Epey vakit önce ortaya atmıştım “üretimci belediye” kavramını, beynimin iyi çalıştığı bir anda uydurmuşum besbelli, dikkate alan oldu mu sanmam...

“Basınımızın güzide temsilcileri” ne anlar belediyecilikten?

Yeniden “iliştirmekte” fayda var kamuoyu panosuna…

“Askıda proce” diyelim.

“Üretici belediye” var literatürde…

“Üretimci belediye” yok.

İki kavram arasında fark var…

Bir harf farkının ötesinde aradaki dağlar.

“Üretici belediye”, bünyesinde yahut ilişiğindeki müşterekleri ile birlikte üretir, tarımdan kültüre farklı alanlarda…

Üretiminin epey kısmı ya dar gelirlilere “sosyal yardım” olur ya da müştereklere “kamusal fayda”.

E tabii…

Piyasanın dengesini küçük üreticiler aleyhine bozma gibi de bir “negatif etkisi” olur, misal “halk ekmek”, küçük fırın işletmelerinin nefes borusuna ot tıkamaz mı?

Aslına bakarsanız, belediyelerin “üretici” mahlası ile girdikleri pek çok işin, piyasadaki küçük işletmelerin dengesini daha da bozduğu aşikar…

“Sosyal belediyecilik” kavramının “sihrinde” toz edilir muhalif görüşler ne var ki.

“Sosyal devlet” ve “sosyal belediyecilik” kavramlarının içini yeniden tartışmak gerekiyor günümüzde…

İlgili halk kesimlerini ekonomik ve sosyal olarak yukarı mı çekiyor yoksa daha mı dibe itiyor?

Konumuz “sosyal belediyecilik” değil…

Diğer bir sihirli terim olan “toplumcu belediyecilik” de değil.

Kullanım amaçları başta olmak üzere…

Bu terimlerin panzehir mi yoksa aslen zehir mi olduklarını ileride başka bir yazıda deşeriz.

Sadece şu kadarını söylemekle yetineyim…

Yardım edecek birileri varsa muhakkak yardım alacak birileri hep olur.

Tersinden düşünmek lazım…

Gerekliliği şart koşan nesne değil; özne.

Ah “Kuzey Avrupa” belediyeciliği ah…

Ülkemizdeki “sosyal” meraklılarının kafasını tümden karıştırdı.

Her neyse…

“Üretimci belediye”, üretimi kendi bünyesinde veya müştereklerle gerçekleştirmez, toplumdaki “üretici güçleri” topyekun destekler.

Elbette…

Desteklediği üretici güçlerin “küçük ölçekli” ve “örgütlü” kesimler olması gerektiğinin altını çizmeye gerek yok.

Misal…

Kadınların ekonomik ve sosyal alanlarda görünürlüklerini artırmak ve sürdürülür kılmak için kooperatifleşmelerini yahut şirketleşmelerini teşvik eder, destekler, altyapı ve üstyapı imecesinde yer alır.

Yahut…

“Küçük işletmelerin” sürdürülebilirliklerini artırmak için omuz verir, “üretimi özendirir”, belediyeyi “üretim politikaları üssü” haline getirir.

Kültür üretimlerini destekler…

Güzel sanatların hamisi olur.

“Üretici” olmaz belediye…

“Üretimci” olur.

Ki…

Bu sayede pergelinin çizdiği alanın içi çok ama çok genişler.

Ve…

Model olur Türkiye’ye.

Not: “Çöp toplansın, su aksın” modelinden gele gele nerelere geldi belediyecilik…

Varlık sebebi adeta “tali” hale düştü.

“Belediye” kavramının içini elbette her siyasi görüş kendi meşrebi ölçeğinde farklı terimlerle doldurabilir…

“Oy konuşur” nihayetinde.

Belediye “her şey” olabilir de…

“Yardım sandığı” olamaz.

O “sandık” yerinde durduğu sürece…

“Yoksulluk” bitmez.

Dayanışmanın özü “üretimde” saklı…

Herkes yeteneğine göre üretsin ve emeğinin karşılığını alsın.

Yetenek kazandırmak…

İşte o belediyenin işi.

Lafın özü…

“Belediyecilikte Kastamonu modeli” diyelim.