BÜTÜNÜ GÖREBİLMEK...
Merhaba dostlar. Geçen hafta yüzeysel
bir tarama ile Kastamonu Sahilimize
dair incelememizde Çatalzeytin’den
Evrenye’ye kadar gelmiş,
devamını bu ve sonraki yazılara bırakmıştık.
Bu yazıda da kaldığımız yerden yani
İnebolu’dan başlayıp gidebildiğimiz
yere kadar gidelim inşallah.
İnebolu, özellikle deniz kum güneş
bakımından, diğer tüm sahil ilçelerimizden
daha zayıf durumda maalesef.
Özellikle, büyük beklenti ve ümitlerle
tersaneye tahsis edilip kurban
edilen plajımız sonrası İnebolu’da
bu anlamdaki turizm tamamen bitmiş
vaziyette.
Plajımızı kurban ettiğimiz tersane
ise kesinlikle İnebolumuza beklenen,
ümit edilen katkının çok çok
azını dahi verebilmiş değil.
Açıkçası neredeyse son 40 yılına şahit
olduğum bu muhteşem şehri nasıl
bu hale getirebildik, bunu anlamak,
mantıklı nedenlere sığdırmak
imkansız geliyor bana.
Neyse, konumuza dönecek olursak,
bu gün İnebolu’nun elinde deniz-
kum ve güneşten çok ama çok
daha değerli bir fırsat var. Bu fırsat,
yalnızca İnebolu’nun değil, aynı zamanda
genel anlamda Kastamonu’nun
da büyük bir avantajı konumunda.
Daha önce bu konuda Nasrullah gazetemizde
detaylı bir yazı yazmıştım.
Bu büyük fırsatımız Romalı Kahin
Aleksandros ve Glykon Kültü.
Geçen yazıda ne demiştik. Turizm
hikayedir. Muhatabında etki uyandıracak,
ilgi görecek, dikkat çekecek
hikaye. İktisadi bir yaklaşımla anlatacak
olursak; satacak, para edecek
değer.
İşte bu anlamda, Romalı Alksandros’un
hikayesi, bölge turizmi adına
kolaylıkla satabileceğimiz, insanları
buraya gelmeye ikna edebileceğimiz
yeterlilikte ve kalitede bir fırsat sunuyor
bize.
Uluslararası anlamda pazarlayabileceğimiz,
yüksek katma değer bırakabilecek
çok önemli bir fırsat.
Evet, İnebolu’nun turizm anlamında
en güçlü fırsatı Romalı Aleksandros’tur.
Umarım bunu bir gün akıl
edebilir, farkedebiliriz.
Sonra, hala yeterince idrak edemediğimizi
düşündüğüm, geleneksel
mimari yapısı, destansı hikayesi ile
Milli Mücadele’nin Anadolu’ya açılan
kapısı, lojistik ve istihbarat üssü
oluşu, İstiklal Madalyası, 9 Haziran
ve anlamı, 18 ve 19. asrın önemli bir
ticaret limanı oluşu, İnebolu’nun
önemli turizm değerleri olarak sayılabilir.
Devam edelim. Bu yazı dizisinde
amacımız öncelikle coğrafyamızın
yüzeysel ve hızlı bir şekilde röntgenini
çekmek. Tüm Kastamonumuzu
bu şekilde inceledikten sonra,
bölge bölge, rota rota detaylara ineceğiz.
İnebolu’yu geçtikten sonra yine İnebolu
sınırlarında yer alan Özlüce ve
Yunus köylerimiz var. Bu iki köyümüz,
İnebolu’nun plaj eksikliğini bir
nebze de olsa giderebilen bir yer. Biraz
ilgi ve düzenleme ile önemli bir
turizm noktasına dönüştürülebilir.
Yine bu noktadan biraz içeride, sahil
turizmi kapsamında değerlendirebileceğimiz
muhteşem deniz
manzaralı Kale Türbe tepesi ve çevresi
bölgenin önemli noktalarından.
Macera turizmi kapsamında değerlendirebileceğimiz
Anday Kanyonu
ise yine önemli bir fırsatımız.
