Rivayet olur ki: bir sınıfta öğretmen;  say bakalım kıtaları deyince heyecanlanan Tosyalı minik öğrenci, ilk aklına gelenleri bir çırpıda sayıverir,

Avrupa, Asya, Tosya!

Haksız da sayılmaz hani.

Tosya deyip geçmemek lazım, bilinen tarihi 4 bin yıllık, çeltiğin anavatanı, el sanatlarının merkezi, ülkenin “kapı “sanayisinin üssü.

Tarihine kısaca göz atacak olursak;

“Tosya, tarihi süreç içerisinde “Kuzeybatı Anadolu”’da önemli bir kültür ve ticaret merkezi olarak bilinmektedir. Tosya adı ilk defa Prehistorik dönemlerde “Zoaka”, Bizans İmparatorluğu döneminde “Doccia” olarak kullanılmış, Türk fethinden sonra da “Tukıya” adıyla kullanılagelmiştir. Tosya adını, Bizans döneminde kullanılan adı “Doceia”dan almıştır.

Tosya'nın kuruluş tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte arkeolojik kazılardan elde edilen bulgulara göre yaklaşık dört bin senelik bir geçmişe sahiptir. Bulunduğu bölgeye (doğuda Kızılırmak, batıda Bartın Çayı, güneyde Aydost Dağları'nın Kızılırmak ile birleştiği saha) MÖ 7. yüzyılda tarihçi Homeros tarafından “Paflagonya” denildiği bilinmektedir.”

Bu kadar tarih yeter diyerek günümüze geliyor ve düşüyoruz sıcak mı sıcak bir yaz gününde Tosya yollarına.

İlk olarak Elyakut köprüsünden geçip rampayı tırmanınca her zaman yaptığım gibi Sapaca ayrımında durup karşıdaki Ilgaz’a bakarım. Sis pus var mı diye.

Kızılkese,  Elmayakası , Gelinörene ve ismine hayran olduğum Gökçukur levhalarına bir selam verip bakıyorum yol güzergahımdaki  köylere. İmam, Girdallı, Sipahi, Çıban ve diğerleri her birinde bin bir anımın olduğu köyler, mahalleler bunlar.

Akkaya içinden geçerken gözüm iki ağacın aynı gövdede birleştiği kavak/kiraz ağacını arıyor. Ne yazık ki artık bu ikili hayat örneği yok. Kesilmiş/ yıkılmış. Akkaya merkezi bir yer. Özellikle Cuma günleri namaz sonrası kuyu kebap kalabalığını, kasap İmdat ustayı hatırlıyorum.

Yol üstü mola yerimden biri de Çatalçam yol ayrımındaki çeşme.  duruyor sıcaktan bunalmış Ilgaz’ımı ve kendimi serinletip dinlendiriyorum.

Karadereyi takip eden yol kıvrım kıvrım ilerleyerek bizi önce Taşköprü yol ayrımına sonrasında Ilgaz’a ulaştırıyor. Ilgazım kendi dağına tırmandıkça daha bir keyifleniyor sanki. Elbette keyiflenecek artık o sıcak bunaltıcı hava gitmiş, yerini asırlık köknarların, çamların türküsünü ovalara yayan serin yeller almıştır.

Tam zirvede Karayollarının çeşmesi var. Buz gibi Ilgaz suyu içip bağrımı, o mis gibi havasını içime çekip ciğerlerimi serinletiyorum.

Artık ılgaz’ın inişi başlamıştır. En zor kısmı olan bamyacı virajını korkarak alıyorum. Birkaç viraj sonrasında artık indim sayıyorum kendimi. 9 oluk çeşmesi ekincik derken artık yeşil bahçeler Tosya bağ evleri başlamıştır.

Tosya merkezine gelince ilk işim aracımı park yeri bulduğum ilk yerde bırakıp kalabalıklara karışmak oluyor.

Hüsnü Acar; kesintisiz 50 yıllık bir gazeteci

Burası Tosya.

Buraya bizim memleket demişiz.

Bizim memleket dediğimiz günden bu yana sık sık yolumuzun düştüğü, zıkı dostlarımın olduğu sevdiğimizin saydığımızın bol olduğu bir yöremiz. Uzun zamandır yazın tozunu, kışın buzunu içimize çektiğimiz, karını, soğuğunu çamurunu çiğnediğimiz memleketimizdir Tosya.

Aynı zamanda bizim Hüsnü Acar başkanın da memleketidir. Ne zaman Tosya ya gelsem bu yöreden bir paylaşım yapsam ve hüsnü başkanıma uğramadan dönsem, başkanımız arayıp mutlaka sitem eder.

Buraya kadar gelip bize uğramadan gitmek var mı diye.

İş, güç zaman desem de dinlemez, burası senin evin, kapımızda gönlümüzde her zaman sonuna kadar açık biliyorsun. İnsan evine uğramaz mı der!

Evet biliyorum.

Tosya sınırları içinde hangi konuda olursa olsun müşkülümde, ilk aklıma gelen isimdir.

Park yeri bulunca sevinerek karıştığım kalabalıklar içinde ilk olarak kendimi demirciler, bıcakçılar çarşısında buluyorum.

