Pompeipolis/Taşköprü de Güney Koreli ziyaretçiler…

Serdar İzbeli’den Kastamonu tanıtımı…

Taşları ölümsüz yapan isimsiz ölümlüler…


Taşköprü, Türklerin Anadolu'daki en eski yerleşim yerlerinden biridir.

“İlçe tarih boyunca çeşitli uygarlıkların yerleşim bölgelerinden birini oluşturmuştur. Romalılar Paflagonya'yı zapt ettikten sonra Komutan Pompeius'un isminden dolayı Taşköprü'ye (Pompeiopolis) demişlerdir. Kent, Strabon'un aktardıklarına göre, MÖ. 64 yıllarında kuruldu. Bu kent, Pompeius Magnus'un Pontus Kralı VI. Mithridatis'i yendikten sonra kurduğu yedi yeni şehrin en büyüğü idi.

Paflagonya eyaletinin merkezi olarak "Zımbıllı Tepesi" denilen yerde kurulan tarihi Pompeiopolis kenti, akropol ve devlet büyüklerinin oturduğu yer olarak kullanılmıştır.

1983-1994-2006-2021-2023 ve günümüzde devam eden kazılarda “Roma villası, Akropolis, Nereid-Triton mozaiği, antik yapılar, sütun, sütun başlıkları ve çok sayıda antik obje çıkarılmış olup sergi salonunda ve Kastamonu müzesinde teşhire açılmıştır.”

Yolum ne zaman Taşköprü’ye düşse gençliğine bilgisini kültürünü katan gazetecimiz, meslektaşımız ve Taşköprü Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Mehmet Tuğcu kardeşimi ziyaret ederim. Yıllardır hem kendisi, hem de ekibi ilçesinin tanıtımı için gece gündüz çaba gösterirler.

Bu çalışmalarını da somut bir esere dönüştürdüler. Lütfi Erkut Gültekin ile birlikte 3 yıllık bir emeğin sonucunda hazırladıkları “Geçmişten Günümüze Kadim Şehir Taşköprü” kitabı ortaya çıktı. Bu sadece ilçemiz için değil, geleceğe miras bir kaynak kitap niteliğindedir.

İşte böyle bir aşkla işine dört elle sarılan ekibin başında olan Mehmet Tuğcu ile meydanda T”aşk”öprü yazısının önünde oturup şehri izliyoruz. Karşıdaki dükkânlarda üzüm misali asılan, “beyaz altınımız” sarımsak bağları görünüyor. Arkamızdaki parkta yeşillikler arasında gölgede çay içenlerin keyifli sohbeti, çocukların neşeli oyunları, bardaklarda şekerle kovalamaca oynayan kaşıkların sesi geliyor.

Ben bu şehri “aşk” ile seviyorum diyor.

-Doğrudur, aşkın en güzel hali karşılıksız olanıdır derler. Benim “Ilgaz” aşkım neyse sizlerin de T”AŞK”öprü’ye aşkı öyledir, bilirim diyorum.

-Balıkçı şefim sen zımbıllı tepeyi seversin, bugün Güney Kore’den misafirlerimiz var Pompeipolisi gezecekler, gösteri yapacaklar, Mevlüt Eliüşük Hocamız kazı alanında, istersen Lütfü beyle Kezban hanımla birlikte dolaşabilirsiniz.

Taşköprü’nün çılgın bisikletçisi Murat…

Bu kadar güzel bir teklif reddedilir mi, hemen kalkıp yola koyuluyor ve çok geçmeden Pompeipolis girişinde yönetim bürosunun önüne geliyorum.

Eski dostlarla merhabalaşıyoruz.

Arkeolog Barış Sağıroğlu, Şefim hoş geldin diyerek çay ikram etmeyi teklif edince fırsatı kaçırmıyor,

-Murat getirecekse isterim diyorum.

Az sonra bisikleti üstünde bir elinde ekmek poşeti, çay tepsisi ve diğer elinde de çay bardağıyla murat gözüküyor. Hem çay içiyor, hem pedal çeviriyor, hem de arada bir türkü söylüyor. Yanımıza gelince de her zamanki sevecenliği ile çayları dağıtıyor.

Çılgın bisikletçi, çaycımız Murat çok renkli bir kişilik, yurt dışı dâhil gidip görmediği yer kalmamış. Hayatı roman da olur dizi de.

Çayları içince bana müsaade ben şöyle bir dolaşayım diyerek Zımbıllı tepeye doğru çıkıyorum.