Devam... Özlüce ve Yunus Köylerimizi
geçtikten hemen sonra, Doğanyurt
sınırına yakın Köroğlu Köyü
Koyu (Kadırga) gözden ırak küçük
cennet bir köşe. Burası sınırlı sayıda
konuk ağırlayabilecek şekilde Glamping
alanı olarak düzenlenebilir.
Geldik Doğanyurt ilçemiz sınırlarına.
Burada sahil turizmi adına çok
çok önemli bir fırsat Kayran Koyu.
Burada tüm aile olarak birkaç kez
kamp yapmıştım ben de. Muhteşem
bir yer. Tam bir deniz kamp alanı.
Bu alanda, bozmadan kirletmeden
akıllı etkin bir proje uygulanarak
doğa - deniz teması üzerine kurulu
bir kamp alanı rahatlıkla yapılabilir,
işletilebilir.
Tabi yine çok ama çok dikkat etmemiz
gereken şey, abartmamak, işin
suyunu çıkartmamak.
Kusura bakmayın bunu söylemek
zorundayım.; Millet olarak bizler
özellikle son 3-4 asır içinde çok fazla
dejenerasyona, bozulmaya uğradık.
Bunun birçok sebebi var. Netice
olarak bu gün geldiğimiz noktada
bizler sanatı, bilimi, estetiği, doğayı
önemsemeyen, yalnızca kazanmak(!)
üzerine güdülenmiş aç gözlü
bir toplum haline geldik çoğunluk
itibariyle.
O nedenle bir noktada fırsat gördüğümüzde
ilk yaptığımız şey dibini
sıyırmak oluyor.
Bu yüzden toplumsal gelişim için,
iktisadi gelişim için atmak zorunda
olduğumuz adımları aklı selim ile
atmalı, yaratılışın doğal dengesi
orta yoldan kesinlikle taviz vermemeliyiz.
İşte son 3 yılda yaşadıklarımız ortada.
Salgın, sel, deprem...
Doğanın, tabiatın, yaratılışın kurallarına
aykırı davrandığımızda, nelerle
karşılaşabileceğimizin en somut
delilleri değil mi?
Kayran’dan sonra durağımız Doğanyurt
ilçe merkezimiz oluyor. Sahil
hattımıza dair genel bir değerlendirme
yaptığımızda turizm açısından
en zayıf ilçemiz Doğanyurt olarak
görünüyor. Ancak Doğanyurt ilçemiz
sahil hattı boyunca sahip olduğu
Kayran, Marcula, Nalbant gibi
genel ulaşıma kapalı gizli cennet
koyları ile aslında deniz turizmine
dair çok farklı bir fırsatı bize sunuyor
olabilir.
Tarih ve doğa sentezi ile harika bir
turizm ürünü ortaya koyabiliriz. Düşünsenize,
bu sularda dolaşmış
farklı farklı milletlerin teknelerinde
gezintiye çıktığınızı.
Hadi size bir ipucu vereyim. Kız erkek
farketmez. Korsanlık genelde
çocuklar için sempatik bir oyun aracıdır.
Hem biz büyükler için de ilginç
gelmez mi bu kavram...
O baba Hızır Reis de nihayetinde bir
korsan değil midir?
Denize dair anlatabileceğimiz, o
mangal yürekli Rahime Kaptanımız
var bir de...
Kısacası hikaye bol. Bize gereken eylem...
Şimdi farkettim. Benim çok sevdiğim
muhteşem mini bir koyumuz
daha var. Lavda Koyu. Kayran’ı hemen
geçer geçmez. Araçla ulaşım da
mümkün.
Evet, bulmacanın (puzzle) parçaları
birleşmeye başladı. Haftaya Cide ilçemizi
de inceleyip, resmin tamamına
bakmaya çalışacağız.
Elimizde öylesine boş boş duran Karadenizimizi
nasıl değerlendirebileceğimize
dair fikir yürütmeye, kafa
karıştırmaya çalışalım azıcık.
Saçma bile olsa koyalım düşüncelerimizi
ortaya.
Bu sayede konuşma ve düşünme fırsatı
yakalamış oluruz.
Konuştukça da, gelişir, öğrenir, farkederiz.
Haydi! Biraz hareketlenelim...