DARBELER SÜRECİ -  FETÖ TARİHÇESİ – ŞANLI DESTAN – KASTAMONULU ŞEHİTLER

 

BİRİNCİ BÖLÜM

DARBELER SÜRECİ

1923 yılında kurulan ve 100.ncü yılına ramak kalan Türkiye Cumhuriyeti, çok partili sisteme geçtiği günlerden milenyumun eşiğine gelene kadar her on yılda bir demokrasi dışı müdahalelere maruz kalan, her on yılda bir demokrasisi sekteye uğratılan bir ülkeydi.

1960 DARBESİ

1946 yılında çok partili sisteme nihai geçiş yapıldıktan 4 yıl sonra iktidara gelen Demokrat Parti, 10 yıllık iktidarının ardından 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan darbe ile tarumar edildi. Tamamen siyasi kararlarla idamlar ve mahkumiyetlere imza atıldı. Seçilmiş bir başbakan ve iki bakanı darağacında sallandırıldı.

Halk olanları seyretmekle ve kabullenmekle yetindi. Dönemin basını ise bu darbeye alkış tutmaktan başka bir şey yapamadı! Seçilmiş başbakan ve bakanlar için kullanılan DÜŞÜKLER sıfatı bu dönemin acı hatıraları arasında yer aldı. Hatta ve hatta 1980 yılına kadar Hürriyet ve Demokrasi Bayramı olarak bu millete kutlatıldı.

1971 MUHTIRASI

Aradan 11 yıl geçti. Ve asker yine sahne aldı. Bu sefer silaha bile gerek kalmadı! Bir radyo duyurusu ve  Cumhurbaşkanına gönderilen mektup yeterli oldu! Adına 12 Mart Muhtırası denilen mektupta açıkça “Mevcut hükümetin istifa etmesi aksi taktirde ordunun yönetime bizzat el koyacağı” belirtildi. Ve dönemin başbakanı “şapkamı alırım giderim” dedi. 12 Mart 1971 tarihinde yaşanan bu olay ordunun emir – komuta zinciri içersinde en üst kademesinin uyumuyla yapılan ilk darbe oldu!

Basın büyük manşetlerle duyurdu, halk büyük sessizlikle kabullendi!

1980 DARBESİ

Ülkenin birliği, beraberliği, huzuru, güveni, barışı, kalkınması, istikrarı velhasıl bütün allı pullu rüyaları adına yapıldığı söylenen müdahaleden sonraki yıllarda ülkede terör de, ekonomik sıkıntılar da, huzursuzluk da, kaos da tırmandıkça tırmandı. Şartlar olgunlaştığında Türkiye Cumhuriyeti çok partili hayata geçişin ardından 3.ncü darbeyi de tattı. Tarihler 12 Eylül 1980’i gösterdiğinde TSK en üst rütbeden emir – komuta zincirinde büyük uyum ve birlik ile yönetime el koydu. Okyanuslar ötesinden gelen “Bizim çocuklar başardı” sözü darbeyi aslında kimlerin yaptığını da açık ediyordu.

Basın, darbenin liderinin en güzel fotoğrafları ile manşetten alkışladı darbeyi! Halk sessizlikle kabullendi!

28 ŞUBAT DARBESİ

Tarihler 28 Şubat 1997’ yi gösterdiğinde TSK bu sefer MGK masasında yaptı darbeyi! Olağanüstü MGK toplantısı, Sincan sokaklarında tanklarla balans ayarı, Güneydoğuda her gün onlarca asker şehit verilirken en büyük tehlikenin irtica olarak gösterilmesi, eğitimde sistem değişikliği, başörtüsü, Fadime Şahin, Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz, Aczmendi gibi o günlerde oldukça dikkat çekici bugünlerde ise trajikomik hadiseler bu darbenin argümanları oldu.

Gazete ve televizyonlar aylarca bu argümanlarla alkış tuttu, demokrasiye demokrasi dışı müdahaleye. Halk bu sefer kısık da olsa ses çıkarmaya çalıştı.

27 NİSAN E-MUHTIRASI

Milenyumun 7’nci yılına yani 2007 yılına gelindiğinde, her on senede bir izlenen oyun tekrar sahneye konmaya çalışıldı. 27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay internet sitesinden verilmeye çalışılan ince ayara karşı bu sefer “şapkasını alıp giden bir başbakan” olmadı. Genelkurmay sitesindeki demokratik teamüllere tamamen aykırı muhtıraya aynı sertlikte cevap geldi hükümet kanadından.

Artık darbe sabahı gazete manşetlerinin süslendiği, siyasilerin evlerine kapanıp tutuklanmayı beklediği, halkın sessiz sakin gelişmeleri izlediği ve şapkanın alınıp gidildiği dönemlerin mazide kaldığı görüldü bu sert ve cesur karşı hareketle.

Açık bir darbe ile yönetimi değiştirme devrinin bittiğini bu acı tecrübe ile idrak eden zihniyet bu sefer terör, bombalamalar, kaos, yargı, kriz gibi argümanları daha sert ve saha sık devreye sokmayı denedi. 

7 Şubat 2012 tarihinde MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması olayının ardındaki senaryo sahnelenemeden rafa kaldırılmak zorunda kaldı.

Mayıs 2013’ te fitili ateşlenen gezi olayları ile sivil isyan senaryosu devreye sokuldu. Bu aynı zamanda 17-25 Aralık 2013 operasyonu için zemin hazırlama aşamasıydı.

17-25 Aralık operasyonuyla da istediğini alamayan darbeci zihniyet, 3 yıllık bir bekleyişin (ya da hazırlığın) ardından, son çareye başvurdu; silahlı darbe girişimi.