Filistin ve İsrail tarihinin en büyük yalanı işte bu sihirli cümledir. Bu cümle İsrail Terör Devleti’ nin yaptığı tüm hukuksuzlukları, vahşeti, işgali, işkenceyi, sürgünü, zulmü HAKLI(!) çıkarma malzemesi olarak kullanılmaktadır. Hatta ülkemizde de Filistin Soykırım ve Zulmü karşısındaki sessizliğin belki de tek vicdan susturma aparatı olarak kullanılmaktadır.
“Kitleleri etkilemek istiyorsanız, ortaya kocaman bir yalan atın. Ama çok büyük bir yalan olsun. İkinci kriter çok basit bir yalan olsun. Sonrasında da bu basit ve çok büyük yalanı sürekli tekrar et. Ve ardından kitlelerin o yalanı gerçekmiş gibi nasıl kucakladığını otur seyret.”
Bu sözler bir yerlerden tanıdık geliyordur, eminim. Sedef Kabaş’ ın bir konferansında sarfettiği sözlerdir bunlar. Hitlerin Propoganda Bakanı Joseph Goebbels’ in Büyük yalan Teorisi’ nin özüdür bu cümleler.
“Filistinliler topraklarını sattıkları için İsrail Devleti Kuruldu” cümlesi de Goebbels sisteminin ürettiği yalanlardan birisi ve en büyükleri arasındadır. Elbette ki öylesine sarfedilmiş bir cümle değildir. Yıllar sürecek işgalin, soykırımın ve vahşetin vicdanlara hücumunun önüne perde çekmek için kullanılmaya uygun EN ETKİLİ YALANDIR!
Çok basit, çok büyük bir yalan! Uzun yıllardır sürekli tekrar edilen bir yalan! Türkiye’ de de gündemden düşürülmemesi için maşaların, piyonların SÜREKLİ TEKRAR ETTİĞİ bir yalan!
Ve bu yalan ne yazık ki toplumda da artık karşılık bulmuş ve azımsanamayacak bir kitle Filistinliler topraklarını Yahudilere sattığı için İsrail terör Devleti kurulmuş zannediyor!
Belki de işimize böylesi geliyor! İslam’ ın ilk kıblesi, İsra ve Mirac’ ın merkezi, Selahaddin Eyyubi ve Yavuz Sultan Selim’ in bizlere emaneti topraklarda, gözümüzün önünde gerçekleşen işgal, soykırım, vahşet ve zulme vicdanımızın yükseltmeye çalıştığı feryadı işte bu sihirli cümle ile durdurabiliyoruz!
Öncelikle Osmanlı – daha doğrusu Sultan Abdülhamid döneminde – Filistin topraklarının beşte dördünün miri arazi yani devlet arazisi olduğunu ifade edelim.
1897 yılında Siyonist hareketin başlamasıyla Abdülhamid tehlikeyi sezerek Filistin topraklarının %80’ ini devlet arazi haline getirmiş, bununla da yetinmeyerek Yahudilere toprak satışını yasaklamıştır.
7 Eylül 1911 tarihinde ise Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Yahudilerin Arazi Kanunu’nun Ölü Toprakların İhyasına ait 78. ve 103. maddelerinden yararlanmalarına dair “Şurayı Devlet Kararı” yayımlandı.
Osmanlı Ordusu’nun İngiliz birliklerine karşı vermiş olduğu savunma mücadelesi 9 Aralık 1917 tarihinde başarısız oldu ve Kudüs İngilizler tarafından işgal edildi. İngiliz General Edmund Allenby şehir halkının karşılamasıyla Yafa Kapısı’ndan törenle Kudüs’e girdi. Böylelikle, 1516 tarihinde Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı hakimiyetine giren Kudüs İngiliz kontrolüne geçti ve işgal edilen Filistin’de İngiliz askerî yönetimi başladı.
Meşhur bir Kızılderili atasözü vardır: Bir suda iki balık kavga ediyorsa oradan beş dakika önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir...
