İlkokula başladığımda Atlambaç’tan Bakımevi’ne göçtük, sene 70’lerin sonuna ramak kala, “Emniyet” ile “Ticaret Lisesi” arasında kalan çimenlikte yapılaşma yeni başlamıştı…
Ermeni ustaların “yüreği bayram yeri gibi cıvıl cıvıl”.
Kırsal üretim bahçesiyle, kümesiyle, ahırıyla boylu boyunca…
Bir tarafımız “yamaç”, yamacın adı “Sarıkaya”, kayanın içinde mağara.
Hemen batı istikamete koşup iki atlayışta dereye inivermek, ipin ucuna bağlı taş ile yosun tutmak en çocuksu oyun, yosunları yeniden dereye salacaksak ne diye avlardık meçhul…
Derenin bir kenarında enstitünün “devrimci” öğrencileri, diğer kenarında “ülkücü” öğrenciler, köprüler “ring”.
Ortadan ikiye bölünmüş şehir…
Kardeşin kardeşe meydan dayağı.
Benzinliğin kenarında otogar…
“Hakkılar ölmez”.
Emniyet’in şimdiki yerinde biçimsiz devasa bir bina…
Düğün salonu muydu ne?
Güvercin yuvasına dönmüştü içi…
Belediyenin işi miydi acep o kazulet binayı dikmek?
Ve cinayet işlenen bahçe içindeki konak…
Çocukluk yıllarımın travması.
Asker kaçağı katil…
Haftalarca söylencesi sürdü.
Niye öldürdü?..
Nasıl öldürdü?
Hemen ardında büyük top sahası…
Şehrin futbol yıldızlarının buluştuğu çim/toprak zemin.
Emniyet ile bizim “apartman” arasında kalan bölümde de bir futbol sahası vardı küçük…
Amatör takımların antrenmanına şahit olurdum.
Fikir illetini Eğitim Enstitüsü’nden taşan iklimden kapmışsam, futbol illetini de o bahçeden kaptım kesin, önüm siyaset-ardım futbol…
İnekler yayılırdı sabahtan öğlene.
Hastalıklarda Rehabilitasyon’dan iğne vurmaya gelen fedakar hemşire ablalar…
Yaz aylarında Kur’an Kursu.
Çocuk zihni muhakkak merak ile rota buluyor…
Sarıkaya’daki mağaranın içine girmeye yönelik cesareti toplayamadan yıllar geçti gitti, yamaca tırmanmak da ayrı dertti zaten, Everest’imizdi.
Çocukluk siluetimdi Sarıkaya…
Göğsündeki mağara korkumdu.
Dün önünden geçerken gördüm ki…
Boşuna korkmuşum onca sene yamaçtan da mağaradan da.
Dozer un ufak ediyordu yamacı…
Mağara sizlere ömür.
Ne siluet kaldı, ne korku, ne de anı...
“Rahatladım”.
(Bakımevi Caddesi, Safalan Caddesi, Aycılar…
23 Ağustos Ortaokulu.
Ortaokulun kuzey yönünde basketbol sahası vardı, güney yönünde de basketbol sahası vardı, kuzeyde ayrıca futbol sahası olarak kullanılan bahçe…
Ağaçlar sınırdı otogarla.
Futbol sahasının yerinde çirkin bir yapı var günümüzde…
“Spor salonu”.
Kuzey basketbol sahası terkedilmiş boş alan…
Yere beton atıp iki pota koymak çok mu zor?
Güneydeki de yok sanırım…
Kuzeydekinin halini görünce “kafamdan fes düştü”.
Aycıların, Sarıkaya’nın, Bakımevi’nin çocukları o sahada basketbol öğrendi, mini futbol maçlarında maharetini sergiledi, duvar diplerinde nefeslendi…
Çocuklar, gençler, yaşlılar bile o sahanın müdavimiydi.
Yıkmakta ustayız…
“Mimarisi çirkin-sosyal kapsayıcılığı dar yapıların” hastasıyız.)
(Esentepe’de geniş çayır alanlarını vardı…
Mahalle maçlarında Esentepeli çocukların sahasıydı.
Bakımevi’nden çıkıp Esentepe’ye varana kadar yaya…
Çelimsiz bacaklarımızda zaten derman kalmazdı.
“Şehirleşme” denen vahşi kapitalizmin imar izdüşümü…
En çok çocukları vurdu.
Yalan yanlış parklar ve spor alanları ile…
Uyutuldu nesiller.)