Cumhuriyetimizin ilk yüzyılını tamamlamamıza sayılı gün kaldı, ilk yüzyıl karnemiz “yukardan aşağı” inen bir ibre, ikinci yüzyılda kalkınma ve gelişme ibresi “U” çizecek…

Her şey evvela bu rüyayı görmekle başlayacak.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ekonomi ve sosyal hayatta kalkınma ve gelişme çizgisi yukarı istikamette bir vilayettik…

Osmanlı coğrafyasındaki ilk ticaret odalarından ikisinin İnebolu ve Kastamonu’da kurulması tesadüf değildi, eğitim hakeza, Anadolu’nun ilim ve irfan merkezlerinden biriydik.

İnebolu Limanı hem bir lojistik merkezi idi İstanbul ile Anadolu’yu birbirine bağlayan hem de ardındaki coğrafyada üretilen ürünlerin “Batı” istikametine çıkış kapısıydı…

Yumurta ihraç eden bir vilayetten bahsediyoruz o devirde.

Günümüzde Kastamonu’daki çoğu varsıl ailenin ilk sermaye birikimlerinin temelinde o devirdeki tarımsal üretim ve ticaretin olması o dönemki yerel potansiyelin gücünü gözler önüne seriyor…

Bugün nesli kesilen kimi tarımsal ürünler eski zamanın başat kalkınma araçlarıydı.

Vaktin ticaret erbabının kılık kıyafetine bakıldığında ise…

Sermaye ile kültürün birbirine koşut yürüdüğünü görüyoruz.

Kravatsız tüccar yok nerdeyse…

Şık takım elbiseler.

Kadınlar iş hayatının içinde…

Dokuma sektörü ön safta.

Konaklar misal…

Şehir hayatının temelindeki ekonomiyi göstermesi bakımından net kanıtlar.

“Taş Mektep”…

“Kastamonu Lisesi”.

Ülkemizin en namlı zanaatkarları ve sanatkarları ya Kastamonu’dan çıkıyor ya da yolları illa Kastamonu ile bir şekilde buluşuyordu…

İsimlerini say say, yaz yaz, söyle söyle bitmez.

Kastamonu Kent Tarihi Müzesi’ndeki kayıtlar başlı başına yeter…

Kastamonu’nun ekonomik ve sosyal gelişmişliğini gözler önüne sermeye.

Sayısız medrese…

Fikri hür tarikatlar.

Mevleviler…

Bayramiler.

Şeyh Şaban’ı Veli…

İrfan müritleri.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1925 Ağustos’unda “Zihniyet Devrimi”ni Kastamonu’da yapması rastlantı değil…

Kastamonu’nun “aklı hür, fikri hür” halkına güveniyordu.

Yanılmadı…

Kastamonu tarihi vazifesini yerine getirdi.

1940’lardan itibaren “olan olmaya başladı”…

Kalkınma yarışında tempomuz peyderpey düştü.

Cumhuriyet hükümetlerinin kalbine giremedi Kastamonu…

Göz ardı edilmeye başlandı.

1950’lerle birlikte kurulmaya başlanan yeni ekonomik yapıda kendine yer bulamadı Kastamonu…

Medet, kamu yatırımlarında arandı, “Şeker Fabrikası” misali.

“Bölge müdürlükleri” geldi…

Kamu çalışanı olmak yeğ görüldü.

Birkaç başarısız girişim sonucunda “sanayi” yolculuğu hepten çıkmaz sokağa girdi…

“Ali Rıza Ambarı” ekonomisi başladı özel girişimcilik namına, “İstanbul’dan al Kastamonu’da sat” devri, sermaye birikimi sağladı mı sağladı bu alandaki işletmelere.    

Özel sektörü olmayan bir ilin…

Ne cesareti olur, ne hayalleri, ne de iddiası.

Kastamonu cesaretsiz, hayalsiz, iddiasız bir il oldu…

Verilenle yetindi.

Ne meslek odaları, ne sivil toplum örgütleri, ne de halk…

Konuşur oldu.

Hala devam eden suskunluğun kökü budur…

Özel sektörün gelişmemesi.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bu tabloyu tersine çevirmek mümkün…

Kalkınmaya ve gelişmeye inananlarla, ufkun ötesini görenlerle, çelik iradeye sahip olanlarla hedefe elbet varılacak.

Umutsuzluk saçanlar, memleketin hayallerini yerle bir etmekle mükellef olanlar, vizyonsuzlar…

Geçtiğimiz yüzyılda kaldılar, kalmaya mahkumlar, ne kadar çabalasalar da çıkışları yok.

Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında kalkınacak ve gelişecek Kastamonu…

Geri çevrilemeyecek bir gidiş bu.

(“15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” kutlu olsun…

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne-Türk Ordusu’na ve polisine-Türk Milleti’ne bomba yağdıranlara ve arkalarındaki emperyalist güçlere ve ne acıdır ki hala siper kazanlara, kılık değiştirerek fırsat bekleyenlere lanet olsun.)