Cami avlusunda toplandık, ikindi vakti bile mevsim normaline çekemeyecek kadar güçsüz iklim krizini, Vakıf yokuşunu çıkmışım yayan ki sormayın…

Çareyi asa suyunda bulmak umuduyla.

Başları göğe erdi erecek ağaçların altına mı atmalıyım zihnimi?..

Caminin sundurmasına mı mevzilenmeliyim?

(Caminin dış cephe restorasyonunu beğenmedim…

İçi Allah Kerim.)

Ekseriyetle tanıdık simalar…

Ağabeyler, amca beyler, teyzeler.

Aralarında delikanlı kalmak ne bahtiyarlık…

Gelecek vaat genç futbolcu gibiyim.

Vaktiyle İstanbul diyarına göçenleri de az çok gözüm ısırıyor…

Merhabamız olmuş geçen seneler içinde.

Bu bivefa şehir çocuklarına sahip çıkmadı…

Sırtlarında yorgan döşek yol eylerken gurbete utanç duymadı.

Kaç yüz bin kişi eksildik şehrin girişindeki mavi tabelada yıl yıl?..

Durmuyor “insan kayması”, “demografik erozyon” bitmiyor, gelecek umudu gurbetten yana dem vuruyor.

Avlu doluyor adım adım…

En az yarım asrı Kastamonu’da geçirmiş hemşerileri yalnız bırakmıyor dönülmez yolculuğa çıkan hemşerilerini.

Kastamonu siyasetine damga vuran “Bakan” avluda, şehrin her göçen direğinin son yolculuğunda olduğu gibi, yüzünde keder…

Biliyor ki gidenin yerine yenisini koyamıyor bu şehri bivefa, “Kastamonu Kültürü” her giden “yerli” ile bir miktar daha haznesinden eksiliyor, kederinin sebebi bu.

Şeyh Ziya Efendi’yi her Kastamonulu bilmezse…

Ortada ciddi bir sorun var demektir.

Kastamonu’nun Kuvayi Milliye teşkilatından bihabersen hemşerim…

Yahut aynı teşkilatın kadın kolundan.

Baharzade Feride Hanım’ı da bilmezsin?..

Vah vah.

Aşık Yorgansız…

İhsan Ozanoğlu.

Rıfat Ilgaz…

Oğuz Atay.

Üsteğmen Şevket Bey’i bilir misin bivefa hemşerim?..

Ya Tatlızade Emin Bey’i?

Çok partili dönemde seçilen Kastamonu’nun ilk kadın vekili avluda…

Başında beyaz örtü.

Kastamonu’ya sahip çıkmak evvela cenaze merasimlerinde başlar…

Ebediyete giden emektar yolcuya vefa.

Şehrimizin önceki iki belediye başkanı avluda…

Yerel yönetim “yerel” kıymetlere vefa duymakla ilintili en çok.

Tanımakla başlar yereli…

Unutmamakla devam eder ünite.

Ticaret odasının eski başkanı var…

Kadim Kastamonu’ya uzanan yol taşlarını takip etmeyi ihmal etmez.

Vali avluda…

“Yerel” kıymetlerimizden haberdar besbelli.

Okul yaptırmış, kütüphaneler bağışlamış, arşivlerini kamunun hizmetine sunmuş bir ebediyet yolcusunun huzurunda bulunmamak olmaz…

Emsalsiz bir adanmışlık çünkü yolcunun ömrü.

Evvela insanlığa…

İlla Kastamonu’ya.

Yereli sevmenin, sahiplenmenin, payandası olmanın bir görevi de cenaze merasimlerinde hazır kıta olabilmektir…

Yerli olmanın gereğidir.

“Yerli” olmak dışında bir yolum(uz) yok…

Hem “genetik” hem de “memetik” (zihinsel).

Not:  Anne, “11” ve “7” yaşındaki çocukları ile şehir içi dolmuşa biniyor, dolmuş kooperatifine ait biniş kartı ne kendisine ait ne de çocuklarına ait üzerinde yok, kredi kartı da yok yanında…

“Keş” ödemek istiyor.

“Hay, hay”…

“75 TL”.

“Öğrenci” yok hesapta…

Hepsi “büyük”.

Öğrenci sayılmak için kooperatifin verdiği biniş kartı elzem…

Kartı yoksa öğrencinin gözünün yaşına bakmak yok mu, nakit ödemek isteyen öğrenciler için serbest biniş kartı yok mu, çok mu zor?..

Süt içemeyen yoksul çocuklar dolmuştan da mı mahrum kalsınlar?

Kredi kartı ile ödeme yapsaydı anne…

“64.5 TL” ödeyecekti.

“Mesafeye göre ücret” vaadinde bulunan belediye yönetimi…

Daha “büyük” ile “öğrenci” ayrımı yaptıramıyorsun dolmuşçulara.

“Sosyal belediyecilik” öyle mi?..

“Halkçılık” vesaire!