Bugün Nazım Hikmet’in 61’inci ölüm yıldönümü, dökük de olsa birkaç satır yazmam lazım, manda gönünden yüreğimin kederli kelimeleri ile sarartmalıyım gazete kağıdını…

Nazım Hikmet’i “Nazım” yapan İnebolu’nun 103 yıl öncesine derin bir kuyuya düşer gibi kendimi atmalıyım.

Düşmeliyim de…

Çıkamamalıyım İnebolu’da “dereye düşen bahar” gibi.

1 Ocak 1921 günü ayak bastığı İnebolu’da…

“Yeni yıl” ile birlikte “yeni” bir zihin var olacaktı Nazım Hikmet’te.

“Yeni” olacaktı her şey besbelli…

 İstanbul’dan İnebolu’ya geldiği vapurun ismi “Yeni Dünya” idi.

“Yeni” dünyasına adım adım yürürken Nazım Hikmet…

İnebolu’da karşısına “Spartakistler” çıkmasın mı?

19 gün kaldı İnebolu’da…

Zihni dönüşümünün henüz başlamadığı günler olsa gerek, “Abaş Baba Türbesi” şiirini kaleme aldı, İnebolu’yu anlattığı ve dilimizden hiç düşmeyen “İç Anadolu’ya İlk Bakış” şiirinden çok daha etkilendiğimi ifade etmem lazım bu şiirinden.

Mustafa Afacan Köşe (1)-11

Türbeyi tarif ettiği “Üstünde bir çatı yok, gökler onun kubbesi / Mehtap onun kandili / Yıldızlar onun mumu / Tepede bu mezar cennete bir kapı mı?” satırları yok mu hele…

Nazım Hikmet’in “tasavvufi” hatta “ezoterik” zihnini olduğu gibi ortaya seriyor.

Nazım’ın “Ezoterik” hissiyatının ömrünce kaybolmadığını ileri sürmek istiyorum…

Sosyalist kelimelerinin arka yüzünde hep saklı ve asıl “deruni” bir “anlam” olduğunu iddia ediyorum.

Veya…

Ben öyle tat alıyorum şiirlerinden ne bileyim.

“Abaş Baba Türbesi” şiiri…

“Derdimizi duyunca onu salık verdiler;

Bize onun yerini köylüler gösterdiler...

Gösterip dediler ki ufuklarda coşunca fırtınaların kalbi,

Annesinin boynuna sarılan çocuk gibi,

Yolcusu gelmeyenler koynuna sokulurmuş,

Abaş Baba her derde bir teselli bulurmuş...

Karanlık sularda boğulurken yolcular,

Günahkar Karadeniz onun yerini arar,

Eteğine sürürmüş inleyerek yüzünü.

Ziyaretine gittik onun bu cuma günü,

Öyle azametli ki Abaş Baba Türbesi,

Üstünde bir çatı yok, gökler onun kubbesi,

Mehtap onun kandili, yıldızlar onun mumu,

Tepede bu mezar cennete bir kapı mı?

Derdimize teselli buluruz diye belki,

Dikenli dallarına biz de iplik bağladık,

Biz de köylüler gibi huzurunda ağladık.”  

Nerede “Abaş Baba Türbesi”?..

“Apraş Tepesi”, “Apeş Tepesi” ismi verilen, denize hakim bir yığma tepe.

İnebolu tarihinde önemli bir kimlik “Apaş Baba” ve kardeşi “İbras Baba”…

“Tepeler” ve “Erenler” diyarı İnebolu.

Günümüzde “türbe” yok ortada…

Türk Bayrağı dalgalanıyor tepede.

Vefalı İnebolulular…

Var olun.

(Konu üzerine Kastamonu Kent Müzesi Müdürü Dr. Murat Karasalihoğlu’nun https://www.kastamonugazetesi.com.tr/nazim-hikmet-ve-kastamonu/ adresindeki “Nazım Hikmet ve Kastamonu” yazısı ile İnebolu tarihinin kıymetli araştırmacısı Mustafa Fakazlı’nın http://www.inebolugazetesi.com/haber_detay.asp?haberID=2048 adresindeki “İnebolu Türbeleri” yazısını okumanızı tavsiye ederim…

Zihin açıcı iki yazı.

Ayrıca…

Fotoğraflar için kıymetli ağabeyim Mustafa Fakazlı’yı teşekkür ederim.) 

Not: Kastamonu Belediyesi’nin evveliyatını anlatıyor ulusal bir televizyon ekranında yetkili vatandaş…

31 Mart ertesinde yönetimi devraldıklarında görmüşler ki “nepotizm” mahkumu olmuşmuş belediye evvel zamanda, “akraba kayırmacılığı”, şehrin üst düzey siyasetçileri oğullarını, kızlarını, gelinlerini, damatlarını belediyeye doldurmuşlarmış.

O hale gelmişmiş ki belediye…

“Akraba kayırmacılığı” ile işe alınanlara emir dinletemez olmuşmuş amir müdür takımı.

Doğruya doğru…

Kanayan yaraya parmak.

Araştırmışlar…

Tespit etmişler “akraba topluluklarını”.

Kastamonu Belediyesi’nde günümüzdeki en kalabalık “akraba topluluğu” hangisi peki?..

Merakımdan soruyorum ulusal televizyon ekranında konuşan yetkili vatandaşa.