Saat on otuz olur, bir otobüs kalkar;
Kara duman bırakır, İstanbul’ a gider;
Kontağı açar şoför, sonra gaza basar;
Su dökülür ardından, gurbet ile gider...
Hasanlar alır gider, toy bir delikanlı;
Yavuklular bırakır, geride sevdalı.
Mehmetler alır gider, dipdiri capcanlı;
Bir gözyaşı bırakır, ağıtlarla gider...
Tarlaları tırpansız, Kırmacılım kırık;
Kara Öküz’ ü satmış, anam gönlü buruk;
Boş tarlalarda gezer, ayağında çarık,
Bin analar bırakır, sürülerle gider...
İbibikler kaçar da, bülbüller susar;
Seller alır toprağı, yağmurlar kan kusar;
Valaylım sessiz ağlar, bağrına taş basar;
Kor alevler bırakır, hüzünlerle gider...
Nice evleri suskun, açılmaz bir perde;
Eskiden neşe, sevinç olurdu bu yerde;
Düşmeye görsün Akçay bir kere bu derde;
Issız yollar bırakır, gelinlerle gider...
Tasköyler garip kalır, kuşlarla baş başa;
Ahat ağlar, başını vurur taştan taşa;
Korna çalar otobüs dağa, kurda, kuşa;
Çakıl taşlar bırakır, kara yasla gider...
Fakirlik basar köyü, Saray viran olur;
Her nefes alışında köy hasreti solur;
Ne giden gelir geri, ne arayan bulur;
Saray’ ı boş bırakır, hayallerle gider...
Sürüleri çobansız Samancı köyünün,
Tadı yok Karaçay’ da, tadı yok düğünün,
Kurtçularla ağlayın, ağlayıp dövünün;
Susuz çeşme bırakır, kahırlarla gider...
Dertli köyler tükenmez, el bağlı durmakla;
Gurbet denen belaya küfür savurmakla;
Yıllarımız tükendi boş hayal kurmakla;
Umutlarla bırakır, avutur da gider...
Hakkını almak için kaldırıp kolunu,
Kesmedikçe kavgayı, sağını – solunu,
Bulamayız deyip Erdal kurtuluş yolunu,
Sözü burada keser, gurbet ele gider...
ERDAL ARSLAN – 08.06.1998 / KASTAMONU