70 yıl önce olduğu gibi anlaşmalar mı yaptık, imzalar mı attık? Neden bu kadar ihmal ediyoruz?
İstatistiksel veriler, rakamlar ortada. Kimse aksini iddia edemez. Her gün yaşayarak, kahrederek şahit oluyoruz.
Tarımdan söz ediyorum.
Teknolojide ve sanayide gelişmiş olmanın yanısıra,
gıdaya ve suya hükmediyorsan bununla birlikte güçlü bir orduya sahipsen dünyanın efendisi sensin.
Bunu dörtlü bir sacayağı olarak düşünürsek;
* Ülkemiz teknolojide ve sanayide çok tatminkar olmasa da bir ivme yakaladı diyebiliriz. * Ordumuz her geçen gün hızla güçleniyor.
* Küresel ısınma ve buna bağlı olarak su kaynaklarının azalmasına rağmen, şimdilik su konusunda da çok kötü durumda değiliz.
* Fakat tarımda ve hayvancılıkda durum öyle değil. Özellikle gıdada dışa bagımlılığımız had safhada. Bunu minimum seviyeye indirmek zorundayız. Oysa, biz ne yaptık? Neredeyse tamamen dışa bağımlı hale geldik. Bir zamanlar bu topraklarda yetişen tarım ürünlerini şimdi milyonlarca dolar vererek ithal ediyoruz. Ata tohumuna sahip çıkmak yerine, genetiğiyle oynanmış İsrail tohumlarına çiftçimizi mahkum ettik. Neden? Nedir bizi buna mecbur eden? 70 yıl önce, 1956-1963 yılları arasında ABD ile yaptığımız, elimizi kolumuzu bağlayan o tarım ürünleri anlaşmaları halen yürürlükte mi? Hayır. O halde neden aklımızı başımıza almıyoruz? Neden tarihten ders çıkarmıyoruz?
Kimse çıkıp tarımda iyi durumdayız, çiftçimize sahip çıkıyoruz masalları anlatmasın.
Önce şu soruları cevaplasın.
* Son 30 yılda yok olan tarım arazilerinin miktarı nedir?
* Ülkemizde yetiştiği halde, İthal ettiğimiz tarım ürünlerine her yıl ne kadar para ödüyoruz?
* Çiftçi sayımız 30 yıl önce neydi, şimdi ne kadar?
Bakınız, Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda Türkiye'de nüfusun % 82 si tarımla uğraşıyordu. Ziraat mühendisi sayımız çok azdı. Veba salgını hayvanların ölümüne neden oluyordu. Köylü doğudaki aşiret hakimiyeti nedeniyle ağaların baskısı altında idi. Bu yetmez gibi öşür ve hayvan vergisi köylüyü bunaltmıştı.
Bunu gören Atatürk tarım devrimi yaptı. Köy kanununu çıkardı. Aşar vergisini kaldırdı.
Köylüye tarım araç ve gereçleri, tohum, fidan, ilaç dağıtıldı. Uygun kredi verildi.
Ankara Yüksek Zıraat Enstitüsü başta olmak üzere ziraat okulları açıldı.
Başarılı tarım politikaları çok kısa sürede güzel sonuçlar verdi. Ekilebilir tarım arazilerimiz 4-5 kat arttı.
1923-1929 yılları arasında tarımsal üretimin yıllık büyüme hızı % 9'u buldu.% 8.6 lık milli gelirin büyüme hızını geçti.
1924 Dünya Ekonomik Buhranı ve 1939-1945 2. Dünya Savaşı Türk tarımına büyük darbe vursa da tekrar toparlandık.
1939 ile 1969 tarihleri arasında ABD ile 55 ikili anlaşma imzaladık. Bunların bir kısmı tarımla ilgiliydi
Özellikle, 1950 de iktidara gelen Demokrat Parti döneminde yapılan 3 tarım anlaşması Türk tarımına büyük darbe vurdu.
1. Tarım Ürünleri Anlaşması 12 Kasım 1956 peşinden 1 yıl sonra, 25 Ocak 1957 de yapılan ilave anlaşma
2. Tarım Ürünleri Anlaşması 20 Ocak 1958
3. Tarım Ürünleri Ticaret Anlaşması 24 Şubat 1963
Dünyanın eşkiyası ABD ile yaptığımız bunlar ve benzeri anlaşmaların içeriğini, hangi tarafın lehine olduğunu ayrıntılarıyla yazmaya gerek var mı?
Atatürk'ün ölümünden sonra daha o günlerde bizimle uğraşmaya başlayan sahte müttefikimiz bugün de kuyumuzu kazma derdinde ve bundan asla vaz geçmiyor.
Bunu bildiğimiz halde tarımın ihmal edilmesini anlamıyorum.
Bir önceki yazımda çiftçimize mutlaka sahip çıkmamız gerektiğini rakamlarla örnekler vererek anlatmıştım.
Bugün en çok efelendiğimiz ülkelerin başında ABD ve İsrail geliyor. Bu gayet güzel ve memnuniyet verici. Demek ki artık dik durabiliyoruz! Ama kuru kuruya dik durmakla olmuyor. Bunu uygulamarla da desteklemeliyiz. Nasıl mı? Tarımı canlandırarak, gıdada dışa bağımlılığı azaltarak, her alanda kendi kendimize yeter hale gelerek.