Başkanlık seçimleri birinci turunda Recep Tayyip Erdoğan’ın %49.5 civarında kalması yani %50’i kılpayı geçememesi nedeniyle ikinci tur yapılacak. Gündemde epeyce süredir seçimler var. O zaman iktisat teorisinin politik süreç üzerine değinmesine bakalım.
Öncelikle belirtelim. İktisat ile siyaset aslında zannedildiğinden çok daha fazla ilintili. 1900’lü yıllara kadar “ekonomi” yerine “Politik ekonomi” kullanılıyor. Sonra Marshall denen bir iktisatçı kitabında “Ekonomi” ismini kullanmayı tercih edince iş değişiyor. Günümüzde de “Kamu Ekonomisi” denen bir alt alan var. Kamu tercihleri teorisyenleri var. Bu teori yani kamu tercihleri teorisi politik süreçte alınan kararları iktisat biliminin kullandığı araç ve yöntemlerle açıklamaya çalışıyor. Arrow, Black, Buchanan gibi önemli iktisatçılar bu alanda çalışmış.
Şimdi mümkün olduğunca basit biçimde açıklamaya çalışalım. Politik süreçte üç önemli aktör vardır. Bunlar politikacılar, seçmenler ve bürokratlardır. Her üçü de rasyonel davranarak çıkarlarını maksimize etmek isterler. Bürokratlar daha fazla kamusal bütçe, daha fazla güç ve itibar isterler. Devlet daha fazla kamu harcaması yaptıkça hem toplum içinde itibarları artar hem de lojman, daha büyük makam odası, makam otomobili gibi imkanlar elde ederler. Bürokratlar ayrıca maaşlarının da artmasını amaçlarlar. Seçmenler ise baskı ve çıkar grupları oluşturup politikacılardan istediklerini elde etmeye çalışırlar. Örneğin; işçiler asgari ücretin artırılmasını isterler. Yerli sanayiciler gümrük vergilerinin (ithal edilen malların vergilerinin artırılması) artırılmasını isterler. Politikacılar da oylarını maksimize etmek ve tekrar seçilmek isterler. Bunun için de baskı ve çıkar gruplarının dediklerini yaparlar.
Peki seçim süreci nasıl işler? Seçimlerden önce politikacılar seçilirlerse devlet bütçesiyle ne yapacaklarına dair beyanlarda bulunurlar. Bunlar genelde abartılı beyanlardır. Seçilmek için yapılması mümkün olmayan sözler bile verebilirler. Örneğin; herkese traktör vermek; su ve ulaşımı bedava yapmak gibi. Politikacıların başarısı bu iddialarına halkı ne kadar inandırdıklarına bağlıdır. Ama hayat kısa. Başa gelen kişi vaatlerini yerine getirmeye çalışır. Bir sonraki seçim geldiğinde de “Ben sizlere şunları söz vermiştim, bunları yaptım” diye halka hesap verir. Sosyal medyada ne yaptığını anlatan iktidara “yapacak tabi, kendi parasıyla mı yapmış. Benim vergimle yaptı” tarzında yaklaşımlar görüyorum. Bu yaklaşım yanlış. İktidara gelen kişi kamu kaynaklarıyla Organize Sanayi Bölgesi, yol, köprü, baraj, liman, üniversite, okul vb yaptıysa bunu anlatmalı ve savunmalıdır. İktidar bunu vergilerle yapmıştır doğrudur ama pekala bunu gereğinden yüksek faiz vererek boşa harcayabilirdi. Örneğin; Organize Sanayi Bölgesi yerine birkaç tane Roma tanrısı heykeli yapabilirdi. Yani iktidarın bunu savunması doğru bir şeydir. Muhalefet ise iktidarın yaptığının doğru olmadığını kendisi iktidara gelirse başka bir kamu yatırımı yapacağını söyleyerek oy ister. Bu süreç böyle devam eder.
Şimdi “Hocam! Anlattığın konularda insanlar hep çıkarını düşünen rasyonel bireyler. Ama sanki gerçek hayatta öyle değil” diyeceksiniz. Doğrudur. Bakın aşağıda örnekler vereyim.
Malum, depremden etkilenen yerlerden biri de Hatay Defne ilçesi idi. İktidar burada 40 gün gibi kısa sürede çok güzel tam donanımlı bir hastane yaptı. Çadırkentler kurdu. TOKİ inşaatlerine başladı. Ama muhalefete %90 oy çıktı. Rasyonel mi? Değilmiş gibi görünüyor. Ama orada yaşayan vatandaşlarımızı inceleyince iş anlaşılıyor. Defne’de yaşayan vatandaşlarımız Kemal bey ile ortak özelliklere sahip. Kendileri gibi olan birinin Cumhurbaşkanı olmasını isteyebilirler.