Filistin’de İngiliz Manda yönetiminin başlamasıyla birlikte 4 asırlık Osmanlı hakimiyetindeki barış ve huzur topraklarında çatışmalar, kavgalar, şiddet ve terör baş göstermeye başladı.
Tabiki şiddete maruz kalanlar büyük çoğunlukla Filistinliler ve yerli Araplar olurken; Yahudiler daima kollandı ve desteklendi.
Filistin halkının büyük bir çoğunluğu küçük arazilerde tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. İngiliz Mandası altında hem Yahudilerden gelen şiddet, baskı ve zulüm hem de İngiliz yönetiminin koyduğu ağır vergiler karşısında sonuna kadar direndiler. Vergiler öylesine bir hal aldı ki arazinin değerinden bile fazla hale geldi. Bununla da yetinilmedi, hasat zamanı gemilerle getirilen tarım ürünleri değerinin çok altında satışa sunularak Filistinli çiftçinin mahsulü elinde bırakıldı. Bununla da yetinilmedi diğer Suriyeli ve Ürdünlü büyük çiftlik sahibi Arapların arazileri değerinin 40 – 80 kat fazlasına satın alındı. Bununla da yetinilmedi Filistinli küçük çiftçinin topraklarının dibinde yerleştirilen Yahudilerce baskı ve terörle yıldırma politikası izlendi.
Peki tüm bunlara rağmen Filistinliler topraklarının ne kadarını sattı?
Gelin şimdi de buna bakalım:
14 Mayıs 1948 tarihinde David Ben Gurion’un İsrail Devleti’nin bağımsızlığını ilan etmesi Filistin’de yeni bir çatışma dalgasına yol açtı. İsrail ordusu, Filistin topraklarının büyük bir bölümünü ele geçirdi. 1948’deki işgalle birlikte toplam 1.300 köy, kasaba ve şehirde yaşayan 1,4 milyon Arap’ın 800.000’i evlerinden ve topraklarından zorla sürüldü, yerleşim yerlerinin 531’i tamamen yerle bir edildi. Araplar 1948 yılına kadar bölgede çoğunluğu oluştururken, İsrail’in kuruluşu ile birlikte evlerinden ve topraklarından zorla sürülen Filistinliler azınlık durumuna düştü. Buna Batı Şeria ve Gazze’ye iltica edenler de eklendiğinde Arapların %85’inin topraklarından çıkarılmış olduğu anlaşılmaktadır.
İsrail’de geçmişte yürürlüğe sokulan yasal mevzuat incelendiğinde Filistinlilerin elinden zorla toprak teminini mümkün kılındığı anlaşılmaktadır (George Bisharat (1994). “Land, Law, and Legitimacy in Israel and the Occupied Territories“. 43 Am. U. L. Rev. 467). Özellikle 1950 yılında çıkarılan “Meçhul Mülk Kanunu” ile sürgün edilen Filistinlilerin mülklerine çökülmesinin yolu açıldı.
Filistinlilerin Yahudilere sattıkları araziler, bugünkü İsrail Devleti’nin işgal ettiği toprakların sadece yaklaşık % 6’sını oluşturuyor.
27 Ocak 1919 tarihinde düzenlenen I. Arap Kongresi’ne sunulan raporda Yahudi mülklerinin Filistin’in %2,5’ini, nüfusunun da %9’u geçmediği, bu yüzden azınlığın çoğunluğa hükmetmesinin mümkün olamayacağı kanaati aktarılmıştır (M. Sami Sert (2012). Hitlerin Müslüman Askerleri. Bilge Karınca Yayınları. İstanbul. Sf: 297).
İngiliz mandası altında kaydedilen arşivlerdeki 1920-49 yıllarını kapsayan döneme ilişkin Filistin haritaları üzerinden Yahudilerin toprak payı hesaplanabiliyor.
