2000’li yılların hemen başı, Vali Enis Yeter “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı” o tarihte, Kastamonu Valisi Mustafa Kara…

Halkın önünde iki lider.

“Ellezler Konağı El Dokumaları Müzesi” açılış töreni...

Halef ve selef valiler bir arada.

Vali Yeter Ankara’dan kalkıp gelmiş…

Vali Kara ev sahibi.

İki valinin ortasında “Kamil Usta”...

En yaşlı ustası atölyenin, ömrü uzun olsun, emeği baki.

Kadınları görüyorsunuz…

Kastamonu tarihinin her aşamasında cömertçe ortaya koydukları emeklerini yeni yüzyılda da dokuma tezgahlarına amade kılmışlar.

Evlerinden çıkıp…

Üretim hayatına katıldılar.

Erkeği ve kadını ile…

Bir “halk hareketi”, ülkemize örnek bir “yerel kalkınma seferberliği”, daha da önemlisi “kadınların toplumsal katmanları tırmanmalarına merdiven” idi o emek.

Unutulmaz…

Daim baki.

(1997 yılıydı, yaz mevsimini yolcu eden vakit sonbahara dönüyordu, yeni atanan vali 15 Eylül’de görevine başladı…

“Eyalet merkezi” mirasçısı kadim vilayet tam anlamıyla bir “valiler şehri” idi zaten.

Derhal ili tanıma gayretine düştü yeni vali…

Gecesi gündüzü yoktu.

Bir ay doldu dolmadı, Olukbaşı güzergahında geniş bir alan olduğu, görmesinde fayda olacağı kaydedildi…

Duyar duymaz makam aracının gaz pedalına basılmıştı bile.

Kömür deposuydu bir tarafı…

Diğer tarafı Milli Eğitim İl Müdürlüğü’nün şerit ve doğrama atölyeleriydi.

O an zihninde şimşek çaktı…

Seneler sonrasını gördü.

Kömür deposunu Taşköprü yolu güzergahında şehir dışı bir alana taşıdı…

Milli Eğitim İl Müdürlüğü’nü de alandan çıkardı.

Atölyeleri ve çalışanları kaldı ama…

O atölyelerde “tarih yazacaktı” çünkü.

Anlattığım Vali Enis Yeter’in Kastamonu’daki hikayesinden kısa bir bölümdür…

“Vedat Tek Anı, Sanat ve Restorasyon Merkezi”.

Kültürel mirasın korunmasına yönelik olarak konakların tadilatı “atıl” olmaya yüz tutmuş bu atölyelerdeki ustalar tarafından yapılmaya başlandı…

Kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel ahşap ev ustalarının yanlarına meslek lisesi ahşap ve mobilya bölümü öğrencileri verilerek “usta- çırak” ilişkisi sağlandı.

Teknik ofis…

Mimari çizimler yapıldı.

Her yönü ile…

Dört başı mamur bir emek.

Dönemin tanığı ve bizatihi merkezin teknik sorumluluğunu sırtında taşıyanlardan Mimar Ahmet Sevgilioğlu’nun satırlarından okuyalım…

“İl özel idareleri, büyükşehir belediyeleri ve bakanlıkça izin verilen belediyeler bünyesinde, korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili işlemleri ve uygulamaları yürütmek, denetimlerini yapmak üzere 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 10. maddesinde hükme bağlanarak 11 Haziran 2005 tarihinde bir yönetmelik çıkartılmış ve kısaca KUDEB olarak anılacak ‘koruma, uygulama ve denetim büroları kurulmuştur’.  Günümüzde onlarca kentte kurulan KUDEB’lerin asıl temelleri bu merkez örnek alınarak oluşturulmuştur. Çalışma ve kuruluş prensipleri ile birçok tarihi ve kültür varlığının ihyasında önemli rol oynayan döneminde enstitü niteliğindeki bu mekânlardan başta Çankırı, Uşak, İstanbul gibi birçok şehre usta, tekniker ve mimarlar yetiştirilmiştir. Yeri geldiğinde 60 kişiye çıkan eleman sayısı ile Toprakçılar, Tahir Efendi, Ellezler Konağı, Memleket Kütüphanesi gibi birçok yapıların onarımları, Şamlıoğlu ve 75. Yıl Cumhuriyet sokakları cephe iyileştirme çalışmaları yanında onarımı yapılan binaların metal aksesuarlarını da bünyesindeki demir döğme atölyelerinde (şimdi depo olarak kullanılıyor) geleneksel sistemlerle yapılmakta idi. Hatta Amasya’ya ve Safranbolu’ya güllap ve kapı kulpları ile aynalarından gönderilmişti.”

Dönemin fotoğraflarına bakıyorum da…

Düpedüz bir “yerel kalkınma modeli” idi yaşanan.

Ölmekte olan zanaatlar diriltiliyor, çıraklıktan ustalar yetiştiriliyor, yerel dinamikler kıpırdıyordu…

Dokumacılık sayesinde ev kadınları yeniden iş hayatına giriyordu.

Vali Yeter dünyada olup bitenlerden bihaber değildi…

Avrupa’da birçok örneği olan kültür köylerinin ülkemizde ilk örneğini Kastamonu’ya kazandırmaya azmetti, “Doğa Kültür Köyü” ismiyle 6 ay gibi kısa zamanda yerleşkeyi hazır hale getirdi, devamı getirilemedi ne hazindir ki.

ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen şehrimize her gelişinde muhakkak uğrar ve yanındaki heyet üyelerine örnek olarak gösterirdi…

Eşi benzeri yoktu.

Güzel günlerdi…

Bugüne emanet.)