekmek” lafzı…

Küçük illerin en büyük hastalığı.

Küçük yatırımcıları görmeyen zihniyet…

Panzehiri de yok haberiniz olsun.

Markalaşamadık…

Yerel ürünlerde duvara çarptık.

Hepsini topladığınızda…

Sürdürülür olmaktan çıkmış bir tarım ve hayvancılık manzarası karşımızda tüm kekremsi tadı ile duruyor.

(Kastamonu Ticaret Borsası Başkanı Serdar İzbeli “sahada çalışacak eleman bulamıyoruz” diyor…

Daha bu günler iyi günler!

Freni kopan “çarpık şehirleşme” kamyonu henüz yokuş aşağı inişinin ortalarında…

Köylerin “nüfus kayması” henüz erken safhasında.

Çalışacak yaştakilerin gözü yok tarım ve hayvancılıkta…

“Şehirli milletin efendisi”.)

Not: Devrekani’de inşası süren hayvancılık ihtisas OSB’nin mevcut dertlere ne oranda çare olacağını biliyor muyuz?..

Bilmiyoruz bence.

Personel istihdamında misal…

Afgan kolonileri oluşacak OSB çevresinde.

“Mamul” yolunda…

Hatta “yarı mamul” konusunda ne eyliyoruz?

“Büyükbaş” Kastamonu’ya uygun bir tercih mi?..

“Keçi ile koyun, gerisi oyun” sözünden ne anlıyoruz?

Oyun mu oynuyoruz?..

Niçin küçükbaş hayvancılık üvey evlat?

Not 2: Üniversiteye giriş sınavı sonuçları açıklandı…

“Diplomalı işsiz” otobüsü kalkıyor!

Koşun gençler koşun…

Aman yolda kalmayın.