1930’lu yıllarda arazilerin çoğu arazi sahiplerinden satın alındı. Yahudilerin satın aldığı toprakların % 52,6’sı Filistinli olmayan toprak sahiplerinden, % 24,6’sı Filistinli toprak sahiplerinden, % 13,4’ü hükümetten, kiliselerden ve yabancı şirketlerden ve yalnızca % 9,4’ü “Fellaheen”den, yani çiftçilerden satın alındı (Stephen P. Hallbrook (1981). “The Alienation of a Homeland: How Palestine Became Israel“. The Journal of Libertarian Studies. V (4)).
1945 yılında, yani İsrail’in kuruluşundan üç yıl önce, Yahudiler, Filistin Mandası altındaki toprakların yaklaşık %6’sına sahipti.
1946 yılında Yahudilerin Filistin topraklarının yalnızca %5,7’sine sahipken Filistinli Araplar Negev’in dışındaki arazinin yaklaşık %80’i de dahil olmak üzere, toprakların çoğunu elinde tutuyordu (The National Library of Israel. “Village statistics, April, 1945“).
Yahudi nüfusun Filistin’deki toprak sahiplik oranını 1947 yılında % 6,6’ya ulaşmıştı.
İsrail Devleti’nin kuruluşunun öncesinde Filistin’deki Yahudi topraklarının payı incelendiğinde toplam arazinin yaklaşık % 6’sının ele geçirildiği anlaşılıyor.
Orta Doğu tarihçisi Rashid Khalidi “Filistinli Kimliği: The Çağdaş Ulusal Bilincin İnşası” (“Palestinian Identity: The Construction of Modern National Consciousness” adlı kitabında toprakların büyük bir kısmının Lübnan ve Suriye asıllı Araplar tarafından satıldığını, Filistin kökenli mülk sahiplerinin Yahudilere satılan topraklar içindeki payının %5 ile %7 arasında olduğunu aktarmıştır.
Filistin topraklarının Yahudilere satışının da ağırlıklı olarak Yahudi Ulusal Fonu (Jewish National Fund), Filistin Arazi Geliştirme Şirketi (Palestine Land Development Company) ve Filistin Yahudi Sömürgeleştirme Derneği (Palestine Jewish Colonization Association) gibi kurumlar üzerinden gerçekleştiği biliniyor (Land Registration in Palestine before 1948 (Nakba): Table 2 showing Holdings of Large Jewish Lands Owners as of December 31st, 1945, British Mandate: A Survey of Palestine: Volume I – Page 245. Chapter VIII: Land: Section 3).
1944 yılı sonu itibarıyla Filistin’de büyük Yahudi şirketlerinin ve özel mülk sahiplerinin sahip olduğu 1.732,63 dönüm (428 dönüm) arazinin yaklaşık %44’ü Yahudi Ulusal Fonu’nun elindeydi (Walter Lehn (1974). “The Jewish National Fund“. Journal of Palestine Studies, Vol. 3, No. 4. (Summer, 1974), pp. 74-96) İngiliz mandası döneminin sona erdiği 1948 yılında Yahudilerin Filistin’de sahip olduğu toprakların yarısından fazlası, en büyük iki Yahudi fonu olan Yahudi Ulusal Fonu ve Filistin Yahudi Sömürgeleştirme Derneği’ne aitti (Doğrudan satın almanın yanı sıra Yahudi Ulusal Fonu çiftçilere, toprakların teminat olarak gösterildiği kredilerin geri ödemelerinde çiftçilerin temerrüde düşmesi durumunda toprağın mülkiyetini ele geçirmekteydi).
Yahudiler (Siyonistler) tarafından satın alınan toprakların çoğunluğunun Filistinliler tarafından değil, çoğunlukla Lübnan ve Suriye’de yaşayan, Filistin’de yaşamayan büyük toprak sahipleri tarafından satıldığı biliniyor.
