Bundan 50 yıl öncesinde Anadolu’nun ortasında bozkır’da soğuk bir 31 Aralık günü… 
Hava buz gibi, 


Şehrin can damarı olan MKE fabrikalarının paydos sireni uzun uzun ötüyor. Açılan kapılardan yüzlerce kişi şehre doğru bir nehir gibi akmaya başlıyor. Sağa sola kıvrılan yollara yayılan kalabalıklar git gide azalarak kayboluyor.
Fabrika kapısı kapanıyor etraf ıssız, etraf sessiz. Bacasından duman tütmeyen fabrikada ertesi sabah sirenine kadar hayat duruyor.
İnsan nehri şeklinde akan nehir dört bir koldan şehrin sokaklarına dağılırken aralarından biri elinde filesiyle çarşının ortasında etrafına bakınmaktadır.

Cebrai̇l Keleş Köşe (7)-7
 Bozkır kasabasında hayat…

İbrahim bu fabrikada çalışır, bu kasabada yaşar. Yıllar öncesinde çiftçilik yaparken köyünün yakınlarına fabrika kurulunca artık o bir işçi olmuştur. Küçük kasabası da birden bire sanayi şehrine dönüşmüş, kocaman bir ilçe olmuştur. 
İbrahim bu coğrafyaya yabancı değildir. Buraların, bozkırın yerlisidir. Köyü artık mahalle olup şehre karışsa da yaşantısı halen köy hayatıdır. Yine de artık bazı farklı şeyler girmiştir hayatına. Dünya değişmekte, kasaba büyümekte, şehirleşme her yerde kendini göstermektedir.
Yeni yaptıkları, gördükleri şeylerden biri de, yılbaşlarında bir piyango bileti alıp bir iki gün hayal kurmak, evde çoluk çocukla tv de yılbaşı programını izlemektir.


İşte yine bir yılın son günüdür ve şehre gelmiştir İbrahim, 
Çarşıda akşamın karanlığına kalmadan alışveriş yaparak eve gitmenin hesabında olan kendi gibi fabrika işçileri vardır. Sokaklar seyyar tezgâhlarla dolmuş taşmış, her türlü ürünün pazarlandığı açık hava pazarı haline gelmiştir.

Cebrai̇l Keleş Köşe (6)-8
Dumanlar yükselirken teneke sobalardan, sokak satıcıların bağrışları birbirine karışır.
Oyuncak, kırtasiye ve kıyafet satanların önünden hızla geçer, meyve, sebze tezgâhlarına yanaşır. Önce portakal, sonra biraz mandalina alır. Sonra bu kadar yeter bize, diye elindeki fileyle dolmuş durağına doğru yönelir.
Dolmuş durakları birbirinden afili araçlarla doludur. İçleri perde süsleriyle, dışları ise o zamanın en moda arabesk şarkılarının sözleriyle bezenmiştir. 


Şoförler direksiyonda Ferdi, Orhan, Müslüm dinlerken, onlara özenen, onlar gibi olmak için çabalayan genç muavinlerde en fazla müşteriyi sığdırmak için birbiriyle yarışır.
“Arkayı beşleyelim ağabeyler, bak tabure de yer var, sen ilk durakta ineceksin ayakta idare et abi …”
Elde fileyle biner dolmuşa İbrahim, herkes tanıdık, tanış ya da akrabadır. Dolmuş muavini de hepsini tanıdığından, kimin nerede ineceğini bilir.
Ustasına sesler, 
-Kel Mustafa durağında ineceeek var…
Ford marka kırmızı renkli her tarafı yazılarla süslü dolmuşun kapısı durmadan açılır.
Muavin havalı biçimde yolcuları durakta indirir. 
İbrahim mahalleye gelir elinde fileyle, her biri ya akrabası ya köylüsü olan tek katlı bahçeli, kerpiç evler arasından geçer. Eşiyle elleriyle yaptığı gecekondusuna girer.


