Bakmayın kış mevsiminde olduğumuza, tam da “mercimek” sezonundayız, renk renk mercimekler pazar tezgahlarında…

Menfaat devrinin mercimekleri bunlar.

Her tarlanın mercimeği tezgahta…

Karşı tezgaha sinyal veriyor.

Zıplıyor yerinde…

Duramıyor.

Düne kadar selam vermediği karşı tezgahları…

Yurt tutmaya hevesleniyor.

Yuvarlandıkça yuvarlanıyor…

Dik duramaz çünkü mercimek.

Omurgasızdır…

Suya koy hemen yumuşar.

Mercimeğin tabiatından vazgeçecek hali yok…

Çorbaya da uyar pilava da.

Köftesi de var…

Bukalemun halt etmiş yanında.

Hala anlayamamışımdır misal…

Kırmızı mercimekten nasıl açık yeşil-sarı karışımı renkte mercimek çorbası çıktığını.

Dışı başka içi başkaymış meğer…

Kanmışız.

Menfaatin ne olduğunu anlamak için mercimek sezonuna dikkat kesilmek lazım…

Suyu az gelen mercimek o dakika “döner”.

“Mercimek gibi”…

“Dönen” yoktur dünya yüzünde.

“Yeşil mercimek dönmez” diye umut ederdim, malum, yassı…

Şerbeti az gelen yassı kadayıf misali, o, daha tatsızmış meğer.

Dönemese de…

Kayarmış ıslak zemine rast geldiğinde.

En hünerlisi…

“Yeşil mercimek”.

“Kırmızı mercimek”…

“Bilye” zaten.

“Sarı mercimek”…

“Sarı sendika” misali, sol gösterip sağ vuran cins, sinsi.

Siyah mercimek var bir de…

Kapkara.

Boylarına poslarına bakmazlar da…

Meksika biberi kesilirler.

Fırını pek severler…

Anında karşı mutfağı gözlerine kestirirler.

Mercimeklerin ortak türküsü “vatan, millet, Sakarya”…

Yok yok, tüm mevzu, menfaat.

Toplumu asla düşünmez mercimek…

Varsa yoksa kendisi.

“Selden kütük kapmak” ile eş soyundukları meşgale...

Mercimek kadar beyinleri ile.

Nisan ayına ersek de…

Kurtulsak yekun mercimeklerden.

Not: Edip Nazlı’nın eczanede konusu oldu…

“Arnavut ciğeri en iyi hangi hayvanın ciğerinden olur?” diye.

Kuzuyu geçtik hemen…

Büyükbaşta karar kıldık.

Edip Nazlı, “Arnavut ciğeri” konusunda belli ki tedrisat yapmamış, sessiz kaldı…

Yüzde 50 artı 1’e uydu.

Dendi ki “En lezzetli Arnavut ciğeri manda ciğerinden olur”…

“Allah, Allah”.

Manda ciğerini bilmem de manda gönünü iyi bilirim…

“Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden, teper ha babam teper, paralanmaz, taşlı yolları”.

“1957”…

“Nazım Hikmet”.

Gönü şiirlere düşecek kadar esaslı olduğuna göre…

Ciğeri de namlı olsa gerek.

Mandanın tüm fiziki haşmetine karşı…

Ciğeri “pamuk” gibi olurmuş.