Kirazlı Yaylası’na çıkmak için Araç çıkışından Boyalı yoluna saptık, yine de yol tarifine ihtiyaç var, telefonun ucundaki ses nokta atışı tarif verdi…

“Asfalttan ayrılma”.

İki kenarında sıradağların yükseldiği asfalt yolda gittik, gittik, gittik…

Bulutlara başımızın değmesine ramak kalmıştı ki Kirazlı Yaylası’na erdik.

Hakikaten “erdik”…

Nereden nereye gittiğimizin hikmetine vardık.

Güzele güzel demeyin Kirazlı Yaylası’nı görmeden evvel…

Yeşil orman ve sarı toprağın mavi gök ile harman olduğu eşsiz renk curcunası.

Araya montofon ineklerin siyah ve beyazı ile simentallerin ala renkleri de girince…

Başınız dönüyor ister istemez.

Jersey de mi gördük renk şelalesinde tepetakla düşerken?..

“Yerli” idi belki de.

(Yerli ırk inek görmeye görmeye Anadolu’da…

Yerliyi tanıyamaz olduk iyi mi?

Uruguay ineklerini sor…

Gözü kapalı tanırız.)

Ağustos sıcağında, güneşin en asabi saatlerinde, beton üzerinde yumurta pişerken…

Bu serin hava nereden kaçıp gelmiş Kirazlı Yaylası’na.

Buzluğa kim koydu bizi?..

Gardırop kapısı kırdırtacak kadar soğuk.

İçinde dostluğun boy verdiği bir bahçe…

Fırında pişen et sizin olsun, patatese talibim, “yerli” neticede.

Ah Anadolu…

Yerli kala kala bir patatesin mi kaldı?

Soğan da “yerli”…

Sarımsak da.

“Ne yersen osun” derler…

Yerli ye ki yerli kal.

Protein olmazsa olmasın…

Bu vatanı patatesle, soğanla, sarımsakla kurtarmadı mı dedelerimiz?

Elbette “köy göçüren” otu…

En yerlisi o.

En direngen…

Baş eğmez.

Kara üzüm…

Yaz masasının olmazsa olmazı.

Ayran…

Köpüklüsü sizin olsun.

Kaç hane var birbirine komşu yaylada…

Evvel zamanın geleneksel ahşap yayla evleri kırık dökük de olsa zamana meydan okuyor, karşılarına “modern” evler dikilmiş, gelenekselin yanında saf tutuyorum elbette.

Yerli olan geleneksel evler çünkü…

Betonarmelerin yüzüne dönüp bakasım bile yok.

Modern, çürütüyor…

Benzeştiriyor.

Yerli, yaşatıyor…

Fark yaratıyor.

Evvel zamanın “üretim merkezi” yaylalar…

Günümüzde “sayfiye merkezi” oldu.

Hayvan otlatma bitti…

Yaylalar yazlıkçıların.

Tekaüt vatanı yaylalar…

Arada birkaç sürü varsa da, o da, gitti giderin son yolcusu.

Yaylalarını üretimden tüketime dönüştüren kaç ülke vardır?..

Market poşetleri elde.

“Yayla turizmi” kelamı zaten tüm gerçeği göz önüne seriyor…

Nerede yayla turizmi varsa orada üretim bitmiştir haberiniz ola.

Yerli gitmiştir…

Yabancı gelmiştir.

Oysa…

Asfalt kenarına birikmiş orman atıkları bile nafakayı çıkartmak için emre amade bekliyor yaylada.

Tomruk yüklü kamyonlar asfalta keder…

Ekonomide dünyalara bedel.

Kastamonu, her ferdinin refah ve ferah içinde yaşayabileceği ekonomik potansiyele sahip, taşı toprağı altın…

Kirazlı Yaylası’nda bir kez daha bu gerçeği gördüm.

Dağ boyu asfalt döken devletim…

Can feda.