31 Aralık gecesi bozkırda bir kasabanın kenar mahallesinde iki göz odada.
Ailenin büyükleri evin salonunda kerevet/sedir üstünde çay içip sohbet ediyorlar. Çocuklar ise duvar diplerindeki minderlerde, arkalarında içinde kamış olan yastıklarla oturuyorlar, evin tek lüks eşyası. S/B Televizyon. Ne çıksa izleniyor zaten tek kanal var. Sık sık arıza oluyor ve ekrana Necefli maşrapa geliyor. O da ilgiyle izleniyor.
Ortada koca bir soba yanıyor, üstünde koca bir ibrik, çaydanlık ve tencere var. 
Tüm aile yılbaşı programı için tv karşısında yerini almış.
Dışarıda kar atıştırmaya başlıyor.
Dünya dönüyor.
Bir yıl daha sona eriyor.

O gecenin üstünden yaklaşık yarım asır geçmiştir.
Yıl 2024 yine bir 31 Aralık günü.

Cebrai̇l Keleş Köşe (5)-5
Bozkırın kuru ayazıyla, kurak topraklarda, çıplak tepelerde dağlarda büyüyen işçinin çocuğu büyümüştür. Küçüklüğünde uzaklarda gördüğü dağların ardını merak eden o çocuk, günü gelip o dağların ardına gidiyor. 
Yıllar yılı o dağ senin, bu şehir benim dolaşıyor memlekette.
Her bir yıl gelip geçtikçe sadece sayılar değişiyor takvim yapraklarında.
Saçlar ağarıyor, çocuk olanların çocukları, onların da çocukları oluyor.

 
Her şey değişmiştir. Coğrafya bile farklıdır. Bozkırdan sonra orman denizi içinde yaşamaya başlamıştır.
Değişmeyen şeylerden biri de her aralık ayının son gününde evine dönerken elindeki poşet, içinde birkaç meyve olmuştur. Akşam evde TV karşısında çocuklarıyla oturup yılbaşı programı izler yıllar yılı.


Aradan yıllar geçer, çocuklar büyüyüp yuvadan uçunca yılbaşı ya da yılsonu fark etmez olmuştur. Üstelik TV lerde yüzlerce kanal olmasına rağmen hiç birinde artık aradığı programlar yoktur.
Akşam evine elinde meyve dolu poşetlerle gitmeyeli çok olmuştur.
Öyle uzun zaman geçmiştir ki, unutmuştur yaşadıklarını.
Hani Yıldızlar kadar uzak, sonsuzluk kadar uzundu!
Ilgaz yolundayım,

Cebrai̇l Keleş Köşe (4)-8
Sığındığım gönlüm, terk etmeyen sevdam,
“Memleketim” dediğim dağımdayım.
Etraf cıvıl cıvıl, neşeli kalabalıklar yılbaşına girmenin keyfini doyasıya çıkarıyorlar. Kayak pistinin başından Ilgaz’ı görmeye çalışıyorum. Göknarlar manzarayı kapatmış. Bir aralık bulup bir iki kare çekiyorum.
Bir soğuk yel esiyor.
İçimi üşütüyor.
Yüzümü bir bozkır ayazı yalıyor.
Dağda karşılaştığımız eski bir dost, bana bir dilim portakal uzatıyor.

Hani “Yıldızlar kadar uzaktı”
Hani sonsuzluk kadar uzun bir zaman” diyorlardı.
Bak bir soğuk yel, bir dilim portakal aradaki mesafeyi de zamanı da .
Bozkırın ayazı yine esecek kış aylarında,
Yine bir fabrika paydos sireni çalacak, yine yılbaşı akşamları elde poşetlerle evlere dönecek babalar,
Onlar yine olacak her yıl sonunda ama o poşetleri tutan eller, o evlerdeki sıcak anılar hiç geri gelmeyecek.
Tıpkı Faruk Nafiz Çamlıbel’in  “Kış Bahçeleri “şiirinde dediği gibi,

 İçlenme tabiattaki yekpare kederden, 
Yas tutma, dağılmış diye kuşlarla çiçekler. 
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden, 
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler... 

Cebrail Keleş- Balıkçı Şef
01.01.2025-Kastamonu

Cebrai̇l Keleş Köşe (3)-9Cebrai̇l Keleş Köşe (2)-11Cebrai̇l Keleş Köşe (1)-11