Takvimler Miladi 1873 yılının son ayında, 20’nci gününü dökerken kışın ayazına yaprağını,

Dünyanın incisi İstanbul’un Fatihini yad eden ilçesinin, Sarıgüzel semtinde bir erkek çocuğu “merhaba” dedi dünyaya…

Efendiliği, titizliği, tertibi ismine taşınan ve dostlarınca Temiz lakabı verilen Tahir Efendi, RAGİYF ismini üfledi küçük çocuğun kulağına…

Ebced hesabıyla 1290 senesini vurgulamak için bir kuru ekmeğin ismini seçmişti.

Ne var ki, bu isim, sadece Tahir Efendinin dudaklarında yer buldu kendisine.

Ailesi ve yakınları AKİF dediler ona…

Akif oldu küçük çocuk!

Allah’a yönelen bir Akif…

İbadetini hiç aksatmayan bir Akif…

İşinde sebat eden bir Akif…

Direnen bir Akif…

İsmiyle müsemmalaştı Akif. 

4 yaşına geldiğinde tahsil hayatına ilk adımı attı Akif, mahalle mektebinin kapısını aralayarak.

İbtidai mektebi ve rüştiyenin ardından mülkiyeye gitti.

Tarihler 1888’ i gösterirken, mülkiyenin âli kısmındaki ilk senesinde Akif ve ailesinin hüzün yılı yaşandı.

Önce Tahir Efendinin ebedi aleme irtihalinin acısını yaşadı aile. Ardından, büyük Fatih Yangınında evleri küle döndü.

Akif, bu yaşananlar üzerine mülkiyeyi bırakıp, bir an önce iş sahibi olabilmek gayesiyle Baytar Mektebine geçiş yaptı.

1893 yılında, 20 yaşında mezun oldu baytar mektebinden, kürsünün zirvesinde yer alarak.

Ve memuriyete merhaba dedi günler sonra.

25 yaşına geldiğinde İsmet Hanıma söz verdi “bir ömür aynı yastığa baş koymak için”.  6 evlat verdi İsmet Hanım Akife… Feride, Cemile, Suat, Emin, Tahir ve İbrahim Naim. İbrahim Naim 1,5 yaşında iken evlat acısını yaşattı Akif ve İsmet Hanıma.

20 yıllık memuriyetine, amirine yapılan haksızlığa tahammül edemediği için son verdi Akif. Üstelik, işine son verilen müdürün yerine en güçlü aday kendisi iken…

Cihan harbinde Almanya’ya gitti, Müslüman esirlere gerçeği göstermek için… Ve bunlardan taburlar dolusu gönüllüler geçti Osmanlı safına…

Arabistan çöllerinde Lawrence ve Lawrence’ ların karşısındaki en güçlü silahı oldu Teşkilat-ı Mahsusa’nın.

Mondros Mütarekesinin ardından Türk’e dayatılan Sevr paçavrasına karşı duran en güçlü kalem oldu.

Ve Milli Mücadelenin Kalem Komutanı olmak için 10 Nisan 1920 günü İstanbul’dan Ankara’ya hareket etti.

Akif, 24 Nisan 1920 günü ulaştı istiklal ruhunun kalbine.

Eskişehir, Antalya, Burdur, Afyon… Onlarca şehir ve kasabayı dolaştı… Gecesiyle gündüzüyle Milli Mücadeleyi anlattı.

Burdur Mebusu olarak girdi Meclise…

Ve 19 Ekim 1920 günü Kastamonu’ya vasıl oldu.

Kastamonu’dan yaktığı meşale bütün yurdu aydınlattı sımsıcak…

Nasrullah Camii kürsüsünden haykırdığı vaazı Sebilürreşad Dergisi sayfalarıyla taşındı Anadolu halkının yüreklerine…

Ve Milli Mücadelenin Kalem Komutanı Oldu.

12 Mart 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisinin duvarlarında yankılanırken İstiklal Marşı… Alkış tutanlar ellerin içi kızarırken coşkudan ve heyecandan… Şairi Mehmet Akif utancından salonun dışına çıktı.

Mebusluğu sadece bir dönem sürdü Akif’in…

1 Nisan 1923 tarihinde seçim kararı alındı. Milli Mücadeleyi yapan Kurucu Meclisin en önemli mebuslarından birisi olan, İstiklal Marşı’nı yazan, İslam dünyasının Şair-i Azamı Mehmet Akif, ikinci mecliste yer almadı.

5 Mart 1925 tarihinde, Mehmet Akif’in başyazarı olduğu Sebilürreşad Dergisi son sayısını çıkardı. Bir gün sonra da birçok yayın organı ile birlikte kapatıldı.

Derginin kapatılmasının şaşkınlığını üzerinden atamadan daha büyük bir şaşkınlık ve ızdırap yaşadı Akif. Milli Mücadelenin en güçlü savunucularından birisi olan Sebilürreşad Dergisinin sahibi ve yakın dostu Eşref Edib, vatana ihanet suçlamasıyla İstiklal Mahkemesi tarafından tutuklandı. Bu da yetmedi, Akif’in peşine de hafiyeler takıldı.

 yüreğindeki vatan, millet, bayrak, hürriyet aşkını mindere çalan hüzün, kırgınlık ve hüsranı dengine vurarak Mısır yoluna vurdu bedenini…

Yüreği daima vatanında kalarak…

1936 yılına kadar süren on yılı aşkın bir hasreti yaşadı Mısırın çöl sıcağında…

Kendisine tevdi edilen ve bin lira avans verilen Kur’an-ı Kerim meali vazifesini yapmaktan vazgeçti, Mısır’da yaşarken… Aldığı avansı iade etti Türkiye hükümetine…

19 Haziran 1936 tarihinde İstanbul’a geldi.

Hastalığı iyice ilerlemiş, hayatın ve yaşadıklarının yükünü omuzları kaldıramaz hale gelmişti.

27 Aralık 1936 Pazar günü, çektiği bütün sıkıntıları, yaşadığı bütün hüzünler sona erdi ve sonsuzluk alemine göçtü.

Cenazesi üniversite gençliğinin omuzları üzerinde yürüdü ebedi istirahatgahına kadar. Hayallerini kurduğu Asım’ın Nesli bastı bağrına naaşını… Ve bu millete en büyük armağanı olan İstiklal Marşı gırtlakları yırtarak, gözlerden seller akıtarak Akif’e son vedasını yaptı.

Asım’ın Nesli diyordun ya, gerçek bir nesil oldu…

Gençliğin yüreğine senin sevgin ve hasretin doldu…

Ruhun şad olsun Destan Adam…

Ruhun şad olsun Mehmet Akif…