Tosya bıçkısı satanları görünce dayanamayıp cep telefonu ile birkaç foto çekiyorum. Sosyal medyaya yüklerken birden aklıma geliyor, eyvah başkan bu fotoyu görürse beni haşlar, hiç zaman geçirmeden haber 37 gazetesinin yolunu tutuyorum.

Başkanla oturup konuşuyoruz. Bu yıl itibari ile basında kesintisiz olarak 50 yılımı tamamladım. Sanırım yarım asrı deviren gazeteci sayısı azdır diyor.

Odasının bir duvarı aldığı ödüller plaketlerle dolu. Çankırı’da doğsa da Kastamonu’da yetişmiş, okumuş büyümüş. Kastamonulu bir gazeteci olarak önemli başarılara imza atmış biri.

Biyografisinde yazdığına göre;  Gazetecilik mesleğine 1974 yılında yerel gazetelerde başladı. Daha sonra İstanbul basınından Son Havadis, Hergün, Ortadoğu, Millet, ABC Ajans, ANKA Ajansı, Günaydın, Hürriyet, Bulvar, Milliyet ve Akşam gibi gazete ve ajansların yanı sıra dokuz yıl da TRT Kastamonu muhabirliği yaptı. 1985-2000 yılları arasında Kastamonu Açıksöz, Kastamonu ve  Nasrullah gazetelerinde toplam sekiz yıl yazı işleri müdürü olarak görev yaptı. 1984’ten itibaren aralıklarla Kastamonu Belediye Başkanlığında Basın Danışmanı, Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü olarak çalıştı.

1985 yılında Kastamonu Açıksöz gazetesinde yayımladığı “Kastamonu Tarihi” isimli araştırmasıyla Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğüce açılan yarışmada Türkiye birinciliği derecesini aldı.

Başkanla konuşurken bana ilk basın kartını gösteriyor.

Onay damgasında tanıdık bir isim ve imza var.

İmza Siyami Özel’e ait.

Fotoğraf tam bir dönem görselini yansıtıyor. Saçlar omuzlarda, bıyıklar müthiş. Başkanla sohbet ederken zamanı unutuyorum. Derken gelen telefonla müsaade istiyorum;

Başım dağ saçlarım kardır,

Deli rüzgârlarım vardır,

Ovalar bana çok dardır,

Benim meskenim dağlardır.

Diyerek ayrılıyorum.

Artık D100’ün kalabalığından ayrılıp devrez vadisinden geçmenin ve karşıda gözüken mor dağlara çıkmanın vaktidir.

Kastamonu’nun örnek köyleri Byk/Kçk Sekiler-  Kargın(Muratlı )

Bazı felaketler vardır, yepyeni başlangıçlara fırsat yaratır. Üstelik felaketler karşısında millet olarak kenetlenip yaraları en kısa zamanda sarmak bizim en önde gelen hasletlerimizden biridir. Bunun en güzel örneklerinden biri de sekiler köyü.

Köy, 18 Temmuz 1975 yılında bütünü ile yanmış. Yangından önce köyde çok sayıda doğrama atölyesi ile tomruk dilme hızarı varmış. Bunların tümü bu yangında tamamen hasar görmüş. Bu olay köylünün geçim kaynaklarını yok etmiş. Ancak köy halkı büyük bir özveri ve yardımlaşma ile iki yıl gibi kısa bir sürede köyü modern biçimde devlet millet işbirliği ile yeniden inşa etmiş.”

Bir diğer felakete uğrayan köy ise komşu Kargın köyü olmuş. Bu sefer yangın değil de heyelan nedeniyle köy Muratlı mahallesine taşınmış.

Yeni ve modern bir görünümüyle tam bir örnek köy olmuş.

Yanından geçerken pek anlaşılmasa da dronla yukarıdan bakınca gerçekten çok düzenli bir köy görüntüsü veriyor.

Tosya da;

Mor dağlarında ormanlar, devrezin suladığı ovalarda Ilgaz kokulu çeltikler, çarşısında çakı yapan dükkânlarda körükler olur. Kıstı yapan ustalar artık pek kalmasa da, kese, kuşak yapan dokuma tezgâhlarından artık sesler şehre yayılmasa da,

Yine de memleketimizin en güzel yörelerindendir.

Doğası ayrı havası ayrı, insanı ayrı, kültürü ve sanatı bir başka güzelliktedir.

Devrez her mevsim ayrı bir renge boyar ovayı, geçtiği her yeri. Sararınca çeltikler herkes bilir ki yaz bitmiş göç mevsimi zamanı gelmiştir.

Aşağı dikmenin, ortalıca’nın leylekleri göç türkülerini takırdamaya başlarlar.

Tosya da kış gecelerinde, köy konaklarında bir tatlı yarenlik muhabbeti yapılır. Bağda, bahçede fırınlar yakılır cabada Keşkek, kuru fasulye ateşe sürülür. Pilavsız yemek yediği zaman aç kalkar Tosyalı. O yüzden sarı kılçıktan pilav her sofrada başköşededir.

Bu kadar laf ettin bilen var bilmeyen var. Tosya nerededir diye soran olursa o iş kolay. Asya, Avrupa, Tosya…
Ayrıntılı yol tarifi isteyen olursa da,  
 Ilgaz’ın eteğinde, Devrezin iki yanında ve balıkçı şefin gönlünün en kıymetli yerinde.

20240613 13583920240613 132009C K L6145C K L2186