Nüfusa oranla cami sayısında Allah'vere ülkemizde lideriz, camilerimiz olmasa Allah'koruya "kamusal alan" namına avcumuzu yalarmışız, azgın "liberal" imarcılık ile "kamu" arasında camilerimiz "sınır" Allah'için...
Halk safının bayrak direği misali minareler.
Zıvanasından çıkan şehir(siz)leşme hallerimizin suratına tokat gibi çarpan "son kale"...
"Sarıkaya Camii".
Bayraktır o...
Yalnız ama mağrur.
Ola ki yar/set üstünden düşeceğinden asla ne korkun ne de endişeye mahal verin...
Zikren yeniden "Ortaçağ" devrine seyrüsefer eyleyen liberal/kapitalist şehir(siz)leşmeye karşı direnecektir tek çakıl vermeden/düşürmeden sur içinden.
Vaktiyle yapımına omuz olmuş "Sarıkaya Yeni Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği" üyeleri o gün elbette akıllarının kıyısından dahi geçirmemişlerdir ileride bir gün esecek "feodalist liberal şehir(siz)leşme fırtınası" karşışında Sarıkaya kıyısına sınır taşı koyduklarının...
Kamusal alanın bekçisidir Sarıkaya Camii.
İmar(sızlaştırma) haritaları/mevzuatı/kadastrosu varsın feodalist liberal şehir(siz)leştirmecilerin dayanağı olsun...
Ortaya çıkan görüntü gönlekeder.
(Osmanlı'nın kamusal meydan zihniyeti Batı'dan farklı gelişti...
"Cami" merkezli şehir meydanı kültürü en azından imparatorluğun Tanzimat öncesi devrine kadar hakim oldu, "Kastamonu Nasrullah Camii" şehrimizden misal olarak katılabilir kervana, halkın toplanma alanı "cami meydanı" ve etrafındaki "çarşı".
Kadim Anadolu şehirciliğinin güzergahını "Kale-sokak-çarşı" olarak çizdiğimizde nihai menzilin ara istasyonlarında hep "cami" var...
"Kırkdirekli-Yakup Ağa-Nasrullah" camileri.
Nasrullah Meydanı'nı evvelzaman içinde dolduran ahşap baraka dükkanların yıkılması, ardından bir cephesinin yeniden dükkan yığını haline getirilmesi, yaşıkemal ağaçların kesilip zeminin beton hale getirilmesi vesaire...
Sadece bir alana dair yıllara sari "siyah-beyaz" zihin çakmalarımız.
Batı orijinli şehirleşme mecramız Cumhuriyet Meydanı da kah ağaçsızlaştırılması ve betonlaştırılması kah cümleten "bozmaya" dair "elden gelmeyen" zihnisinir "proceler" ile (yeraltı otoparkı) ile günümüze ehvenişer halde gelebildi...
Buna şükür!
"Cami" ve "anıt" olmasa idi...
Süper "emsal" ile ne ticaret/konut alanı olurdu değil mi her iki meydanda da?
"Okulları taşıyalım yerini ticarete açalım" mı?...
Ah bu müteahhit kafası.)
(Her ne olursa olsun "yıkılmayan" 4 minare...
"Artvin, Ağrı, Bosna-Çelebiçi, Bosna-Kazancı".
Artvin'nde Çoruh nehri üzerinde yapılan (1998-2012) ve gövde yüksekliği ile dünyada sıramaya giren "Deriner Barajı ve HES"...
Su seviyesi mevsimsel olarak düşünce minare ortaya çıktı.
Ağrı Başçavuş köyü...
Yükselen baraj sularına isyan okuyan minare.
Bosna Hersek Çelebiçi köyü...
Savaş sırasında Sırp faşistlerin 3 kez yıktığı ancak bölge halkı tarafından her defasında yeniden ayağa kaldırılan camiyi en son heyelan vurdu, minaresi ayakta, ilanihaye.
Bosna Hersek Gacko şehri...
Kazancı köyünde 1683'e tarihli Kazancı Osman Paşa Camii yapımının hemen ardında yıkılmış olsa da o tarihten bu yana minaresi ayakta.
Göz gösterir...
Gönül öğretir.
Günümüzde elbet Muhyiddin İbn'i Arabi olabilmek elbette zor hatta olanaksız, ancak yine de onun gibi, aşk kervanının develeri nereye götürürse o yolu kabullenmeye meyletmek bir erdem...
Devrim, imkansızın gerçekleşebileceğine iman etmektir.)
(Ticaret/konut alanına engel teşkil ettiği için yerinden karşıgeçeye taşınan camimiz var yakın tarihte...
Seyreyledik.
Candaroğlu döneminden bakiye caminin oturduğu kayanın beden duvarlarından aşağı şelale icat edildi yine yakın tarihimizde...
Seyreyledik.
Cumhuriyetin ilk yıllarında satılan/yıkılan camilerimiz oldu...
Seyreyledik.
Tarihi koridorunun üzerinden kamyon misali geçen "restorasyon" mağduru camilerimiz...
Seyreyledik.
Topluiğne ucu ile dahi dokunulmaması gereken camimizin beden duvarı olduğu gibi "indirildi", elde kalan yapı malzemesi ne oranda yetti bilinmez, yeniden "dikildi"...
Mimari aklımız bu kadar!
Nerede bir "restorasyon" varsa...
İçim "cız" eder.
Bir süngü girer bir uçtan diğer uca...
Kanım içre akar.
Cümlemize dair...
Tafsilat güzaf, taksirat naçar.)
Müteveffa
Keyfekeder