İkinci bir örnek de Van’dan verelim. Bir süre önce Van’da deprem olmuştu. Devlet Van’da TOKİ aracılığıyla büyük yatırımlara girişti. Van şimdi “Doğu’nun Paris’i” diye adlandırılıyor. Van gerçekten çok güzel bir şehir oldu. Ama bu kadar yatırıma rağmen burada da Recep Tayyip Erdoğan düşük oy aldı. Rasyonel mi? Değilmiş gibi görünüyor ama buradaki halk da kendi bölgelerine özerklik verilmesine, Selahattin Demirtaş ve terörist başı Apo’nun serbest kalmasına öncelik veriyorlar (Buradan HDP ve PKK’a destek verdiğim gibi yanlış bir çıkarımda bulunmayın. HDP ve PKK’yı kesinlikle desteklemiyorum). Bu sözleri de Kemal Kılıçdaroğlu veriyor. Recep Tayyip Erdoğan daha milliyetçi kanatta ve Türkiye’nin milli menfaatlerini düşünerek buna karşı çıkıyor ve bu nedenle HDP oyları Kemal beye gidiyor.
Üçüncü bir örnek de Antalya’dan verelim. Antalya’ya gelen turistlerin büyük çoğunluğu Rus ve Almanlardan oluşuyor. Kemal Kılıçdaroğlu da Avrupa ve ABD’nin bir dediğini iki etmeyeceğini, Ruslar ile de gayet mesafeli duracağını her fırsatta söylüyor. Yani iktidara gelirse Rus turistlerin sayısı azalacak ve hatta belki de Rusya ile aramızda bir savaş çıkacak. Normalde Rus turistlerden iyi kazanç sağlayan Antalya halkının muhalefete oy vermemesi gerekli ama yine de ekseriyetle muhalefete oy veriyor. Çünkü oradaki halk için de seküler yaşam tarzı daha önemli…
İlk tur sonunda meclisteki sandalyelerin çoğunluğunu Cumhur ittifakı elde etti. Eğer ikinci turu Kemal bey kazanırsa kurumlar arası uyumsuzluk nedeniyle Borsa’da önemli düşüşler olacak, döviz kuru aniden 50 TL’lara kadar ilerleyecek, bunu tutmak için gecelik faizler %3000’lere kadar çıkartılacaktır. Recep Tayyip Erdoğan kazanırsa da Borsa endeksi uçuşa geçecek, istikrarlı bir ekonomik ortam sürecektir. Buna rağmen borsada yatırım yapanlar arasında bazılarının Kemal beye oy atacağını göreceğiz.
“Peki hocam! Sosyoloji o kadar önemli ise iktidarlar hiç ekonomi ile ilgilenmesinler, nasılsa kimin nereye oy vereceği belli” diyebilirsiniz. Bu da doğru değil. Son depremde etkilenen illerde genelde başkan Recep Tayyip Erdoğan’a yüksek oy çıktığı görüldü, çünkü orada yaşayan halk için konut sorunu öncelikli mesele. Bu bölgenin yanı başında Elazığ’da yakın zamanda deprem olmuştu ve TOKİ orada oldukça sağlam ve güzel konutlar yaptı. Yöre halkı da bunu gördü. Hatta iktidar depremde yıkılan köy evlerini kısa zamanda tamamladı. Hatırlayacaksınız, Bozkurt’ta bir sel baskını olmuştu ve Bozkurt’ta TOKİ’nin yaptığı evler teslim edildi. Deprem zamanı yapılan yardımlar, kurulan çadırkentler, konteyner kentler de seçim sonuçlarını Recep Tayyip Erdoğan lehine etkiledi. 100 senede bir görülen pandemi (Covid-19), burnumuzun dibinde devam eden Dünya Savaşı (Rusya-Ukrayna), 200 senede bir görülen Maraş depremi arka arkaya gelmeseydi muhtemelen Recep Tayyip Erdoğan %60 bandını bile aşmıştı. Ancak bunların arka arkaya gelmesi sonucunda ortaya çıkan ekonomik kriz, seçmen tercihlerini etkiledi. Yani ekonomi de seçimler için önemli bir faktördür.
Demek ki seçimlerde ekonomi ve sosyoloji önemli iki faktör. Ama başka faktörler de var. Örneğin; başkan adaylarının karizması bile önemli. ABD’de yapılan seçimlerde daha uzun boylu, yakışıklı ve genç adayların genellikle daha başarılı olduğu ortaya çıkmış. Hemen Trump’ı yenen Biden örneği ile gelmeyin. Orada “Trump’ın karşısında tuvalet terliği olsa ona oy vereceğim” diyen bir kitle vardı ama bu kitle havayla tokalaşan Biden’ı görünce bin pişman oldu. Şimdi “Ellerim kırılsaydı da Biden’e oy atmasaydım” diyorlar.
Mümkün olduğunca tarafsız ve basit dille seçimler ve ekonomi ilişkisini anlattım. Her iki tarafa da başarılar dilerim. Hangi tarafa oy atacağımı söylemedim ama oy atacağım kişiye daha fazla başarı diliyorum. Tüm vatandaşlarımızı seçim sandıklarının başına davet ediyorum. Gevşeme göstermeyin.