2002 senesiydi daha dün gibi hatırlıyorum, valiliğin “kültür” işlerini yönettiği binanın dar ve kısa merdivenlerinden çıktım, elimdeki “kültür” dosyasını vali yardımcısına teslim ettim…

İlk o gündür bugünkü adıyla “Vedat Tek Kültür Merkezi” yerleşkesine adım atışım.

Vali Enis Yeter, Olukbaşı’nda, maarif müdürlüğü atölyelerindeki ustalar ile ilimizin ahşap mimari mirasını yeni baştan mamur hale getirmenin derdindeydi o vakit…

Kültürel mirası koruma mücadelesinin lojistik merkezi haline getirmişti orayı.

Sadece ahşap mı, “hayır”, taş işçiliği de hemen bitişik bir alandaki el sanatları merkezinin atölyesinde çalışılıyordu…

Nasıl bir seferberlikti anlatamam.

“Tarihi Kentler Birliği” şehrimizde yapılan toplantı sonucunda yayımlanan bildiri ile kuruldu ya…

Temel taşlarından, ahşap payandalarından biri de işte o yerleşkedir, net.

Ne ustalar, ne mimarlar, ne teknikerler yetişti orada…

Kastamonu’nun kültürel mirası hem “pratik” hem de “teorik” olarak o yerleşkede ayağa kaldırılmaya başlandı.

Nereden akıl etti Vali Enis Yeter?..

Müteşekkiriz.

“Vali Mustafa Kara” dönemi başladı devamında, mesaisinin önemli kısmını o yerleşkede geçirecek kadar önem verdi, taş üstüne taş koymanın gayretini güttü…

31 Ekim 2008’de “Mimar Vedat Tek Kültür Merkezi” olarak, ilimizin alın akı, medarı iftiharını yeni çehresiyle hizmete soktu Vali Mustafa Kara.

“Cumhuriyet Evi”, “Şapka ve Dantel Müzesi”, “Atatürk Sergi Salonu”, “Bebek Evi”, “Resim Galerisi”…

“Bütüncül” bir yapı.

Ne etkinlikler yapıldı?..

Hatırlıyorum, ilim adına gururlanıyorum, bilim adına umutlanıyorum.

Vali Nurullah Çakır, Vali Erdoğan Bektaş, Vali Şehmus Günaydın, Vali Mesut Yıldırım, Vali Yaşar Karadeniz, Vali Avni Çakır gözlerinin bebeği gibi baktılar…

Vali yardımcıları Feyzullah Özcan, Atila Kantay ne emek verdiler anlatamam.

Hep, daha nasıl gelişir, nasıl tanıtılır?..

Tek dert bu oldu.

Merkezin ismi bile başlı başına bir “baş tacı”…

“Mimar Vedat Tek”.

Bu ismin mimarı olduğu bir esere sahip olmak (Kastamonu Valilik Binası) bile başlı başına bir referans…

Gurur.

Gelelim geçtiğimiz haftaya…

İGM’de (İl Genel Meclisi)  “Vedat Tek Kültür Merkezi” üzerine dönen konuşmaya.

Telefonum çaldığında televizyon izliyordum, Bayburt’un Bayraktar köyündeki “Baksı Müzesi” anlatılıyordu, Portekiz’den yapılan yayında Baksı Müzesi’nin Türkiye’nin kültür ve turizmdeki önemli değerlerinden biri olduğu kaydediliyordu…

Dağ başında müze.

Telefondaki ses “Vedat Tek Kültür Merkezi kapatılacakmış duydun mu?” diye sordu…

Uzatmadım, “Yanlış anlamışsındır” dedim kapattım telefonu, “Hangi çağda yaşıyoruz?”.

Telefondaki ses doğruymuş meğer…

Ben atlamışım geçtiğimiz haftaki İGM gündemini.

İGM Başkanı’nın söylediklerini okuduğumda inanamadım…

Mimar Vedat Tek Kültür Merkezi’ni yük olarak görüyor, devrine dair çeşitli kamu kurumları ile görüşmede bulunuyor, oraya koyacakları tadilat bütçesi ile köy yolu yapılması gerektiğini kaydediyor, köylünün hakkını yediklerinden dem vuruyor, külfetmiş, filan feşmekan.

Bir üye de destek veriyor…

Külfet olan tüm gayrimenkullerin komple gözden geçirilmesini teklif ediyor.

“Kültür” denildiğinde, “kültür ırkı büyükbaş hayvan” mı anlaşılıyor sadece, “kültür” daha kapsamlı bir şey…

Ekmek gibi, su gibi, hava gibi insanın temel ihtiyacı.

Fabrika kapatırsın, arazi satarsın, bina yıkarsın…

Makul sebepleri muhakkak bulunur.

Ama…

Müze ve kültür merkezi kapatmanın yahut devretmenin ve gerekçesini de ne hazindir ki “külfet” olarak koymanın makul ve anlaşılabilir tek sebebi yok.

İnsan içine çıkamayız…

Bu lekeyi silemeyiz.   

Başkan doğru söylemiş “Buralar bizim uzmanlık alanımız değil” derken…

Herkes ve kurum kendi uzmanlık alanıyla ilgili tasarrufta bulunsun lütfen.

(Vedat Tek Kültür Merkezi üzerine pazarlık yapan kurum müdürleri henüz Kastamonu’yu tanıyamadılar…

Kastamonu “kültür şehri”.

Ekmekten vazgeçeriz…

Mimar Vedat Tek Kültür Merkezi’mizi vermeyiz.)