Moshe Aumann, Filistinli köylülerin güçsüzleştirilerek mülksüzleştirildiğini belirttiği Filistin’deki toprak sahipliğine odaklandığı kitabında Yahudilere toprak satışlarının ağırlıkla büyük ve orta ölçekli toprak sahipleri tarafından tüzel kişilere yapıldığını şu sözlerle aktarmış (1972. Land Ownership in Palestine 1880–1948. Israel Academic Committee on the Middle East):
“A. Granott, Filistin’deki Kara Sistemi’nde (Eyre ve Spottiswoode, Londra, 1952, s. 278) “Haziran 1947’nin sonunda Yahudilerin elindeki toplam toprak alanı 1.850.000 dönümdü” diye yazıyor. bu 181.100 dönüm Filistin Hükümeti’nden verilen imtiyazlar yoluyla elde edilmişti ve yaklaşık 120.000 dönümlük alan Kiliselerden, yabancı şirketlerden, imtiyazlar dışında Hükümetten vb. elde edilmişti. 1.000.000 dönüm ve daha fazlasının, yani 57 dönüm olduğu tahmin ediliyordu. Yüzdesi büyük Arap toprak sahiplerinden alınmıştır ve buna Hükümetten, Kiliselerden ve yabancı şirketlerden alınan toprakları da eklersek yüzde yetmiş üçe ulaşacaktır.
Felaheenlerden yaklaşık 500.000 dönüm, yani toplamın yüzde 27’si satın alınmıştı. Yahudilerin toprak edinimlerinin sonucu, en azından önemli bir kısmı, büyük ve orta ölçekli mülk sahiplerinin elinde olan mülklerin, en azından önemli bir kısmı olmasıydı. küçük köylülerin mülküne dönüştürüldü.”
Brahim Bouazi’nin “19. Yüzyılda Filistin’de Arazi Satışları” başlıklı Doktora Tezi (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. İstanbul. 2011) yer verdiği tespit şu şekildedir:
“Daha önce belirtildiği gibi toprak alabilecek sermaye, çoğunlukla gayrimüslimlerde bulunduğundan dolayı toprak sahipleri de çoğunlukla gayrimüslimler olduğundan, Müslüman satıcılar sayıca daha az idi. Bundan anlaşılmaktadır ki; Filistin’de özel mülk bazında yapılan satışların çoğu Müslüman toprak sahipleri tarafından yapılmamıştır.
Bu tespit, yaygın bir hataya dönüşmüş olan, Filistin halkının toprağını sattığı iddiası hususunda göz önünde bulundurulması gereken bir gerçektir.”
“Filistin topraklarının yüzde sekseni mirî arazi, yüzde yirmi kadarı da özel mülk olan arazilerdir. İkinci bölümde incelendiği gibi devlet, yabancı Yahudilere miri arazi satışında bulunmamış ve bu tür satışı da yasaklamıştır. Yabancı Yahudilere yapılan satışlar, miktarı % 20 olan özel mülk arazilerde gerçekleşmiştir. Bunlar da fark edildiği anda devlet tarafından iptal edilmiştir. İptal edilmeyen, usulsüz olarak gerçekleşen ya da gözden kaçan satışlar, Filistin topraklarının genelinin ancak % 1 kadarı bile yoktur.
Şöyle ki; 1900 yılında Yahudilerin kurdukları yerleşim merkezlerinin sayısı 22, tasarruflarında olan arazi miktarı yaklaşık 219 bin dönüm ve kırsal nüfusları ise 5.210 olarak tespit edilmiştir2. Filistin’in toplam yüzölçümünün hemen hemen 30 bin kilometre kare3 yani yaklaşık olarak 30 milyon dönüm olduğu düşünülürse, 19. yüzyılın bitiminde Yahudilerin elindeki 219 bin dönümlük toprak, tüm yüzölçümün ancak % 0.73’üdür.”
Ve son bir kelam:
21 Ağustos 1969’da Yahudi bir fanatiğin (teröristin) Mescidi Aksa’yı yakma girişiminden sonra o günkü İsrail Başbakanı Golda Meir, şunları söyledi: “O gece, sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki; Müslümanlar dört bir taraftan İsrail’e girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki:’’ ‘’BİZ DİLEDİĞİMİZİ YAPABİLİRİZ, ZİRA BU ÜMMET UYUYAN BİR ÜMMETTİR.’’