Ck Kose (1)-1

 "Pompeipolis'te 2 bin yıl önce de 'Panagiris' adı altında panayır yapılıyormuş"

Tepeden ovaya doğru bakıyorum. Hava dayanılacak gibi değil, üstelik de Ağustos ayının sıcak kuru havası rüzgârla birleşince iyice kavurucu oluyor. Etrafımdaki tarlalar, otlar sararmış, toprak toza dönüşmüş, her taraf kupkuru. Tüm bu renklere inat aşağıda yemyeşil bir vadi, ortasından akan bir ırmak, üstünde taştan bir köprü gözüküyor.

Boşuna burası için bunca savaş verilmemiş.

Roma döneminde yayıldığı alan bakımından Paflagonya bölgesinin en büyük kentlerinden biri olan Pompeiopolis'te gerçekleştirilen kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Karabük Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mevlüt Eliüşük başkanlığında yürütülüyor.

Bu sıcakta öğrenciler, ellerinde kazmalar, el arabaları, fırçalarla insanüstü bir efor sarf ederek santim santim, kazıp binlerce yıl öncesinden bize kalan mirası ortaya çıkarmaya çalışıyorlar.

Tiyatro bölümünün mermer merdivenlerine oturup, gözümü kapatıyorum. 2 bin yıl öncesini hayal etmeye çalışıyorum.

Bu yamaçta onlarca yapı gözüküyor, aralarındaki mermer taş yollarda roma askerleri, vatandaşlar dolaşıyor. Karşıda şimdi Taşköprü’nün olduğu yer bomboş, sadece üç beş yapı, bağlar, bahçeler var. Gökırmak üstüne yeni yapılan taş köprünün iki başında nöbetçiler bekliyor.

Pompeipolisin en büyük yapısı olan Villada Romalı yöneticiler toplantı yapıyorlar, konu bu sene “Panagiris” festivalinde neler yapılacak. Koca bir taşa menü yazılması kararlaştırılıyor.

İçinde bulunduğum rüyadan güney Koreli gurubun gelmesiyle uyanıyorum.

14 kişilik halk oyunları ekibi geleneksel kıyafetleriyle antik şehri geziyor. Başlarında rehber olarak Taşköprü Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü ekibinden Lütfi Erkut Gültekin var. İnce ayrıntılar dahil uzun uzun anlatıyor. Çevirmenliğini yine aynı müdürlük personeli olan Kezban Yayıkcı yapıyor. Misafirler zaman zaman hayret nidalarıyla alkışlarla beğenilerini belirtiyorlar. Çok sevimli diyaloglar geçiyor aramızda.

Bizlere kendi kültürlerini halk oyunlarını oynayarak gösterip teşekkür ediyorlar.

Ck Kose (2)-1

Ck Kose (6)

Serdar İzbeli’den tanıtım atağı…

Kastamonu Ticaret Borsası Başkanı Serdar İzbeli’yi bilen bilir. Tam bir Kastamonu sevdalısıdır. Cebinde her zaman bir ata tohumu bir yöresel ürün mutlaka bulundurur. Gittiği her ortamda Kastamonu’ya dair bir paylaşım yapar.

Güney Korelilerin oyunlarını heyecanla izlerken fark ettim ki Serdar başkan da burada. Korelilere hoş geldin diyerek geleneksel Kastamonu misafirperverliğini gösterip guruba dibek kahvesi ve bir sarı yazma hediye etti.
Ck Kose (3)-1

Genç Koreli kız, Kezban Hanımın yardımıyla sarı yazmayı bağlayınca çok hoş göründü diğerleri de isteyince sizlere de yolluyorum hemen diyerek Sarı yazmamızın reklamını uluslararasına taşıdı.

Taşları ölümsüz yapan isimsiz ölümlüler…

 Pompeipolis MS 64 yılında kurulmuş. Yaklaşık iki bin yıllık bir kent.

Kentten bu güne kalabilen objelerin sergilendiği müze içinde dolaşıyorum, her tarafta taşlara yazılan hikâyeler var. Kimi acıklı, kimi neşeli, kimi sadece haber değeri taşıyor.

Yazılar var anlamadığım, okuyamadığım.

Taşlar ölümsüz olmuş.

Ama bu taşları ölümsüz yapanların adı yok.

Ben ne zaman eski eserlerle dolu bir yere gitsem elimi o ölümsüz taşlara sürmek dokunmak isterim. Eski bir şiir gelir aklıma…

Beni bulamazsan üzülme,

Eşyalarımı bulacaksın.

Kestiğim taşları, açtığım yolları,

İşlediğim heykelleri bulacaksın.

Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden,

Parmak izlerimiz değecek birbirine...

Cebrail Keleş- Balıkçı Şef
14 Ağustos 2024/Kastamonu-Taşköprü

Ck Kose (5)